Göz bebeklerim anason ve cebimde buruşuk hayaller taşıyorum,
Yaralı bir karanfile bastırırken dizlerim.
Diyorum ki: Bak bu hayatlar hep benimdi dün.
Bak diyorum bu kumlu taşlarda, dünde kalan sözlerim var benim.
Sen çakalları bilmezsin diyorum. Sen hiç çakal bilmedin.
Eriyen sakallarıyla kirli kirli sularda yanına sokulup ateş ister çakal.
Sen bir avuç şiir okursun belki.
Belki de son şiirin olur peçetede rujla yazılı bir hoşçakal.
Sonra reçetende kazılı siyanür olur iştirak ve intikal.
Sen hiç bilmezsin bilinen bir şeyleri. Bak mesela,
Anatomi de değişiyor. Rakı da. Raks da.
Belki de anlamını soramadığın o latince dövmede senin adın gizlidir.
“Alea jaxta maxta…” falan filan bilemedim de, yazıyordur kitapta.
Şimdi bu mürekkebi bu şişeye dolduran nereden baksan yine insan eli.
Hayat: “Selam! Selam! Ne var ne yok?
Tanısanız siz de çok seversiniz beni!”
Diyalektinde yürüyen az komikli bir şaka.
Şimdi nerede çarpışsak biz seninle, o kazanın raporu adli vaka.
Ve o küçük kadınlar bir şeyler düşünüyor sonra.
Büyük şeyler. Çok büyük şeyler ve daha büyük.
Mesela: Ne kadar potasyum lazım bize? Kim ne kadar manganez?
Hiçbir garezi yok bu kısır denizlerin.
Bu sudan ya ayakkabı çıkacak ya da birkaç gariban kelkenez.
Şehirler kurarken kelimelerle sabah erken,
Nedense bir kelebeği öpmek ister canın akşamüstü bir yaz.
O ocaklar, o madenler, o demokrasi senin varoluşunun var ettiği bir enkaz artık.
Bir kola kutusunun üzerindeki acınası içerik olur o zaman sorgu ve sual.
“Heykel, fırça, tüy, tual, adliye, belediye, o ne diye?, bu ne?” diye sormak hakkındır artık senin.
Tabi alacağın cevaba kimyasal bir reaksiyon vermeyecekse ellerin.
Hayaller kurarken kelimelerle sabah erken,
Sen, öyle güzel dur rüzgarımda ama çok süzülme.
Ben izinsiz katlar çıkarım kara sevdalara
Sen boşver üzülme…
Not: Can Bonomo çıkarsa artık şu şiir kitabını.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder