biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni
ne kadar yakından ve arada uçurum
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
uyandım, uyandım hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini
şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
ve içim götürmez kenarından kesilmiş bir ekmeği
kaç kez uzaktan baktım sana 5.45 vapurunda
hangi şarkıyı duysam bizim için söylenmiş sanki
tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu
bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
bu böyle pek de kolay değil gerçi
alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya
bunun verdiği mutluluk da az değil ki
çıkar giderim bu kentten daha olmazsa
sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem
son isteğimi de söyleyebilirim şimdi
bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
30 Ekim 2013 Çarşamba
29 Ekim 2013 Salı
dünyamsın benim, zorbam, düzenim
bundan gözlerim göğe çevrili
ellerim denizde
hiç katılmadan sende yaşıyorum
dirimimsin benim
doğarken öldüğüm
bundan gözlerim göğe çevrili
ellerim denizde
hiç katılmadan sende yaşıyorum
dirimimsin benim
doğarken öldüğüm
28 Ekim 2013 Pazartesi
ne zaman daha kötüsü olamaz desem daha kötüsü oluyor. hep daha fazla acı veriyor. bu defa ne yaptım ki, sadece yazdım. anlaşılan sorun da bu. evet bu bir veda yazısı. yapamam dedim ama yapabiliyormuşum. en azından bir süreliğine. verdiği acı hala bu kadar tazeyken başka bir şey de düşünemiyorum zaten. ağladığım şarkılara yeni bir tane ekleyip gitti. neden onun için bu kadar kolay olan bir şeyde ben deli gibi acı çekiyorum bilmiyorum. ama saatler önce göğsüme bir ağırlık çöktü ve nefes alamıyorum. an be an daha da ağırlaşıyor, lütfen şimdi değil, şimdi olmasın. canım öyle acıyor ki. artık ağlayamıyorum bile. ve gözyaşlarının tuzlu olduğunu canımı acıttıklarında anladım. ben düşünmemeye, uyumaya çalıştıkça sanki bir şeyler yarama tuz basarcasına daha da çok acıyor. canım acıyor.
değer mi diye düşünüyorum. bana hep acı çektiren biri için değer mi? değiyormuş demek ki.
ölürken kahkahamı ona bırakacağım.
değer mi diye düşünüyorum. bana hep acı çektiren biri için değer mi? değiyormuş demek ki.
ölürken kahkahamı ona bırakacağım.
27 Ekim 2013 Pazar
this time no, this time no
sen şimdi o yorumu yazdın ya bende yine ne fırtınalar kopardın, bilmiyosun. tüm bu link paylaşımlarıma rağmen ben burada kendi kendime konuşuyormuşçasına rahattım, mutluydum. zaten bloggerlığa başlama amacım da buydu. içimin fazlalıklarını dökmek. sonra da ufak ufak alıştım, sevdim, bağlandım bu işe. şimdi ise bırakamıyorum bir türlü. neredeyse 2 yıl oldu olacak, eskiyi saymadan. ama bugün acaba bıraksam mı diye düşündüm, kaçsam mı yine. kirli başlamıştım çünkü bu bloga. kapatayım dedim, uzaklaşayım. yeni bir tane açayım. sonra düşündüm ben bunları daha önce de yaptım, hayat hep böyle kısır döngüde devam edemez ya. ve bu defa benden beklenenin tam aksini yaparak tanrıyı bile şaşırttım belki de. hiçbir şey olmamış gibi devam edemiyorum, bence oldu. yalnız hissetmiyorum bir de. aklıma bir sürü amaç geldi. egoistsin bence. ya da sadist.
ben yine saçlarımı örüp devam ediyorum yazmaya, yine senin hakkında. ama bir kez bile isim vermedim hatırladığım kadarıyla şimdiye kadar, bu iyi bir şey. ben aslında seni anlatmadım hiçbir satırımda. senin bende uyandırdığın duyguları anlattım, düşündürdüklerini anlattım. hep kendimi anlattım ben. kendimi anlatmamda da hiçbir problem yok, kendime izin veriyorum.
yine de hoş bir sürpriz oldu benim için diyebilirim. ve evet bence de güzel ama bu versiyonunu daha çok seviyorum daha modern geliyor kulağa.
dedim ya, ne yapıp yapmayacağım konusunda çok düşündüm. belki de uzun zamandır okuyordun belki de ilk kez okudun bilmiyorum. her yönüyle düşündüm ve kabul daha çok kötü yönüyle. şuanda olduğundan daha kötüsü varsa eğer, daha kötüye gidecek dedim, örneğin gülümsemenin nelere yol açtığını gördün bir daha bana gülümsemeyeceğinden o kadar eminim ki. ama en azından her şeyi açıkça okudun, okumuşsan eğer. bir nevi içimi nihayet açtım sana. bu da güzel bir şey. gözünde daha bir küçülmüş olabilirim, daha bir batmış olabilirim. gerçek beni gördün işte. görebilmişsen eğer.
bu yazı açık ve net bir şekilde sana adanmış ilk yazım. kıymetini bil. ona iyi bak. belki satır aralarında gözyaşlarımı bile görebilirsin.
ben yine saçlarımı örüp devam ediyorum yazmaya, yine senin hakkında. ama bir kez bile isim vermedim hatırladığım kadarıyla şimdiye kadar, bu iyi bir şey. ben aslında seni anlatmadım hiçbir satırımda. senin bende uyandırdığın duyguları anlattım, düşündürdüklerini anlattım. hep kendimi anlattım ben. kendimi anlatmamda da hiçbir problem yok, kendime izin veriyorum.
yine de hoş bir sürpriz oldu benim için diyebilirim. ve evet bence de güzel ama bu versiyonunu daha çok seviyorum daha modern geliyor kulağa.
dedim ya, ne yapıp yapmayacağım konusunda çok düşündüm. belki de uzun zamandır okuyordun belki de ilk kez okudun bilmiyorum. her yönüyle düşündüm ve kabul daha çok kötü yönüyle. şuanda olduğundan daha kötüsü varsa eğer, daha kötüye gidecek dedim, örneğin gülümsemenin nelere yol açtığını gördün bir daha bana gülümsemeyeceğinden o kadar eminim ki. ama en azından her şeyi açıkça okudun, okumuşsan eğer. bir nevi içimi nihayet açtım sana. bu da güzel bir şey. gözünde daha bir küçülmüş olabilirim, daha bir batmış olabilirim. gerçek beni gördün işte. görebilmişsen eğer.
bu yazı açık ve net bir şekilde sana adanmış ilk yazım. kıymetini bil. ona iyi bak. belki satır aralarında gözyaşlarımı bile görebilirsin.
vampir eftal kurt adam tahaya karşı
26 Ekim 2013 Cumartesi
6
25 Ekim 2013 Cuma
i'm back bitches.
yine ellerim klavyede, yine blogumdayım. sanki awkward izledikten sonra daha bir yazma şevki geliyor, ama tamamiyle farklı yönlerden. bir de ingilizce saçmalayasım geliyor ama neyse. bugün yine bir sürü saçma şey yaptım, hangisinin daha saçma olduğuna bir türlü karar veremiyorum. örneğin daha gün bile başlamamışken, okula yeni gelmişken olan "şey". ki halüsinasyon bile olabilir ama resmen bütün günümün seyrini değiştirdi. olay -peh- şöyle cereyan etti. ben yine acayip tribal bir şekilde okula geldim, bizim kerişgenlerle toplaştık falan. hatta atakan, nam-ı diğer atyakan, bana senin yine mi moralin bozukvari bir giriş cümlesi söyledi, günaydın bile demedi aşk olsun. her neyse grup büyüyünce ikiye ayrıldı, isim versem mi bilemedim vermeden anlatmak çok zor ama isim verirsem de ne bileyim sanki çıkışta beni döveceklermiş gibi hissediyorum kısaca yarim diyim, atakanı görünce gülümsedi, ardından bana gülümsedi, sanırım, öküz gibi bakıyodum e fark etti haliyle. bense o an nasıl karşılık verdiğimi hatırlamıyorum bile, tamamen bilinçdışı bambaşka bi evrendeydim o an. bildiğin dizlerim titredi. hayatımda ilk kez. tabii banyo sonrası bornoz keyfim sırasında da bi kere yaşamıştım ve bu sabah da üşüyordum ama bu tamamen bambaşka bi olaydı. dizlerim titredi, içime kaçmayı bırakıp dışarı püskürmeye başladım bla bla. geçenlerde 2 teneffüs kadar göremedikten sonraki ilk görüşümde olduğundan biraz daha yüksekti yani. ki onda da önümde yürüyen turan hocanın korkunç bakışlarla geriye dönüşü ve arkamda tanımlayamadığım bir hareketlilik oluyo deyişi vardı. biraz fazla zıplamış olabilirim. ya da çığlık atmış. her neyse, ilk dersin müzik olması, müzik öğretmeninin fatma hoca olması ya da ilk dersim olan müzik dersinde öğretmenim fatma hocanın sözlü yapacak olması bile beni tekrar uykulu ve depresif moda sokamadı. siz düşünün. yine arkadaşlarım benden önce kaçtı, sonra dizginlemeye çalıştı ve en nihayetinde görmezden geldiler. hep böyle oluyor, çoğunlukla kendi kendime konuşuyorum, gülüyorum ve zıplıyorum. bu kadar saçma bi şeyin yeteceğini düşündüyseniz kesinlikle yanılıyorsunuz çünkü dahası var. 3. ders. boş dersti ve okulumuz italyan diye tabir edilen ecnebilerin baskınına uğramıştı, dipnot; akdeniz insanları hani sıcakkanlıydı?, bizim ders de boştu ve biz de toplantı odasına daldık, zaten misafirler (!) için olan gösteride atakan da vardı ve atakan fun club olmadan atakan bir hiç. atakanioer bitch. aslında benim olanlardan haberim bile yoktu ta ki derse çok geç kaldığımı fark edene kadar. bunun üzerine bahçede sürtmeyi bırakıp sınıfa çıktım, yoklama amaçlı pınar kod adlı kerişgen başı geldi ve bana mucizevi haberi de verdi. yarim de toplantı salonundaymış yani. cümbür cemaat indik aşağı, oturduk falan. soldan bi ateş bastı, bi elamet geldi. ki hala atakanın ne ara benim bu garip ötesi durumumu öğrendiğinden haberim yok, yarin arkamda basçı gibi bi şey söyledi. gerçekten hafıza takviyesine ihtiyacım var. her neyse. sonuçta sahneye çıktılar, aslında baya doyurucu bir gösteriydi. gizlenmeme ki tenezzül etmiyorum ya da gözlerimi kaçırmama gerek kalmadan bol bol onu izledim. sonuçta olayın mottosu buydu. ve tabii ki her güzel şeyde olduğu gibi bunda da benim açımdan rezil edici bi an vardı. gökayın sahne(!)ye çıkışıyla beraber çok sevgili arkadaşlarımın gayet duyulabilir bir tonda eftallemesi. bana dönüp eftal diye bağırışlarındaki ince şu, ben 9. sınıfta gökaydan birazcık hoşlanmış olabilirim. ama tamamen işsizlikten. ve o yıl o piyano çalarken ağlamış da olabilirim, hatta yanımda oturan kız onun sınıf arkadaşı da olabilir ve ben ona biraz içimi dökmüş de olabilirim. tanrım, resmen rezilliği üzerime çekiyorum. ama o olay epey geride kaldı ve bazılarınız gündemi hiç takip etmiyor. tam bir şıpsevdi ya da baya baya kaşar gibi yazdığımın farkındayım ama gökay olayı tamamen eğlencesine gelişmiş bi şeydi, ben ne zaman moonlight sonatayı da dinlesem duygulanıyorum sonuçta, ve kabul edelim çocuk baya iyi. piyanoda. her neyse, bunların dışında çok büyük şeyler gelişmedi, kendi kendime eğlendim falan. hatta sonda yapılan romana doyamayıp bizim katta biraz göbek atmış da olabiliriz. ve 4 gün göremeyeceğim düşünülürse gayet de iyi oldu. tabii kaşar diye tabir ettiğimiz kişiler olmasa daha iyi bir hayatım olacağı kesin. bu güne dair aklımda kalan başka bir ayrıntıda şu kahraman olayı. sosyoloji dersinde bir şekilde gündeme geldi. ve yine atakan, ne kadar çok andım onu, bana senin kahramanın şuan aşağıda gitar çalıyor dedi. hımm, kahramanımdan çok yarim. illa biri kahramanım olacaksa o kesinlikle gökay. yine 9. sınıfta o dönem en yakın arkadaşım olan kişi beni merdivenlerde üzerine itmişti. baya baya itti ve canı pahasına da olsa gökay beni tuttu, düşmedim. düşseydim büyük ihtimalle şuan bambaşka bir ruh halinde olurdum. ama düşmedim, beni, benim 1/3im olmasına rağmen tuttu. kahramanım. bu da böyle bir anımdır. ve bugün garip yakınlaşmalar dizisinden başka bir parça daha yaşadım, adını yeni öğrendiğim bi çocuk, aslında sürekli unutup durduğum için her seferinde yeniden öğreniyorum, beni küçük kız kardeşi gibi sevmeye devam ediyor. yani ne bileyim korkutmalar, yanaklarımı sıkmalar, saçlarımı karıştırmalar falan. hatta bugün nilin telefonunu fırlatıp düşürdükten sonraki gelen gülme krizimde yere oturduğumda kollarımdan tutup kaldırdı ve yaramaz küçük çocuklar gibisin dedi. hem de gülerek. ama ben yine de bana karşı sempati besleyen insanları severim, bana şeker kız candy demese daha iyi olabilirdi, olsun. buna da şükür. şöyle bir düşününce hareketli bir okul hayatım yok. çoğunlukla sıkıntıdan patlayıp insanların yüzüne fışkırıyorum. sıkıldığım zaman yapmayacağım şey yok galiba. uff. ölümüne saçmalayabilirim. bunaltana kadar hatta çoğunlukla bunalttıktan sonra da konuşmaya devam edebilme kapasitesine sahibim. ve şaşırtıcıdır ki buna rağmen hala beni seven insanlar var. ama onlar da haklı, yani burada benden söz ediyoruz, her zaman her konuda yardakçınız olabilirim arkadaşlar. i'm the best wingman ever.
bugünün en güzel yanıysa siktir et yarimi, göğe bakma durağı'nı nihayet aldım. tanrım o kadar güzel ki. ve böylece şiir kitaplarımın sayısı birkaçtan birçoka ulaşmış oldu. yarın da dershane var falan. hayat çok bokum bu yüzden hell pazartesi. pazartesi bir de okul başkanı mı ne seçilecek, bugün törende biraz ipin ucunu kaçırmış olabilirim ama anarşiklikte üzerime tanımam, oy kullanamayacağım. zaten adam gibi aday yok. birçok kişi aday olsaydım oy alabileceğimi söylüyor, götümü kaldırmadı değil yani tşk genjler.
her neyse yarın bi 1-2 saat daha fazla uyuyabilmek adına ne giyeceğimi şimdiden bulmam gerekiyor. üff sıkıldım şu işten ya.
hadi hoççakalın.
bugünün en güzel yanıysa siktir et yarimi, göğe bakma durağı'nı nihayet aldım. tanrım o kadar güzel ki. ve böylece şiir kitaplarımın sayısı birkaçtan birçoka ulaşmış oldu. yarın da dershane var falan. hayat çok bokum bu yüzden hell pazartesi. pazartesi bir de okul başkanı mı ne seçilecek, bugün törende biraz ipin ucunu kaçırmış olabilirim ama anarşiklikte üzerime tanımam, oy kullanamayacağım. zaten adam gibi aday yok. birçok kişi aday olsaydım oy alabileceğimi söylüyor, götümü kaldırmadı değil yani tşk genjler.
her neyse yarın bi 1-2 saat daha fazla uyuyabilmek adına ne giyeceğimi şimdiden bulmam gerekiyor. üff sıkıldım şu işten ya.
hadi hoççakalın.
23 Ekim 2013 Çarşamba
5
ölüm tarihimi netleştirdiğimden beri her şey daha açık ve kesin. cümlelere büyük harflerle başlayamama nedenimi bile buldum, fark edilmek istemiyorum. en azından burada. linkimi sağda solda paylaşıyorum, görüntülenme sayısı mutlu ediyor falan ama bunlarının hepsi küçük ve geçici. bu blogu açma nedenim bile saklanmakken. mantığım ve duygularım çarpışıyor. sürekli. ve bu beni o kadar yoruyor ki. bazen mantığım galip geliyor ve asla olmayacak bir şeyin hayalini kurarak sadece kendimi yıprattığımı fark ediyorum. birbirimizi gördüğümüzde görmemezlikten gelirken nasıl arkadaş olduğumuzu hatta yakın arkadaş olduğumuzu hayal edebiliyorum, şaşıyorum. bazen o kadar emin oluyorum ki onu sevdiğime. işte en çok acıyı o zaman çekiyorum. onu başkalarına karşı savunmaktan yoruluyorum bazen de. bana yaptıklarını bile bile, benim kendime yaptıklarımı bile bile hala kendime karşı bile onu savunuyorum. iç çatışmalarımda mağlup olan hep ben oluyorum. hiçbir şeye önem vermiyorum, hiçbir şeyi dinlemiyorum, hiçbir şeye odaklanamıyorum. ailemi, arkadaşlarımı bile unutuyorum bazen. bazen kendimi unutuyorum. çabalamaktan yoruldum ama vazgeçemiyorum da, umudumu da kaybedersem düşeceğimden korkuyorum. aslında şu sıralar en çok da Aslı'yı özlüyorum. üzerinden aylar geçmesine rağmen hala onun gidişine alışamadım. hiç yapmadığım şeyleri yapıp sonra da yatağımda ağlıyorum. biliyorum, Aslı burada olsaydı her şey çok farklı olurdu. o beni döverek, söverek hatta severek doğru yola çekerdi, biliyorum. aslında yaptıklarımdan o kadar utanıyorum ki Aslı'ya bile anlatamıyorum. konuşmak istediğim 2 kişi de bana uzak. farklı yönlerden ama aynı uzaklıktalar. defterime bile yazamıyorum, kendime bile anlatamıyorum içimden geçenleri ama o hissi hep içimde taşıyorum. maskelerden sıkıldım artık ama insanların beni ciddiye almasından da korkuyorum. biliyorum asla olmak istediğim gibi biri olamayacağım ama en azından en yakın mesafede durmak istiyorum. gün gelecek bu kadar ağırlığı taşıyamayacağım. farkındayım. ama çok bi şey değil benim için büyük başkaları için küçük sona yaklaşık 13 yıl kaldı. 13 yıl sonrası iyilik güzellik. en azından başkaları için. ben kendi karanlığımda boğulmaya ölsem bile son vermeyeceğimi biliyorum.
bu yazıya en iyi sonu olmak istediğim biri verebilir. onun dizelerinde kendimi aramaktan yorulduğum an onun yanında olacağım.
pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
tüy kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın
nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için
sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi
yitiyor işte gözardı edilen bedenim
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
dost ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle
bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri
son verilebilir yaşamın benimki olduğunu
şendim şendim ben
kahkaham insanları ürkütürdü
zamanı azaldı artık zorlanmış bedenimin
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
aşk bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden
kalıvermeliyim öylece kaskatı
bu yazıya en iyi sonu olmak istediğim biri verebilir. onun dizelerinde kendimi aramaktan yorulduğum an onun yanında olacağım.
pek az zamanı kaldı bu zora koşulmuş bedenimin
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
tüy kan ve hiçbir salgıyı düşünmeden
kesmeliyim soluğunu doğmuş olmanın
nasıl da biçilmiş kaftan ölüm
bu solgun yürek için
sevinçlerle sevinçleri bağlamayan zaman bir
bir boz köprü ve onun dayanılmaz gölgesi
yitiyor işte gözardı edilen bedenim
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
dost ana baba ve hiçbir umudu düşünmeden
doğramalıyım bu tiksinç vücudu beynimle
bilir miydim yaklaşan karanlığı daha önceleri
son verilebilir yaşamın benimki olduğunu
şendim şendim ben
kahkaham insanları ürkütürdü
zamanı azaldı artık zorlanmış bedenimin
olduğum gibi ölmeliyim olduğum gibi
aşk bağ ve hiçbir utkuyu düşünmeden
kalıvermeliyim öylece kaskatı
22 Ekim 2013 Salı
ruh sükut hicran perperişan
yine yeni yeniden ne hissettiğimi bilmediğim anlardayım. duygularım an be an değişim içerisinde ama gelişim mi ricat mı bilmiyorum. an geliyor "amaaan koy götüne ne takıyorum ben be" diyorum, an geliyor "ya amına koyayım böyle işin" diyorum. manyak oldum iyice. şimdi demli bi çay paklardı da, hadi neyse.
sinirleniyorum. sinirleniyorum çünkü ben salağım. hani şu klişeleşmiş "herkesi kendin gibi sanma" durumu vardır ya, ben de herkesi beni anlar sanıyorum. beni anlar, saygı duyar, hoşgörü gösterir bilemedin en azından gözüne gözüne sokmak yerine spot ışıklarını kullanmadan yapar. güveniyorum, hatta diyorum ki çok yanlış düşünmüşüm öyle biri değilmiş, sonra çok da fazla bi zaman aralığına düşmeden aslında doğru düşünmüş olduğumu görüyorum.
o zaman da üzülüyorum işte. duygularımı uçlarda yaşayan biriyim, çok üzülüyorum. üzüldükçe de kendime kızıyorum. kızdıkça daha çok üzülüyorum. sonuçta ben hep üzülen taraf oluyorum.
kimseyi umursadan, kendi içimden geldiği gibi yaşıyorum. daha doğrusu yaşamaya çalışıyorum. çok fazla da bi zamanım yok, velev ki nilgün marmara olma arzum hala devam ediyor. limit 29. yaş.
ben böyle parazit gibi bir asalak olarak yaşamaya devam ettiğim müddetçe bunalımlar bunalımlar.
insanlar genelde benim neşeli, şapşal, salak, mal, hareketli yanımı bilir. bir de öyle insanlar var ki, ağladığımı hissedip aradıklarına inanıyorum, en zor anlarımda o an uzakta bile olsalar yanımda olduklarını hissettirirler. beni sevdiklerini, her şeye rağmen de seveceklerini hissederim. içlerinde yanıldıklarım da oldu ama beni yine de insanlara inanmaktan vazgeçirmedi. aynı yazı içinde kendimle çelişmem bile çok değişken bir ruh halimde olduğumun kanıtı. ah be. aşkını bile yaşatmıyorlar insana. halbuki ben nasıl da iyi tanıyorum kendimi. ilk sıcak adımda mutlu olan, ikincide mesafe koyan, üçüncüde uzaklaşan kendimi. insanlarla tensel temastan olabildiğince kaçınan, öpülmekten ve sarılmaktan nefret eden kendimi. kalabalık fobisi, yalnızlık fobisi, karanlık fobisi. manik depresif olmama son 5.
eğlendiremedim kendimi ama kötüye de gitmedim. midemde bir acı. aklım yine bi yerlere takılı. ah be. lanet olsun.
sinirleniyorum. sinirleniyorum çünkü ben salağım. hani şu klişeleşmiş "herkesi kendin gibi sanma" durumu vardır ya, ben de herkesi beni anlar sanıyorum. beni anlar, saygı duyar, hoşgörü gösterir bilemedin en azından gözüne gözüne sokmak yerine spot ışıklarını kullanmadan yapar. güveniyorum, hatta diyorum ki çok yanlış düşünmüşüm öyle biri değilmiş, sonra çok da fazla bi zaman aralığına düşmeden aslında doğru düşünmüş olduğumu görüyorum.
o zaman da üzülüyorum işte. duygularımı uçlarda yaşayan biriyim, çok üzülüyorum. üzüldükçe de kendime kızıyorum. kızdıkça daha çok üzülüyorum. sonuçta ben hep üzülen taraf oluyorum.
kimseyi umursadan, kendi içimden geldiği gibi yaşıyorum. daha doğrusu yaşamaya çalışıyorum. çok fazla da bi zamanım yok, velev ki nilgün marmara olma arzum hala devam ediyor. limit 29. yaş.
ben böyle parazit gibi bir asalak olarak yaşamaya devam ettiğim müddetçe bunalımlar bunalımlar.
insanlar genelde benim neşeli, şapşal, salak, mal, hareketli yanımı bilir. bir de öyle insanlar var ki, ağladığımı hissedip aradıklarına inanıyorum, en zor anlarımda o an uzakta bile olsalar yanımda olduklarını hissettirirler. beni sevdiklerini, her şeye rağmen de seveceklerini hissederim. içlerinde yanıldıklarım da oldu ama beni yine de insanlara inanmaktan vazgeçirmedi. aynı yazı içinde kendimle çelişmem bile çok değişken bir ruh halimde olduğumun kanıtı. ah be. aşkını bile yaşatmıyorlar insana. halbuki ben nasıl da iyi tanıyorum kendimi. ilk sıcak adımda mutlu olan, ikincide mesafe koyan, üçüncüde uzaklaşan kendimi. insanlarla tensel temastan olabildiğince kaçınan, öpülmekten ve sarılmaktan nefret eden kendimi. kalabalık fobisi, yalnızlık fobisi, karanlık fobisi. manik depresif olmama son 5.
eğlendiremedim kendimi ama kötüye de gitmedim. midemde bir acı. aklım yine bi yerlere takılı. ah be. lanet olsun.
17 Ekim 2013 Perşembe
4
o kadar seviyorum ki.
aşka aşığım ben galiba. duyguya aşığım. yoğunluğuna aşığım.
o, bu, şu fark etmez.
oluşuna aşığım.
bak yine ne güzel yalan söyledim.
hiç kimse de anlamadı yalan olduğunu.
ben aşkı hissetmeyi çok seviyorum belki de.
ama seçemiyorsun ki.
damdan düşer gibi aşka düşüyorsun.
şiirler en büyük yoldaşın oluyor sonra.
gülüyorsun, ağlıyorsun.
saçma sapan hayaller kuruyorum ben.
bıkmadan.
her gece.
saçma sapan şiirler yazıyorum.
saçma sapan yazılar.
içimden geleni yaşıyorum.
içim aşkla dolu diyorum.
yine yanılıyorum.
an geliyor, sıkılıyorum.
bıkıyorum.
bunalıyorum.
ve an geliyor
coşuyorum.
dağılıyorum.
bin parçaya bölünüyor ve fakat birleşemiyorum.
yaşıyorum ya.
içimden geleni yaşıyorum.
aşkı yaşıyorum.
aşık olmayı yaşıyorum.
edebiyatı yaşıyorum.
henüz gencim.
istediğim gibi yaşıyorum.
bi üç beş saat daha hayat güzel.
sonrası karanlık, yokluk
aşka aşığım ben galiba. duyguya aşığım. yoğunluğuna aşığım.
o, bu, şu fark etmez.
oluşuna aşığım.
bak yine ne güzel yalan söyledim.
hiç kimse de anlamadı yalan olduğunu.
ben aşkı hissetmeyi çok seviyorum belki de.
ama seçemiyorsun ki.
damdan düşer gibi aşka düşüyorsun.
şiirler en büyük yoldaşın oluyor sonra.
gülüyorsun, ağlıyorsun.
saçma sapan hayaller kuruyorum ben.
bıkmadan.
her gece.
saçma sapan şiirler yazıyorum.
saçma sapan yazılar.
içimden geleni yaşıyorum.
içim aşkla dolu diyorum.
yine yanılıyorum.
an geliyor, sıkılıyorum.
bıkıyorum.
bunalıyorum.
ve an geliyor
coşuyorum.
dağılıyorum.
bin parçaya bölünüyor ve fakat birleşemiyorum.
yaşıyorum ya.
içimden geleni yaşıyorum.
aşkı yaşıyorum.
aşık olmayı yaşıyorum.
edebiyatı yaşıyorum.
henüz gencim.
istediğim gibi yaşıyorum.
bi üç beş saat daha hayat güzel.
sonrası karanlık, yokluk
"üstüme sinmişliğin var"
bütün pencerelerde bekleyen benim
ve o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da
kabul
bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım
adımı sesince duymaktan vazgeçtim
sesini duysam susacağım
yel esiyor ama
değirmen dönmüyor
kuraklık bu
adın ekmeğe dönüşmüyor
22.00 ve sonrası şiirleri işte. ne kadar ağlasan boş. ne kadar hıçkırsan boş. ne kadar çığlık atsan da.
o yumru var ya o yumru, hani şu önce boğazındadır sonra midene iner en sonunda da yayılır ya tüm vücuduna. o işte. o asla gitmez. o hep oradadır. 22.00 ve sonrası şiirleri. 22.00 ve sonrası. şiirin climaxi. ben en iyi o zaman okurum şiiri. en iyi o zaman yazarım, tabii yazabildiğim kadar. serbest bırakırım hayallerimi onlar da uçar giderler, asla bekletmezler ama beni, ne zaman çağırsam dönmezler. bilirim. dönmeyecekler.
uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silemeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum
başka başka kadınlara yazılmış başka başka adamlardan başka başka dizeler. kim bilir belki de aynı kadındır. tomris uyardır belki. nasıl da kıskanırım onu. ne kadın. cemal süreya'yla aşk yaşayıp turgut uyar'la evlenmek kaç kadına nasip olabilirdi? nilgün marmara olmak vardı ya da tomris uyar. ama daha çok nilgün marmara. 22.00 ve sonrası şiirleri. okunmaya ve paylaşılmaya devam edilmeli. gün vakti ne istersen yapabilirsin ama gece dizelere aittir.
ve o çalmayan bütün telefonlarda
aylardır konuşan da
kabul
bir kez yolda karşılaşalım
onunla da avunacağım
adımı sesince duymaktan vazgeçtim
sesini duysam susacağım
yel esiyor ama
değirmen dönmüyor
kuraklık bu
adın ekmeğe dönüşmüyor
22.00 ve sonrası şiirleri işte. ne kadar ağlasan boş. ne kadar hıçkırsan boş. ne kadar çığlık atsan da.
o yumru var ya o yumru, hani şu önce boğazındadır sonra midene iner en sonunda da yayılır ya tüm vücuduna. o işte. o asla gitmez. o hep oradadır. 22.00 ve sonrası şiirleri. 22.00 ve sonrası. şiirin climaxi. ben en iyi o zaman okurum şiiri. en iyi o zaman yazarım, tabii yazabildiğim kadar. serbest bırakırım hayallerimi onlar da uçar giderler, asla bekletmezler ama beni, ne zaman çağırsam dönmezler. bilirim. dönmeyecekler.
uzaktan seviyorum seni
kokunu alamadan
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silemeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum
başka başka kadınlara yazılmış başka başka adamlardan başka başka dizeler. kim bilir belki de aynı kadındır. tomris uyardır belki. nasıl da kıskanırım onu. ne kadın. cemal süreya'yla aşk yaşayıp turgut uyar'la evlenmek kaç kadına nasip olabilirdi? nilgün marmara olmak vardı ya da tomris uyar. ama daha çok nilgün marmara. 22.00 ve sonrası şiirleri. okunmaya ve paylaşılmaya devam edilmeli. gün vakti ne istersen yapabilirsin ama gece dizelere aittir.
16 Ekim 2013 Çarşamba
Benden Ziyade
geçen gün uyandım yine
gün aydınlık taklidi yapıyordu nispet edercesine geceye
geceler
karanlık
bazılarımız ise geceden bile karanlık
hep bir şafağın arayışında ve hep pençesinde boynuna dolanmış yalnızlığın
kelimeler benim kölelerim ne istersem onlara söyletebilirim
ben neyi göstermek istersem onu görürsünüz
sadece ben
"nefes almak zorlaşıyor zihnimden attığım her kelimede
her harfte daha da yavaşlıyor kalp atışlarım"
bu bir şairin son dizeleri olabilirdi eğer ki ben bir şair olsaydım
ben bir yalnızım
senin olmak isteyip de olamayacağın türden hem de
ötemde bambaşka bir dünya var benim
sadece benim görebildiğim
hep aydınlık ve bir o kadar da karanlık
ruh desen delik deşik
ben hiçliğin ta kendisiyim
ben sonsuzluğun vücut bulmuş haliyim
ben başlı başına bir çelişkiyim
kelimelerse sadece kölelerim
ben kalemim
beni tutan el ise serseriliğim
yumurtalar atardım balkondan dışarı ta ki şikayet edene kadar anneme somut dünyanın pasif komşuları
bahar yağmurlarıyla yıkanırdım hep bundandır ki hiç temizlenmedim hiç sevemedim temiz olmayı ya da hiç temiz hissetmedim
sonbaharın hüznünü içimde hissettim hep
sarardım soldum koptum
ben yaprağım
ve asla geri dönemedim koptuğum dala
ben kurbanım
ben yalnızım
yalnızım
sadece ben varım yalnızlığımı paylaşacak
suç ortağı bir sevgiliyim kokuların özgürlüğünde
dedi küçük kız büyük çocuklara ve yine anlamadılar onun ne demek istediğini beyinleri patates kızartması dolu çocuklar
boyundan büyük kelimeler yazmıştı elinden küçük defterlere
alıp yırttılar
sonra gidip öldü o da
yine suçu ona attılar
bu kez susmadı
başını da çevirmedi
tek bir cümle verdi nefesiyle
"ben avaz avaz yalnızlığımı haykırırken hepiniz mi sağırdınız?"
küçük bir kızın son sözleri olabilirdi bu eğer ki ben küçük bir kız olsaydım
ben kimim? bilmiyorum
neredeyim? hiçbir fikrim yok
ne yapıyorum? nefes almak dışında mı
ben korkuyum
ben acıyım
ben utancım
ben kaçışım
beni hissedebilirsin ama asla dokunamazsın
gün aydınlık taklidi yapıyordu nispet edercesine geceye
geceler
karanlık
bazılarımız ise geceden bile karanlık
hep bir şafağın arayışında ve hep pençesinde boynuna dolanmış yalnızlığın
kelimeler benim kölelerim ne istersem onlara söyletebilirim
ben neyi göstermek istersem onu görürsünüz
sadece ben
"nefes almak zorlaşıyor zihnimden attığım her kelimede
her harfte daha da yavaşlıyor kalp atışlarım"
bu bir şairin son dizeleri olabilirdi eğer ki ben bir şair olsaydım
ben bir yalnızım
senin olmak isteyip de olamayacağın türden hem de
ötemde bambaşka bir dünya var benim
sadece benim görebildiğim
hep aydınlık ve bir o kadar da karanlık
ruh desen delik deşik
ben hiçliğin ta kendisiyim
ben sonsuzluğun vücut bulmuş haliyim
ben başlı başına bir çelişkiyim
kelimelerse sadece kölelerim
ben kalemim
beni tutan el ise serseriliğim
yumurtalar atardım balkondan dışarı ta ki şikayet edene kadar anneme somut dünyanın pasif komşuları
bahar yağmurlarıyla yıkanırdım hep bundandır ki hiç temizlenmedim hiç sevemedim temiz olmayı ya da hiç temiz hissetmedim
sonbaharın hüznünü içimde hissettim hep
sarardım soldum koptum
ben yaprağım
ve asla geri dönemedim koptuğum dala
ben kurbanım
ben yalnızım
yalnızım
sadece ben varım yalnızlığımı paylaşacak
suç ortağı bir sevgiliyim kokuların özgürlüğünde
dedi küçük kız büyük çocuklara ve yine anlamadılar onun ne demek istediğini beyinleri patates kızartması dolu çocuklar
boyundan büyük kelimeler yazmıştı elinden küçük defterlere
alıp yırttılar
sonra gidip öldü o da
yine suçu ona attılar
bu kez susmadı
başını da çevirmedi
tek bir cümle verdi nefesiyle
"ben avaz avaz yalnızlığımı haykırırken hepiniz mi sağırdınız?"
küçük bir kızın son sözleri olabilirdi bu eğer ki ben küçük bir kız olsaydım
ben kimim? bilmiyorum
neredeyim? hiçbir fikrim yok
ne yapıyorum? nefes almak dışında mı
ben korkuyum
ben acıyım
ben utancım
ben kaçışım
beni hissedebilirsin ama asla dokunamazsın
12 Ekim 2013 Cumartesi
bi orospu çocuğuna aşığım
evet, yanlış okumadınız, bir orospu çocuğuna aşığım.
kişilik olarak yani.
kişiliğini siktiğim.
ailemin, okulun, arkadaşlarımın hayatımı sikmesi yetmiyormuş gibi bu şahıs da sıçıp sıvamaya geldi.
eğer tanrı varsa benden nefret ediyor olmalı, net.
hayatıma girdiği andan itibaren bana sadece bok püsür getirdi.
bi de bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendine aşık etti utanmaz.
"yıkacaağıı yerii yıktııığ, perişaan ettiiiğğ"
herkesin itici dediği bu gerizekalıya neyin kafasıyla aşık oldum ben de bilmiyorum.
adamın tek yaptığı gülümsemekti amına koyayım.
ama çok tatlı gülüyodu şerefsiz.
tam unuttum dedim, artık devam edebilirim dedim.
pat.
haydiii, dön başa.
beynimin amına koydu, gururumu sikip attı.
ama ben hala kendimi hatalı görüp birçok kez özür diledim.
aşağıladı. hayatından çıkarttı.
ben yine gizli gizli hayal kurmaya devam ettim.
o neredeyse gözüm hep oralara kaydı.
hep onu aradı.
o yokken mutsuzdum, görünce mutlu.
sonra daha mutsuz.
sikinde bile değilim.
amacı neydi, ne için geldi girdi hayatıma onu bile bilmiyorum.
aa, bi saniye.
bana "takıntılısın" diyordu. yardım edecekti sözde.
nah.
süper yardım etti, sağ olsun.
takıntılıyım belki, ama ondan öncesine kadar daha iyiydim.
gerizekalı.
burayı tonla küfürle, tonla cümleyle doldurabilirim.
saydırabilirim, sövebilirim, çığlık atabilirim cümlelerimle.
ama yine de o siktiğimin orospu çocuğunu sevmekten vazgeçmem.
sorunlu olan benim yani.
kimsenin bi suçu yok.
kişilik olarak yani.
kişiliğini siktiğim.
ailemin, okulun, arkadaşlarımın hayatımı sikmesi yetmiyormuş gibi bu şahıs da sıçıp sıvamaya geldi.
eğer tanrı varsa benden nefret ediyor olmalı, net.
hayatıma girdiği andan itibaren bana sadece bok püsür getirdi.
bi de bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendine aşık etti utanmaz.
"yıkacaağıı yerii yıktııığ, perişaan ettiiiğğ"
herkesin itici dediği bu gerizekalıya neyin kafasıyla aşık oldum ben de bilmiyorum.
adamın tek yaptığı gülümsemekti amına koyayım.
ama çok tatlı gülüyodu şerefsiz.
tam unuttum dedim, artık devam edebilirim dedim.
pat.
haydiii, dön başa.
beynimin amına koydu, gururumu sikip attı.
ama ben hala kendimi hatalı görüp birçok kez özür diledim.
aşağıladı. hayatından çıkarttı.
ben yine gizli gizli hayal kurmaya devam ettim.
o neredeyse gözüm hep oralara kaydı.
hep onu aradı.
o yokken mutsuzdum, görünce mutlu.
sonra daha mutsuz.
sikinde bile değilim.
amacı neydi, ne için geldi girdi hayatıma onu bile bilmiyorum.
aa, bi saniye.
bana "takıntılısın" diyordu. yardım edecekti sözde.
nah.
süper yardım etti, sağ olsun.
takıntılıyım belki, ama ondan öncesine kadar daha iyiydim.
gerizekalı.
burayı tonla küfürle, tonla cümleyle doldurabilirim.
saydırabilirim, sövebilirim, çığlık atabilirim cümlelerimle.
ama yine de o siktiğimin orospu çocuğunu sevmekten vazgeçmem.
sorunlu olan benim yani.
kimsenin bi suçu yok.
9 Ekim 2013 Çarşamba
bağlanmayacaksın
bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne
o olmazsa yaşayamam demeyeceksin
demeyeceksin işte yaşarsın çünkü
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
çok sevmeyeceksin mesela
o daha az severse kırılırsın
ve zaten genellikle o daha az sever seni
senin onu sevdiğinden
çok sevmezsen çok acımazsın
çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın hem
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin
senin değillermiş gibi davranacaksın
hem hiçbir şeyin olmazsa kaybetmekten de korkmazsın
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
çok eşyan olmayacak mesela evinde
paldır küldür yürüyebileceksin
ille de bir şeyleri sahipleneceksen
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin
gökyüzünü sahipleneceksin
güneşi, ayı, yıldızları
mesela kuzey yıldızı senin yıldızın olacak o benim diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin
mesela gökkuşağı senin olacak
ille de bir şeylere ait olacaksan renklere olacaksın
mesela turuncuya ya da pembeye
ya da cennete ait olacaksın
çok sahiplenmeden
çok ait olmadan yaşayacaksın
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
ilişik yaşayacaksın
ucundan tutarak
o olmazsa yaşayamam demeyeceksin
demeyeceksin işte yaşarsın çünkü
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki
çok sevmeyeceksin mesela
o daha az severse kırılırsın
ve zaten genellikle o daha az sever seni
senin onu sevdiğinden
çok sevmezsen çok acımazsın
çok sahiplenmeyince çok ait de olmazsın hem
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin
senin değillermiş gibi davranacaksın
hem hiçbir şeyin olmazsa kaybetmekten de korkmazsın
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın
çok eşyan olmayacak mesela evinde
paldır küldür yürüyebileceksin
ille de bir şeyleri sahipleneceksen
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin
gökyüzünü sahipleneceksin
güneşi, ayı, yıldızları
mesela kuzey yıldızı senin yıldızın olacak o benim diyeceksin
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin
mesela gökkuşağı senin olacak
ille de bir şeylere ait olacaksan renklere olacaksın
mesela turuncuya ya da pembeye
ya da cennete ait olacaksın
çok sahiplenmeden
çok ait olmadan yaşayacaksın
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat
ilişik yaşayacaksın
ucundan tutarak
6 Ekim 2013 Pazar
3
akıllıca değil, hiç de akıllıca değil. daha önce de kırıldım, canım yandı, yaralandım. aynı yaraları tekrarlamak hiç de akıllıca değil. ama aşk bu, akıl karı olan bir şey değil.
aynı hatayı yeniden yapıyorum, hiç mi ders almadım, bilmiyorum. belki biraz daha mesafeli ama aynı yoğunlukta. belki biraz daha olgunlaştım o son andan beri, belki ama, biraz.
ben bir salağım, asla inkar etmedim.
ben bir hayalperestim, romantiğim, kıskancım belki de takıntılıyım.
taktım mı da iyi takarım hani.
çivi çiviyi sökmüş gibi göstermekte üstüme yok bir de.
yalandı ki hepsi, en çok da kendimi kandırdım.
hayallerim suya falan düşmedi benim hepsini kendi ellerimle ben boğdum.
kendi yazdığım satırlarda bile kendimi kandırdım.
hiç yol kat edemedim.
hiç ilerleyemedim, hala aynı yerdeyim. aynı cümlelerdeyim. aynı şarkıya ağlıyorum hala.
çok değiştim ama.
çok.
bütün dış etkenlerden sıyrıldım, içime döndüm.
baktım ki; hala aynı.
ne yapsam ne etsem aşamadım ya ben.
kalakaldım.
salağım ben.
hayaller kuruyorum, güzel hayaller. midemdeki kelebekler fır fır dönüyorlar ya. ülser falan filan, alayı yalan. doktor midemdeki acıya tıbbi bi çözüm buldu. ama benim acım tıbbi değildi, medikal yardımla da çözülemedi zaten.
doğdum doğalı defoluyum.
bozuk malım.
insanlık ayıbıyım.
yarımım.
tek umudum da, "ne olurdu gelsen de tamamlansam?"
bencil değilim ama, her şey senin için.
bu defa girip girmediğimi bile anlamadığım hayatına hiçbir etkide bulunmayacağım.
asla var olmamışım gibi olacak zaten.
ben gidince.
yokluğumla varlığım bir.
küçücük bir nokta bile değilim ben.
kendi içinde, yine kendini yakıp kavuran bi alevim yalnızca.
bu kadarım.
hep zararım kendime.
ateş düştüğü yeri yakar ya, ben hep kendime düşüyorum.
ve eğer konu sensen tek suçlu benim.
bi şey yapmasam da benim.
çünkü ben senin için kendimden bile geçerim.
romantiğim dedim ya, lanet olsun ki.
her dize de bana seni hatırlatıyor ya.
şiir okumaya daha bi bağlandım.
sanki seni hatırlatacak bi şeye ihtiyacım varmış gibi.
bunları okusan kesin yine siktir edersin beni.
alışkınım ben.
dışlanmaya.
kaderim bu.
vazgeçmem.
vazgeçersem eğer yenilirim, direnirsem de yenilirim. her koşulda yenileceğim zaten. bari sana yenileyim.
bırak bir kere daha gülüşünü göreyim.
sonrası iyilik güzellik.
aynı hatayı yeniden yapıyorum, hiç mi ders almadım, bilmiyorum. belki biraz daha mesafeli ama aynı yoğunlukta. belki biraz daha olgunlaştım o son andan beri, belki ama, biraz.
ben bir salağım, asla inkar etmedim.
ben bir hayalperestim, romantiğim, kıskancım belki de takıntılıyım.
taktım mı da iyi takarım hani.
çivi çiviyi sökmüş gibi göstermekte üstüme yok bir de.
yalandı ki hepsi, en çok da kendimi kandırdım.
hayallerim suya falan düşmedi benim hepsini kendi ellerimle ben boğdum.
kendi yazdığım satırlarda bile kendimi kandırdım.
hiç yol kat edemedim.
hiç ilerleyemedim, hala aynı yerdeyim. aynı cümlelerdeyim. aynı şarkıya ağlıyorum hala.
çok değiştim ama.
çok.
bütün dış etkenlerden sıyrıldım, içime döndüm.
baktım ki; hala aynı.
ne yapsam ne etsem aşamadım ya ben.
kalakaldım.
salağım ben.
hayaller kuruyorum, güzel hayaller. midemdeki kelebekler fır fır dönüyorlar ya. ülser falan filan, alayı yalan. doktor midemdeki acıya tıbbi bi çözüm buldu. ama benim acım tıbbi değildi, medikal yardımla da çözülemedi zaten.
doğdum doğalı defoluyum.
bozuk malım.
insanlık ayıbıyım.
yarımım.
tek umudum da, "ne olurdu gelsen de tamamlansam?"
bencil değilim ama, her şey senin için.
bu defa girip girmediğimi bile anlamadığım hayatına hiçbir etkide bulunmayacağım.
asla var olmamışım gibi olacak zaten.
ben gidince.
yokluğumla varlığım bir.
küçücük bir nokta bile değilim ben.
kendi içinde, yine kendini yakıp kavuran bi alevim yalnızca.
bu kadarım.
hep zararım kendime.
ateş düştüğü yeri yakar ya, ben hep kendime düşüyorum.
ve eğer konu sensen tek suçlu benim.
bi şey yapmasam da benim.
çünkü ben senin için kendimden bile geçerim.
romantiğim dedim ya, lanet olsun ki.
her dize de bana seni hatırlatıyor ya.
şiir okumaya daha bi bağlandım.
sanki seni hatırlatacak bi şeye ihtiyacım varmış gibi.
bunları okusan kesin yine siktir edersin beni.
alışkınım ben.
dışlanmaya.
kaderim bu.
vazgeçmem.
vazgeçersem eğer yenilirim, direnirsem de yenilirim. her koşulda yenileceğim zaten. bari sana yenileyim.
bırak bir kere daha gülüşünü göreyim.
sonrası iyilik güzellik.
5 Ekim 2013 Cumartesi
Bi biz edemiyoruz
4 Ekim 2013 Cuma
Ben ne zaman,
Öyle durup dururken.
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam.
Anlıyorum ki,
Bahar gelmiş
Anlıyorum ki,
Kaçmak sürüklenmek vakti
Dolaşmak Galata’da, Hisar’da.
Bırakmak işi gücü
Unutmak ekmeği tuzu
Çıkarıp potinleri
Denize daldırmak vakti
Yalın ayakları.
Ben ne zaman
Öyle durup dururken,
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam.
Anlıyorum ki,
Mahvolmuşum.
Öyle durup dururken.
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam.
Anlıyorum ki,
Bahar gelmiş
Anlıyorum ki,
Kaçmak sürüklenmek vakti
Dolaşmak Galata’da, Hisar’da.
Bırakmak işi gücü
Unutmak ekmeği tuzu
Çıkarıp potinleri
Denize daldırmak vakti
Yalın ayakları.
Ben ne zaman
Öyle durup dururken,
Öyle damdan düşer gibi
Açıp seni okumaya başlasam.
Anlıyorum ki,
Mahvolmuşum.
2 Ekim 2013 Çarşamba
Olur ya
Olur ya, midende bir sancı olur artık tek hissettiğin.
Vazgeçişlerin ağır yükü omuzlarında,
ellerinde başka ellerin hayali
ruhunda hiç demlenmemiş.
Gülüşler buruk, kahkahalar yorgun, bakışlar çirkin.
Teyakkuzdayım.
Olur ya, ellerin gitmez kaleme, sayfalar sana düşman, harfler hırçın, kelimelerin başı bozuk.
Çamaşır suyu katkılı ağartılmış umutlar dört bir yanın,
alkol ve paraben içerikli cümleler,
yeni bir aşka düşmek isteği dört nala.
Alabora olmuş umutlar,
geleceğin çırılçıplak.
Öznesi bensem dedim tüm bu cümlenin, ve
kapatıp gözlerimi sonsuzluğu düşledim, son kez.
Aklımda bir sürü dize ondan, bundan, şundan
kulaklarımda şehrin gürültüsü olanca.
Ve bir hayal canlanıverdi bir anda.
Dünya gri, diyecek başka söz yok daha.
Benim şiirlerimse ne idüğü belirsiz.
Olur ya, bir gün gözlerini açtığında tek görmek istediğin bir çift kara gözdür sana bakan.
Denizde mavi belki, gölgede gri, güneşte ela.
Ama sadece sende aşk.
Kıskançlık değil bu, paylaşamamak yalnızca.
Vicdansızlık değil midir çocuğun elinden ekmeğini alman?
Kim verebilir ki son nefesini başka birinin kucağında?
Kim dokunabilir sana onun dokunabildiği gibi huşuyla?
Yine kaçırdım ipin ucunu.
Zaten ne yapsam ne etsem hep sana bağlanıyor sözlerim.
Ben ki eski ben değilim bugünlerde, yıkık dökük, virane.
Uçurtmalar yapıyorlar yırtıp attığım hayallerimden
Kabıma sığamıyorum, taşıyorum içten içe her gün, ta ki hiçbir şey kalmayıncaya dek bana dair.
Yüreğimden buharlaşıyorum, yağmur oluyorum gün be gün.
Sonbahar değil bu, ben geldim, sırf değebilmek için sana pak ve pür.
Ve korkusuzca. Çekinmeden. Utanmadan.
Aşağılanmadan, incinmeden, yorulmadan.
son bir kez;
Olur ya, görmeye başlarsın belki burnunun dibindekini.
Olur ya, senin gözlerin de benimkilere değer bir gün.
Olur ya, bir umut...
Vazgeçişlerin ağır yükü omuzlarında,
ellerinde başka ellerin hayali
ruhunda hiç demlenmemiş.
Gülüşler buruk, kahkahalar yorgun, bakışlar çirkin.
Teyakkuzdayım.
Olur ya, ellerin gitmez kaleme, sayfalar sana düşman, harfler hırçın, kelimelerin başı bozuk.
Çamaşır suyu katkılı ağartılmış umutlar dört bir yanın,
alkol ve paraben içerikli cümleler,
yeni bir aşka düşmek isteği dört nala.
Alabora olmuş umutlar,
geleceğin çırılçıplak.
Öznesi bensem dedim tüm bu cümlenin, ve
kapatıp gözlerimi sonsuzluğu düşledim, son kez.
Aklımda bir sürü dize ondan, bundan, şundan
kulaklarımda şehrin gürültüsü olanca.
Ve bir hayal canlanıverdi bir anda.
Dünya gri, diyecek başka söz yok daha.
Benim şiirlerimse ne idüğü belirsiz.
Olur ya, bir gün gözlerini açtığında tek görmek istediğin bir çift kara gözdür sana bakan.
Denizde mavi belki, gölgede gri, güneşte ela.
Ama sadece sende aşk.
Kıskançlık değil bu, paylaşamamak yalnızca.
Vicdansızlık değil midir çocuğun elinden ekmeğini alman?
Kim verebilir ki son nefesini başka birinin kucağında?
Kim dokunabilir sana onun dokunabildiği gibi huşuyla?
Yine kaçırdım ipin ucunu.
Zaten ne yapsam ne etsem hep sana bağlanıyor sözlerim.
Ben ki eski ben değilim bugünlerde, yıkık dökük, virane.
Uçurtmalar yapıyorlar yırtıp attığım hayallerimden
Kabıma sığamıyorum, taşıyorum içten içe her gün, ta ki hiçbir şey kalmayıncaya dek bana dair.
Yüreğimden buharlaşıyorum, yağmur oluyorum gün be gün.
Sonbahar değil bu, ben geldim, sırf değebilmek için sana pak ve pür.
Ve korkusuzca. Çekinmeden. Utanmadan.
Aşağılanmadan, incinmeden, yorulmadan.
son bir kez;
Olur ya, görmeye başlarsın belki burnunun dibindekini.
Olur ya, senin gözlerin de benimkilere değer bir gün.
Olur ya, bir umut...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)