4 Şubat 2017 Cumartesi

time goes by

zaman geçiyor geçmesine de, ben değişmiyorum. o kadar çok şey yaşadım, o kadar değişik yönlerde değişti ki hayatım. bir sürü yeni insan, bir sürü yeni anı. telefon rehberimin değişiminden anlıyorum artık zamanı. zamanı anılarla ölçüyorum. büyüdüm.
dedik, arada bir bakayım bu bloga. nasılsa kimse de okumuyor artık. bir dönem ne sükse yapmıştım ama. şimdi ise burada adı geçen pek çok kişi hatırlamıyorum bile. hafızam benimle eşgüdümlü çalışmıyor artık. bir dönem hayalim bir dönem kabusum olan okul şimdi benim güzeller güzeli yuvam. ikinci yılım ankara'da. hayatımda bir sürü yeni insan. yaşanılan bir sürü çılgınlık. kişiliğim de değişti biraz saç rengimle, kabul ediyorum.
ama hala kendim için 12 yaşındayım diyorum.
nihayet yıllardır yazarak bilinçaltıma kazımaya çalıştığım şeyi başardım artık.
selam, eftal ben. sanat sepet işleriyle uğraşmayı sevdiğim kadar kör kütük sarhoş olup hamsi paluğu dansı yapmayı da seviyorum.
ankara ayazında göbeği açık bir askılıyla parkta gitar eşliğinde vals yaptığım olduğu gibi final sabahı uyuyakalıp pijamanın üzerine mont geçirerek hızlıca odadan okula koşmuşluğum da var.
eh.

22 Eylül 2015 Salı

It's been a long time

*Özet*
Hacettepe'yi kazandım. İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü. Şu an hazırlık öğrencisi olsam da okul kimliğimde Faculty of Letters yazıyor. Oldu yani. Başardım. Hayallerim gerçekleşti falan. Şimdi ise işin keşke her şey hayal olarak kalsaymış kısmına gelelim.
*Present*
Şu an üniversite sınavlarına hazırlanmakta olan arkadaşlara sesleniyorum: Yol yakınken bırakın. Çok ciddiyim. Deli gibi olmasa da sıkı sıkı çalıştım, istediğim üniversitenin istediğim bölümünü kazandım. Ben hazırlık dönemini zor sanıyordum, stresli ve sancılı olduğunu düşünüyordum. Büyük yanılmışım. Baya büyük. 2 hafta Ankara'da nasıl kaldım anlatamam. Her gün dönmek istedim, bayram tatili için eve geleceğim diye gün saydım. 2 hafta boyunca beni Ankara'da mutlu eden tek şey gidecek oluşumdu. Tamam biliyorum 2 hafta hiç uzun bir süre değil, hemen alışmam beklenmiyor zaten ama bu benim hayalimdi, bunu ben istedim şimdi ne oldu da bu hale geldim bilemiyorum. Tamamen yabancı bir şehre tamamen yabancıyım. Antalya'dan birkaç kişiyle aynı okuldayım, iyi ki. Onlar dışında hiç arkadaş edinemedim ki ben sosyal bir insandım. Yalnızlık vurdu bence beni. İlginçtir yakınlarım uzak, uzaklarım yakın oldu orada. Her şeyimi kendim düşünmek zorundaydım, kendimin sorumluluğu tamamen bende. Bu biraz korkutucu. Sevmedim be. Zor yani. 3 gün sonra dönüyorum lanet olsun ki. Keşke dönmesem.

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Büyümek Gerginliktir.

Acısıyla tatlısıyla, bu blogta onlarca girdisiyle lise yıllarımı noktaladım. Aslında noktalayalı epey oluyor, malum yaz ortasındayız. Şimdi hayatımda sınav sonuçları, okul ve bölüm araştırmaları, tercih listeleri ve bolca stres var. Aslında bir nevi bunların da sonuna gelmiş durumdayım. Stres hariç tabii.Son zamanlarımın küçük bir özeti olarak:
Sınavdan beklenmeyen ama istenen sonuç alındığına göre aylardır hayallerin baş kahramanı olan üniversiteye geçiş imkanı doğmuştur. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü. Bu yılki gereksiz yapılan sonuç açıklama geciktirmeleri dolayısıyla sonuçların açıklandığı haberi evin yakınlarında bir çiğköftecide, bir "şeytan dürtmesi" sonucu alınmış ve adeta uçarak gidilmiştir. Ha bir de yanında en sevdiklerinden güzellik ötesi bir insan da sürüklenmiştir. Nihayet eve konana kadar geçen o kısacık süre yıllar gibi gelmiş, heyecandan kafa yenmiş, gereksizce saçmalanmıştır. Eve ulaşıldığında bilgisayarın açılmasını beklemek azap haline gelmiş, telefondan titreyen ellerle bakmak zor olsa da sonuca ulaşılmıştır. İlk olarak yanlış yere bakılmış, ama ona rağmen sıralamanın hedefle uyuştuğu görülmüş o sırada yanında olan dünyanın en iyi abisine sarılılmıştır. Daha sonra dolan gözleri gizleme çabasına girilmiş, dünyanın en tatlış yengesinin "Şuna bilgisayardan bak da adam gibi öğrenelim." teklifiyle bilgisayara geçilmiş ve doğru sıralama görülmüştür. Beklenenin epey üstünde olan bu sıralama annenin "İnşallah Ankara değildir." dileğini perçinlemiş, bardak son damlayla taşmış, sürekli tetikte olmanın gerginliğinden bıkılmış ve kaçınılmaz olarak ağlanmıştır. -Bu arada küçük bir notla belirtmek isterim: Annemin herkese anlatmaktan büyük keyif aldığı üzere bendeniz sınavdan yarım saat kadar önce ağlamaya başladım. Sınav bitti yine ağladım. Beklerken gerginlikten ve korkudan ağladım. Ve nihayet sonuçlar açıklandığında "God its cannot be true!" diye ağladım. Duygusal biri değilim.-Burunlar çekilip bir bardak suyla kendine gelinip en yakın arkadaşa sarıldıktan sonra koltuğun üstünde bırakılan çiğköfteler yenmiş o arada diğer arkadaşların sonuçları öğrenilmiş, meraklar giderilmiştir. Üstüne bir de üniversite nasihatleri eşliğinde dondurma yenmiş ve nihayet rahatlanılmıştır. Derken yine sancılı bir dönem olan ve şu an halen devam eden tercih dönemi gelip çatmıştır. Aslında rahatsındır, İstenilen şehir, istenilen üniversite, istenilen bölümün son sıralamasının 2000 kişi önündesindir. Ama hala için rahat değildir. "Ulan ya 2000 kişi oynarsa, tövbe." şeklindeki düşüncelerden paçanı kurtaramıyorsundur. Ve 2,5 yıl senin kahrını çeken, özellikle son yıl her psikoz sınırına geldiğinde sana  yardımcı olan, sana olan inancını hiç kaybetmeyen, seni seven, güvenen, her şeyini rahatça paylaşabildiğin; bir anne, bir abla, bir dost, bir öğretmen ve belki de yakın gelecekte bir meslektaşın olan ve aslında her şeyi ona borçlu olduğunu hissettiğin kişi gelin tercihlerinizi yapalım mesajını atmıştır. Gidersin. Tek tercih yapma çılgınlığını bir kenara bırakıp mantıklı bir liste hazırlarsın. O ara beraber deneme sınavlarına göğüs gerdiğin, pek çoğuyla aynı okuldan, aynı sınıftan mezun olduğun, bir kısmıyla dershane sıralarında kaynaştığın arkadaşlarının heyecanına tanık olur ve o günlerin bir daha yaşanmayacağını ayrımsar belki de bu son görüşün diye düşünürsün. -Yine bendeniz herkesi farklı yerlere yollayıp keep in touch şeklinde, her limanda bir sevgili mantığıyla "Ya Yunan adalarına kaçarız be, bekle beni." diyerek güzide planlar yaptım. Maamafih uygulamaya geçileceği pek de kuvvetle muhtemel değildir- Artık tercih listen hazırdır. Her şey belli olmasına rağmen birkaç kişiyle konuşulur. Bir yandan yine o 2000 kişi oynarsa korkusu devam ederken diğer yandan "Ya bunlar gereksiz be, gideceğim yer belli zaten." düşüncesi de hiç uzak değildir. Bu arada Ankara'da kalınacak yer belli olur, dünyanın en iyi abisi unvanını hak ettiğini kanıtlar ve sana kalacak mükemmel bir yer bulur. Sen de tercihlerini girersin, başvurunu onaylayıp ÖSYM'ye gönderirsin. Ve her allahın günü "Lan doğru mu girdim acaba? Olm ben YGS'de kitapçığımı, LYS'de salonumu yanlış yazmış adamım bak kesin bi salaklık yaptım." korkusuyla aisten ayrılmaz, sürekli kontrol edersin. Bu arada Hacettepe Mütercim Tercümanlık ilk sıraya, Dil Edebiyat "Nasıl olsa ilki tutmayacak." diye ikinci sıraya yazılmıştır. 2000 kişi geri gitme düşüncesi yerini 500 kişi ileri gitme düşüncesiyle paylaşır: "Abi ya yanlışlıkla mütercim tercümanlık gelirse?" şeklinde saçma bir korkuya da kapılırsın. O durumda ne yaparsın sorularına "Hem ağlarım hem giderim." yanıtı verirsin. Ama bir yandan da işin gerçekleri yüzüne birer birer vurulmaya başlanır. Dil Edebiyat okuyup akademisyen olma bir hayaldir, Dil Edebiyat mezunlarının işsiz kaldığı ise su götürmez bir gerçek. Dil bölümü çıkışlı olmanın tek sorunu seçecek bölüm seçeneğinin oldukça az olmasıdır aslında; dil seçeneği çoktur. İzmir'de kalburüstü bir mütercim tercümanlığa sıralama tutar. "Sen mütercim tercümanlık oku, Dil Edebiyatta en iyi ihtimalle düşük maaşa köpek gibi çalışacaksın." çok sık duyduğun bir cümle halini alır. Ha bir de "O puanla Dil Edebiyat mı seçtin, salaksın." da top 5tedir. Aklın her geçen gün daha çok karışmaktadır. Bir gün "Antalya'da okuyayım, aileme yeterince yük oluyorum daha fazlasını yaşatmayayım en azından ev burada." dersin, diğer gün "Ama hayallerim..." dersin. Her şey senin elindedir. Dil Edebiyat mı Mütercim Tercümanlık mı kavgası sık aralıklarla baş gösterir, ve her seferinde "Dil Edebiyatı en rahat sana yazdırıyorum çünkü senin iyi bir edebiyatçı olacağından eminim." cümlesi gözyaşlarıyla hatırlanır ve sıralama değiştirilmez.
Bugün dahil 6 gün daha var önümde. Ama gerçekten bir sonraki yazıyı Ankara'da yazmayı çok istiyorum.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Hey there!

It's me and it's not unusual. Well, maybe. I didn't write quite a time, i know. Cause i might make the decision to end of this. But, i'm writing now. WHY?!
I sadly recognise that i'm not that person anymore. I mean, i'm not the girl who has passion to write, identify herself as a writer, future novelist or something like that.
My passion for art is still on but i'm in a period that i can't do anthing beside studying. So i came up with this idea. Writing in English! I'm studying English, my exam to get in university will be in English so, i'm studying right now!
Well, my English is not enough for share, so this will be only for me. Cause i'm really sick of something. Such as studying, friends, fucking love life or just fucking life.
I hate gaining weight but i gain weight. YAY!
And my relationship with my parets is well, my friends's too. But i don't have any specific action in my life. Which is absolutely boring. I had a crush some time but it didn't go well and i'm sad for it but go to hell. Men are too selfish to love.
Yeap. I'm seventeen and i'm done with men, already.
I just wanna spend my time with watching movies, series, videos on YouTube (which is my new hobby:( ). Frankly, i do this stuff. I solve test too not so relax.
Okay, i think this is enough for catch up. I don't know but i try to write. I love writing. It's my meditation. And i always wanna be the "artist" you know. But i've got no talent so.......
Gone and watched!

17 Aralık 2014 Çarşamba

Sınav Günlükleri

Bir dönüş bu kadar mı gerekli olabilirdi? Bir insan bir oluşumu bu kadar mı özler, bu kadar mı ihtiyaç duyabilirdi?
Fonda spotifydan focus moodu, kafamda yine tonla düşünce, ve nedenini bilmiyorum ama moralim bozuk. Kendimi blogumun kollarına bırakmakta hiçbir sakınca görmedim yani.
Son sınıf bir lise öğrencisi.
Üniversiteye hazırlanmakta.
Çantası soru bankası dolu,
Aklı gelecek kaygıları.
İçinde bir sıkıntı var ki ne ala
Elleri üşüyor
Uzaklarda
Akşam olmakta.
"Sen dilcisin ya, kasma bu kadar. Oh ne rahat!"
Hayaller Hacettepe olunca.
Motivasyon eksikliği belki
güdümlenememek.
Merminin hedefi bulamama sorunsalı,
etraf dağınık dikkat kadar.
Diyor ki, ne gerek var çalışmaya
kazanabilmiş mi isteyen istediğini?
Bu mudur üzen, bilinmez.
Piyano sesi, hep hayranlık.
İmreniyordu, istiyordu hep bir yeteneği olmasını.
Elinden bir şey gelmez, bir baltaya sap olamazdı belki.
Boş yaşardı, iz bırakmazdı, sadece geçip gitmiş olurdu belki.
Son sınıf bir lise öğrencisi.
Üniversiteye hazırlanmakta.
Bilgisayarını kapatıp test çözmek istiyor bir yandan.
Bir yandan aklı bugün yaşanmışlarda.
Özlem duyuyor.
Şu ana.
Olabilirdiler bitirdi onu.
"Moralim düştü."

5 Haziran 2014 Perşembe

nihai son

aklımdan çıkarıp atamadığım nihai son geldi işte. 5 haziran. antalya lisesi 2014 mezunları. ani bir kararla bugün gittim mezuniyete. çekeceğim acıyı bile bile gittim. ve okuldan içeri adımımı attığım anda dönmek istedim. yapamazdım, katlanamazdım. ecem ve ceren bırakmadı. uzunca bir süre göğsümün tam ortasına oturan yumruyla savaştım. ağlamamalıydım. ağlayamazdım. o an, orada olmazdı. yılmazı gördüm ve başımı kaldırıp yüzüne bile bakamadım. öyle bir an oldu ki nefes alamıyordum artık okulda, ecem ile dışarı çıktık. yumruyla savaşmaya devam ettim tüm gücümle ama yenilen taraf yine ben oldum. olmaktan en korktuğum durumdaydım. bir ara sokakta kaldırıma oturmuş gidişine, aptallıklarıma ağlıyordum. ağladım. sonra yeter bu kadar dedim, katlanabilirim. ve okula geri döndüm. tam o sırada isimleri okunuyor, sınıf sınıf geçiyorlardı. yılmazın ismini duyduğum anda gözlerimden akan yaşlarını durduramadım. ali, konuralp... bu yıl mutlu olmamı sağlayan herkes gelecek yıl yoktu artık. gittiler. bitti.
artık eve döneyim dedim, daha fazla kalmam mantıksız dedim. son bir kez veda için konuralpi aradım; ali ile hala konuşmuyorduk. aliyi gördüğümde bu saçma vedanın böyle olmasını istemedim ve sonuç olarak barıştık. onunla küs ayrılsaydım şu an daha kötü bir durumda olabilirdim, tabii böyle bir şey mümkünse. konuralpe aylar önce söylediğim ve bunun için pişmanlık duyduğum sözler. lütfen unut artık onları. sarıldık, vedalaştık. kendimi okulun dışına attım, daha fazla dayanamadım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. bana sarılan ceren ve eceme rağmen hıçkırarak ağladım. gelip beni teselli etmeye çalışan ilhami hocaya rağmen ağladım. sonra gidemedim. ben bir türlü gidemedim. geri döndüm. ali ve konuralpe. mehmet, berkcan, ayda. tekrar tekrar vedalaştık. ayaklarım bir türlü gitmiyordu çünkü ben hala yılmazı görmemiştim. ve nihayetinde onu da gördüm. nihai sonumuza dair gördüğüm tüm rüyalar ve hissettiğim o sarılma ihtiyacı. ama yaptığım tek şey yüzüne bile bakamadan tebrikler hoşça kal demek oldu. sarılamadım bile. sürekli rüyamda gördüğüm anı gerçekleştiremedim. yapamadım. nasıl yapabilirdim ki? bana gelme demişti. beni asla sevmedi. beni asla kabullenmedi. bir de tutup ona zorla sarılacak mıydım? kendim için yaptıklarım bu kadar işte. onu belki de son bir kez görmek. sonrasında söylememe gerek var mı, hıçkırarak ağladım, ağladım, ağladım. artık kimse umurumda değildi. insanların arasından onları görmeden geçtim. sadece ağlayabildim. sarılmadığım için pişman mıyım? elbette. belki de bu son fırsatımdı. üzgünüm. en yakın arkadaşlarımı kaybettim. okulu benim için katlanılabilir kılan, okula mutlu gelmemi sağlayan, bir insanın hayatında sahip olabileceği en iyi dostluklardı. kaybettim yanlış bir ifade. öyle sevdim ki, öyle seviyorum ki aliyi, konuralpi, bugün görmedim ama kaanı. peşlerini bırakmam. süloları olarak kalacağım. sülo olmayı asla unutmayacağım. çilekli sütleri, cici bebeleri, padawanlığı, mala vurmayı asla unutmayacağım. bana hayatımın en iyi yılını yaşattınız. sizi asla unutmayacağım. teşekkür ederim. ali, konuralp, kaan, mehmet, berkcan, umay, gökay, berkay, can...
ve yılmaz.
bu blog sana yazdığım, bana ne kadar acı verdiğini, beni ne kadar mutlu ettiğini anlatan yazılarla dolu. bu blog bir nevi aşkımın güncesi. bu kadar acı çekmeme rağmen emin ol asla ne seni sevmekten vazgeçtim ne de bu acılar için seni suçladım. hata hep benim. biliyorum bu satırlar aramızda yeni başlayan arkadaşlığın sonunu getirecek. senin bu durumdan ne kadar rahatsız olduğunu biliyorum. lütfen, beni affet. özür dilerim. başını ağrıttığım için, seni sinirlendirdiğim için özür dilerim. seni sevdiğim için de özür dilerim. ben asla gerçekleşmeyecek bir hayali kovaladım durdum. bana karşı bu kadar iyi ve anlayışlı olduğun için çok teşekkür ederim. umarım hayatında sevdiğin yerde, sevdiğin kişilerle olursun. beni unut ya da unutma seni asla unutmayacağım. ve seni hala bana o ilk "hadi nen var anlat" dediğin zamanki kadar çok seviyorum.
bana hatırlanmaya değer anılar bıraktınız. hepiniz. umarım sizi kırmamışımdır. hepinizi o kadar çok seviyorum ki. yaptığım bütün aptallıklar için özür dilerim. sülonuzu asla unutmayın dokuzbuçuk halkı.
ve yılmaz; sen de bu takıntılı salak kızı unutma olur mu?

28 Nisan 2014 Pazartesi

Dökülmeceli

Bu covera hasta oldum.
Ben dengesiz bir insanım. 
Garibim de.
Ama şimdi sen bana böyle soğuk ve umursamaz davranırsan sana karşı soğuk ve umursamaz olsam da ben üzülürüm ki.
Ne güzel her şey yolunda, herkes iyi.
Ne güzel her şey bitmişti, yeniden başlattın.
Şimdi de soğuk davranıyorsun, oluyor mu?
Sığıyor mu racona?
Amaan çok da sikimde de diyemiyorum, takıyorum ben böyle şeyleri.
Mesela biri çıkıyor ona neredeyse her gün seni çok seviyorum dememe rağmen sevdiğime inanmıyor. 
Biliyor da inanmıyor.
Hayda. Arkadaşım ben niye sevmediğim adama seni çok seviyorum diyeyim?
Seviyoruz ki söylüyoruz. Seviyoruz ki sürekli yanındayız. Seviyoruz ki best kanka eversın.
Alla alla.
Dün bir garip kafadaydım, her şeyi salladım, kendim için birazcık umursamaz olayım dedim bugün hatta akşamına götümde patladı.
Eftal hep taksın. Eftal hep üzülsün. Hep beraber yıkalım Eftal'i.
Ama bugün eğlendim okulda. Yalan yok.
Da IT'S LYS TIME BITCHES.
Bu yılın bana en büyük hediyesi olan dostlarım gidiyor.
Yarın son gün çoğuna.
Seneye de hiç yoklar.
Neden bu kadar sevdirdiniz allahsızlar?!
Üzülüyorum be.
Özleyeceğim bu yılı, arkadaşlarımı.
3 yıldır bu lisedeyim ve hiçbir yıl bu kadar iyi geçmemişti.
Bu kadar mutlu ve kendim gibi olmamıştım.
Bu kadar sosyal de olmamıştım aslında.
Ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın güzel bir yıldı.
Benim için daha bitmedi evet, ama buddyler gidince pek de bir tadı kalmayacak.
Çünkü alıştım.
Teneffüse çıktığımda bir grup genç irisi tarafından allahımın şaşırılmasını özleyeceğim.
Saçma sapan, sapıklı esprileri, o geçilen dalgaları falan.
Küçük sinirlenmeleri, küçük tripleri, küçük yaralanmaları, küçük küsmeleri de özleyeceğim.
Bu yıl açık ara farkla lise hayatımın en iyi yılıydı.
Ve bunun mimarı olan (isimleri sayıyorum sorry)
Başta Ali olmak üzere, Kaan, Konuralp, Mehmet, Berkcan, Berkay ve Yılmaz'a...
Küçük etkilerini üzerimden esirgemeyen Umay'a çok büyük minnettarım.
Gidici/Geçici kankilerim.
Geçicilik konusunda pek emin değilim çünkü bazılarının peşini bırakmayı aklımdan beri geçirmiyorum.
Mesela Ali Çin'e bile gitse benden kurtulamaz.
Sorry bro.
Teker teker hepsi hakkında neler hissettiğimi yazmak isterdim ama bu yazı bitmez o zaman.
Seviyorum işte.
Az da olsa çok da olsa herkes benim hayatıma bir şey kattı.
Eğlendim, manyak eğlendim.
Üzüldüm.
Kötü başlayan ilişkiler oldu.
Yine Ali benden nefret ettiğini söylemişti bir defasında....
Orsp coco.
Benim de patavatsızlıklarım, saçmalıklarım, hatalarım, üzmelerim oldu.
Pişmanım, affedin nolor.
Acısıyla tatlısıyla hayatımın en güzel, en canlı renklerin oldunuz.
Saygı, sevgi ve selamlarla efenim.