24 Temmuz 2013 Çarşamba

Sevimli Öneriler

Merabayın, ladies and centılmınhaaa mınhaaa!!!!
Havalar çok sıcak, e malum ramazan da geldi. Oruç olaylarına falan girdik. Ben de size zaman geçirme amaçlı 2 film ve 2 kitaptan oluşan bir öneri şeysi yaptım. Aslında bunu abartabilirdim ama ben de en bunları izledim ve okudum. Beğendim de öneriyorum yani öyle boş işler değil bunlar. E hadin gari.
İlk olarak filmler. Bugün sinemada izlediğim Maskeli Süvari.
Taze taze size de öneriyorum kardeşler. Güzel bir macera filmi. Sanırım Tom Miks uyarlaması. Zaman zaman sıkılsam da, hafif hafif uyuklasam da genel olarak beğendiğimi itiraf ediyorum. Ki ben macera filmlerinden hiç hoşlanmam. Johnny Depp'in zaten varlığı yeter. Karayip Korsanları serisine aşığım o adam yüzünden. Bu filmde de çok komikti SD:FGSD:G:sfG:FHG
Gelelim 2. filme. Bulut Atlası. Açıkça söyleyeyim; Anlamadım. Filmci abi de anlamayacaksın demişti zaten. Ama hoşuma gitti. Güzel film böyle bilim kurgu gibi bi şey. Dedim ya çözemedim. Inception bile daha açıklayıcıydı. Ama onu da izleyin, hoş dedik sonuçta.
İlk kitabımız benim kütüphanemin klasiklerinden hatta temel taşlarından. Nasıl oldu da önermedim şimdiye kadar bilmiyorum. Kız Kulesindeki Kızılderili. Bu kitabı okuduktan sonra anaaa, susuz yemişler la bizi, tepkisi olağan bi tepkidir. Sunay Akın'ın yalnızca 3 kitabını okudum, esefle kınıyorum kendimi. Tuncay Terzihanesi ve Ay Hırsızı, onlar da çok güzel. Sunay Akın zaten iyi bir yazar ve şair ve müzesi olan bir insan. Yanarım yanarım Oyuncak Müzesine hala gidemedim ona yanarım, umarım, bir gün.
Son önerim de, ki okumayan kalmamıştır herhalde, Cehennem. Inferno!!! Ben henüz yarısındayım kitabın, dün akşam başladım ama iyi gidiyor. Akıcı, sürükleyici, bilgilendirici. Daha önce Dan Brown'ın klasiklerinden Da Vinci Şifresi'ni okumuştum hatta bitirene kadar gecelemiştim. Okumayanlara, benim gibi geç kalanlara şiddetle öneriyorum. Normalde pek bu tarz okumam ama yine de sevdim kendilerini.
Eeee, bugünlük bu kadar.
Eyvallah!

23 Temmuz 2013 Salı

Konuşamayan Adam vol2

Çok istedi, kıyamadım :S:dAS:DS:dS:DFASF
Radyo dinleme alışkanlığı kazandırdı adam bana, helal olsun.
Bi ilk daha, programa bağlandım lan .s.s.s.s.s.s.s Nasıl becerdim hala bilmiyorum, ne dedim onu bile hatırlamıyorum .s.s.s.s.s.s.s..s.s.s.s.s.s.s.
Anı da bu işte :D:AS:DSA:F:AD:FSDG:FDS:G
Ati istedi yaptık, YAŞASIN ATİ BAŞGAAAN!!1!1!!!1!1111!

18 Temmuz 2013 Perşembe

BEN O KADAR ŞEREFSİZ BİRİ MİYİM?
ZURNA MIYIM LAN BEN?
ÖKSE OTU MUYUM OLM?
İNSANIM LAN.....
YA DA EN AZINDAN İNSAN SURETİNDEYİM.
AAAASİKTİR ORDAN BE YA!

Not: Blog şimdi de ilkokul kitaplarına döndü aq, kocaman kocaman

16 Temmuz 2013 Salı


Sen Benim

Sen benim sessizliğim, yağmur öncesi kırgınlığım, hesapta olmayan vurdumduymazlığımsın.
Mavi gecenin puslu topraklarında kırık birer yağmur tanesi, damladığım,
Kapalı gözkapaklarının damarlarının yeşili ve gözlerinin aydınlık kahverengisi manzaraların en güzeliyken bana acı verircesine esirgediğin göz kırpışların,
Koyu bir hüznü barındırırcasına sonbahar.
ve uykusuz gecelerime inat gördüğüm kabuslarım...
Sen benim şafaksız geceme dolunay, çiçeksiz sepetime melankoli ve soldurmaya kıyamadığım gülüşlerimsin.
Kirli yangınlarında soğuğu barındıran o sevinçlerin ardında ne bekler bizi?
Sorusu olmayan cevapların arasından hangi şıkkın doğru şık olduğunu kim bilebilir senin dışında?
Umutsuzca gözlerine bakarken gördüğüm umarsızlığı hangi kalem anlatabilir bilmeyen gözlere?
Sen benim olmayan geleceğim, bitmemiş geçmişim, henüz yaşanmamış bugünüm.
Ardından esen yelleri bırak, ben çay demlerim sen mutlu ol diye.
Bir çay kaşığının hüznünü paylaşır belki parmaklarımız birlikte.
Bir şiir okursun sen bana belki, iyiyse havan.
Bakışmalarımız şekil değiştirir belki usulca, çarparcasına.
Sonra çekip gidebilirsin.
Sen benim; vazgeçemediğim...

-E.A.

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Açeydim gollarımı, getme diyeydim

Kabul ediyorum, kıskanç biriyim. Ama sadece birini sahiplenirsem. Sahiplendiğim bir şeyi veya birini herhangi biri de sahiplenince sinir oluyorum. Ve sahiplenecek kadar sevdiğim kişiden de soğuyorum böylece. Örneğin Mabel Matiz. Aşağı yukarı Can Bonomo hayranı olduğum dönemle aynı benim Mabel Matiz'in hayranı olmam. Nr1'da Zor Değil'in klibi bir çıktı, aradan da biraz süre geçti, şimdi herkesin dilinde Mabel. Daha birkaç ay önce ben Mabel Matiz dinlerken ya da şarkılarını söylerken, "o ne ya, o kim ya, nasıl bi şey o ya" tarzı tepki verenler şimdi en koyu Mabel Matiz hayranı gibi dolaşıyorlar ortada. Dillere pelesenk oldu adam. Tamam ben de sonradan tanıyıp sevdim, ama öyle sinir davranışları var ki. Tanrı aşkına Mabel Matiz, Duman, Can Bonomo vs dinleyen biri kalkıp da Justin Bieber ya da 1D dinler mi ya? Duman'ın bile bokunu çıkardılar. Bu kültür yüzünden ısrarla Cem Adrian dinlemiyorum, halbuki dinlesem seveceğim biliyorum. Can gibi Mabel gibi değişik seslilere ayrı bi meylim var. Mert Tünay'ın bile bokunu çıkarttılar ya. Güntaç'a dokunmadılar henüz ama yakındır. Emre Aydın'ı deli seviyordum, böyle tipler yüzünden soğudum, dinlemeyi bıraktım. Nereye baksam Mabel Matiz, güzel bir şey bu tabii. Ama kitle iyi değil. Okulda bi ben bi Sümeyye biliyordu Mabel'i bi ara. Hatta tam merdivenden inerken Tamburu Yokuştan'ı söylediğini duymuştum da kızın üzerine uçmuştum. Hak etmeyenler sevmesin ya, dinlemesin. Sanatçıyı bozuyorlar çünkü. Bak mesela Emre Aydın'da da oldu bu. İlk albüm mükemmel, ikinci albüm fena değil ama üçüncü albüm mü desem single mı bilemedim, o ne ya? Fan kitlesi arttıkça özgünlük azalıyor çünkü. Kitlenin isteklerini karşılamaya çalışıyorlar, kaybetmemek için. Bozuluyorlar, o sevdiğimiz tarzdan çıkıyorlar. Böyle olunca sevmiyorum ben işte. Mabel'i kaptırdım, şaka gibi ama Konuşamayan Adam'ı da kaptırdım. Okuldan bi arkadaşım dinlemeye başlamış, hatta aradı programı şok oldum. O kadar programı dinleyecek son insan ki. Böyle şeylerle alakası yok bi kere. Kitle değişince benim de düşüncelerim değişti tabii. Çok da sevmiştim ama. Mabel'i dinlemeye devam ediyorum, ısrarla. Değişine kadar. Umarım değişmez ya. Belki arada programı da dinlerim. Komikti çünkü. Seçkin Özdemir'in bile hayranları artmış ya. Negzel. Kimi sevsem elimden alıyorlar ya. Benim olsun sadece demiyorum, ama benim olsun. Ben bileyim, ben dinleyeyim. Layık olmayanları görünce sinirlerim bozuluyor işte. Amaaan, çok kıskandım ya. Alın tepe tepe kullanın arkadaşım. Adım hıdır elimden gelen budur. Mabel'i de ergen alemine kaptırdık Duman'dan sonra. Çok üzülüyorum çok. Yaş olayına girmek istemiyorum çünkü ben de yalnızca 16 yaşındayım ama ben onların yaşındayken yonca evcimik falan dinliyordum yahu. Yaşa göre giyinme gibi yaşa göre müzik dinleme de olsun. 1D dinlesin onlar, Mabel, Emre, Can, Duman, Cem, Mert, Güntaç, Erdem, Ali bize kalsın.
Leyla the Band de elden gidecek diye çk krkyrm çk.

Ankara

 Ankara, güzel şehir. Anıtkabir'in varlığı yeter zaten. Daha önce hiç aklıma gelmezdi böyle birdenbire Ankara'ya gideceğim, Anıtkabir'i gezeceğim. Ama hep isterdim, tabii. Ankara'da bulunduğum süre boyunca inanamadım da zaten orada olduğuma. Şimdi bunları yazarken bile bir rüya gibi geliyor. Beklenmedik ama muhteşem bir geziydi. Her yönüyle.Anıtkabir... İnsan yapımı en güzel yerlerden biri kesinlikle. Bir kere beklediğimden daha büyüktü, mimarisi de muhteşem.
 Barındırdığı manevi değerlerse, paha biçilemez. Dünyanın her yerinden insanlar geliyor oraya. Kesinlikle hak edilmiş bir değer. Mezar odası, müze, mozale, Aslanlı Yol.... O kadar etkileyici bir yer ki. Çanakkale Savaşı ve Sakarya Meydan Muharebesi canlandırmaları, sergiler, mezar odasından canlı yayın...

 Anıtkabir'in ardından ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gittim. Sadece en alt katı ziyarete açmışlardı. Ama toplantı odasını gördüm. Milletvekillerinin oturduğu sıraları, konuşma yaptıkları kürsüyü, locaları. O anılar, varlıklarının gerçek olduğunu bilmek. Tanımlanamaz duygulardı.
Ardından da, Ulus'taki gençlik parkına gittim.
Büyük bir alandı, içinde lunapark da vardı. Yemyeşil çok sempatik bir yer.
Ankara Garına da gittim, orada bir demiryolu müzesi vardı. Üst katında Atatürk'ün yatak ve çalışma odası ve Latife Hanım'ın yatak odası vardı. Ve bir de banyo. O kadar ilginçti ki. Atatürk'ün varlığına dair kanıtlar gördükçe daha da şaşıyorum, daha da hayranlık duyuyorum ona. Ankara. Atatürk'le dolu bir kent. Ve her şeye rağmen, Atatürk ile anılacak.

9 Temmuz 2013 Salı

IIIIIIIIIIIIIAAAAAAAAAAAAAAAĞĞĞĞĞĞĞ

Selamlar, pek sevgili okuyucularım. Yine bir #konusamayanadam dinleyişi sırasında yazıyorum. http://konusamayanadam.listen2myradio.com/
Yine birkaç gündür yazmıyorum. O bol tripli, can sıkıntılı yazılardan sonra bi take a quick break iyi fikirdir diye düşündüm.
Bu duyulagelmiş giriş cümlelerimin ardından gelelim asıl meseleye. Aslında yazmaya başlarken pek aklımda yoktu ama, an itibariyle 09.07.2013 olsa bile, 8 Temmuz Aslı'nın doğum günü. Ne diyelim, iyi ki doğdun cano. Aslı benim yanlış hatırlamıyorsam, 5. sınıftan beri arkadaşım. Ki Aslı'ya arkadaş denir mi bilemiyorum, abi 7. yıla doğru kürek çekiyoruz. Kardeş diycem, o bile az kalır. Aslı en yakınım, en değerlim vs romantik romantik şeyler yazacak değilim. O kendini biliyo zaten. Sahip olduğum en yakın, en gerçek ve tek dost. Bunca yıldır dip dibe, iç içe olsak bile birbirimizden ne sıkıldık, ne de koptuk. Önce ilkokulda sınıflar ayrıldı, sonra lise, farklı okullar falan derken araya mesafeler girdik. Ama biz de o mesafelere kafa göz giriştik :D Dedim ya, gerçek diye, işte gerçek dostluklar öyle kolay bitmiyor. Zaten bitecekse de fazla uzatmadan bitiyor. Bu hesaba göre Aslı'yla ben ÖLÜMÜNEE GANKAYIIIIIIIIIIIIIIZ!
Uzatasım yok pek. Bugün akşam saatlerinde Ankara'ya doğru yol alıyorum. Bloga girmeyi denemem demiyorum, denerim. Zaten 3 gün. 3 gün sonra evde, konuşan adam fonunda yazmaya devam.
Beni burada bekleyin.
Bensiz fazla dağıtmayın, ha!
IIIĞAAASLIIIĞĞĞ.
dğm gnn ktlu olsn keke.

6 Temmuz 2013 Cumartesi

Boktan günün koptan gecesi

Bugün yine boktan bi gün geçirdim. Nasıl olsa kimse okumuyor, itiraf ediyorum ağladım bile. Hunharca ağladım. Hatta gittim banyoda açtım suyu şarıl şarıl ağladım. Ben ne kadar iyi bir insan olmaya çalışsam bile ebeveynlerim o kadar bencil ki, hiçbirimiz mutlu değiliz. Ama ağlamak rahatlatıyor adamı. Zaten duygu düzeyin öyle bir over doz oluyor ki, kendi kendine o kadar dürüst oluyorsun ki itiraflar itiraflaar. Hıçkıra hıçkıra, hönküre hönküre ağladım şerefsizim. Şuan da Islak Islak dinliyorum, baya gaza geldim yine. Bütün gün o denli tatsız o denli keyifsizdi ki buna tek çare Ati olabilirdi ve kulaklarım yine http://konusamayanadam.listen2myradio.com/ Güldürmese de gülümsetiyor. Yanlış anlaşılmasın sorun bende bu gece. Adam da sanki inadına Barış Akarsu, Haluk Levent, Ali Atay çalıyor.
BEN BU GECE ÖLMEZSEM ÖLMEM ÖLMEM HİÇ Bİ VAKİT
Neyssseee. Ne yaparsan yap yaranamıyorsun arkadaş. Karşı taraf eğer bi eksik bulmak istiyorsa, işin bitiyor.  Bütün gün yemek yemedim, lanet olsun şimdi açlıktan ölüyorum....... Bugünden bir diyalog. Klasik yüz üstü uzanma, ağlama efekti. Annem yanıma gelir.
Annem: Yemek yiyecek misin?
Ben: Hayır.
Annem: (sırtıma vurur) Sen de çok kilo aldın.
Buyur işte. Ben bildiğin ağlıyorum, yazıyorum çünkü aylar sonra ilk kez ağladım, kadının dediğine bak. Ne moral be. Bu bir de en normaliydi. Babamın bencilliğinden, annemin yüzeyselliğinden o kadar bıktım ki. Banyodan çıktım, annem babanı çok sinirlendiriyorsun dedi. Yaptığım şey de ekmek arası sosis yemekti. Yiyemedim de zaten. Ülserim ya, all the time ot yemek zorundayım ya, o karın ağrılarını çeken ben değilim ya, hiç düşünmüyorum ya... O kadar benciller ki, mutlu olmayı beceremiyorlar. Zaten ne yapsam yaranamıyorum lanet olsun. Takdir alıyorum ne güçlükle, onda bile mutlu edemiyorum. Ne gereksiz insanım ben ya. Öleyim bence ben. KİMSE BENİ SEVMİYOOOOAAAAĞĞĞĞRRR HÜLOOOĞĞĞ!
Abi Ati'yi dinlerken moda da giremiyorum lanet olsun, bu adam hep zarar ya.

5 Temmuz 2013 Cuma

KONUŞAMAYAN ADAM

ABİ BEN BUGÜNE KADAR BİLDİĞİN MAĞARADA YAŞIYOMUŞUM YEA. BU NE ARKADAŞ? GÜLMEKTEN SOLUCANA DÖNDÜM HAFİFTEN. YOK KARDEŞ YOOOOOOOOOK. ADAM KOMİK. LÜGATIMI FALAN DEĞİŞTİRECEK YAKINDA. YENİ LAKLAK SHOW'UMU BULDUM KARDEŞLER. ATİ HER NE KADAR DALGA GEÇSE DE.......... HER NE KADAR ANIRA ANIRA GÜLSEM DE........... KOMİK SONUÇTA YAPACAK Bİ ŞEY YOK. HINZIRR!!
lanet olsun ama sabahladım gari. aşk olsun ati yea. neyse güzel program devam devam devam

4 Temmuz 2013 Perşembe

Çizgilerle Hakan Günday Karakterlerinden Dövmeler-OT

-Dürüst olalım... Dinler ve tanrılar! Hepsi ben ölünceye kadar.
-Çok şey gördüm, beni yüzüstü gömün.
-Belki de tek sorun şuydu; biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zaman. Ve dolayısıyla her şeyi deniyorduk.
-İnsanlar taşırlar insanları. Kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırasının geleceğini söylediği için taşırlar insanı...
-Hayat sensin. O kadar. Büyütülecek bir şey değil.
-Plan yok! İşte bütün plan bu.
-Doğduğumdan beri ölüm döşeğindeymiş gibi yaşıyorum.
-İçi ne kadar doldurulursa doldurulsun, yine de hafiftir hayat. Çünkü altı deliktir. Delikse ölümdür!
-Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar.
-İstanbul. Taksim... Bir zamanlar hayat öyle gerektirdiği için bir hafta boyunca sabahladığım ve banklarında yattığım parka doğru bakıyorum. Birkaç adım atıp gitsem mi o bankları görmeye derken vazgeçiyorum.
-Uyuyan halkların yataktan düşme zamanı gelmişti. Gözkapaklarının jiletlerle kesilmesinin zamanı.
-Ahlak çoğunluğun görüşüdür, toplumsal sözleşmedir,derler. Ve geceleri o çoğunluk yoktur. Ve o sözleşmenin altına bastıkları parmaklarını çok daha başka işlerde kullanırlar.
-Dünya boşa dönüyordu. Kaza yapıp ters dönmüş bir arabanın boşa dönen arka lastiği gibi! Hiçbir işe yaramıyordu. Belki bir palmiye yaprağı bağlansa ilkel bir vantilatör yapılırdı. Ama dünyaya ne bağlanırsa bağlansın, durmadan dönmesi yararlı hale getirilemezdi.
-Bir bulsam bu hayatların müsveddelerindeki el yazısının sahibini! Birileri pişman olmalı beni hayal ettiğine!
-Yanıtı olmayan bir soru olarak geldim dünyaya. Ve sorusu olmayan bir yanıt gibi de gidiyorum.
-İyi bir gösteriyiz bizi seyredene. Onun için ölüp ölüp doğuyoruz. Gösteri devam etsin diye.
-Yaşama hastalığı... Bir çeşit alerji. Oksijene.
-Ailemin evindeki yatak uyuyabildiğim nadir yerlerden biriydi. Ama ben kan kustum oraya. Bilemezlerdi... Annem bilemezdi dünyanın sonunu doğurduğunu...
-Dünya uydurulmuştur! Caddeler, evler, giysiler... Her şey.
-Hiçbir şey hayatın sonu değildir! Çünkü sen ölürsün, başkaları yaşar!
-Aşık oldukları halde okullarına, işlerine giden, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranan insanlardan hep iğrenmişimdir.
-Bugün televizyonda ölenler biz değildik. Ne güzel!
-Sorarlarsa 'Ne iş yaptın bu dünyada?' diye rahatça verebilirim yanıtı; 'Yalnız kaldım. Kalabildim. Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...'
-Üç kez tekrarladım şu kelimeleri yüksek sesle, çocukken yaptığım gibi. Üç kez. Yanlış bir iş yaptığım zaman babamın bana kızacağını düşündüğüm günlerde korkumu silmek için söylediğim o sihirli sözleri tekrarladım; Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok...
-Yalnızlık kurşun geçirmez. Dostluk, aşk, aile geçirmez. Hiçbir şey geçirmez. Dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. Cerahat yapar. Antibiyotiğini de kendinde besler. Yeter ki nerede olduğu bulunsun...
-Kendimi defalarca buldum, defalarca kaybettim. Gerçek adımı hatırlamıyorum. Kimliğimi bir çocuğa sattım. Çirkinleşmek için çok uğraştım. İsteyene ruhumu kiraladım. Vücudumdaki dikiş sayısını artık bilmiyorum. Hayatımı diktiler. Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım.

Irımıdığım yir kılmıyır

HAVALI RADYOCU BİRİYLE TANIŞTIIIM. YANİ TANIŞTIM SAYILMAZ TWEETLEŞTİM. HEM BENCE BÜTÜN RADYOCULAR HAVALI. RADYO DİNLEMEYİ ÇOK SEVİYORUM DA LAKLAK SHOW'DA BİTİRMİŞTİM. GEÇEN YAZ. ÇÜNKÜ MUTLU'YLA MAMİ'Yİ ÇOK SEVİYODUM. HAFTALARCA KULAKLARIMDA KALDI MUTLU'NUN SESİ. ŞİMDİ YENİ Bİ ARAYIŞ YAPTIM VE KÜÇÜK BİR YARDIMLA ARANAN KAN BULUNDU. AMA BAKALIM NASIL? BU GECE İLK KEZ DİNLEYECEĞİM. EĞLENECEKMİŞİM GİBİ GELİYO AMA. OLEY YA. RADYOCULUK BENCE ÇOK HAVALI Bİ ŞEY.
HA UNUTMADAN OT'UN BU AYKİ SAYISINI KAÇIRMAYIN. GEZİ PARKI GÜNDEMDE. MÜKEMMEL YAZARLAR VE YAZILAR VAR. YİNE DÖKTÜRMÜŞLER YANİ. MAKSAT YEŞİLLİK OLSUN.
radyosuperturk.com
#konusamayanadam

3 Temmuz 2013 Çarşamba

LIVING IN A SHELL WITH NO SOUL

UNTIL THE END.
DELİ GİBİ BAĞIRARAK, ÇIĞLIK ATARAK ŞARKI SÖYLEMEK İSTİYORUM. İSTEDİĞİM KADAR YÜKSEĞE ZIPLAMAK, AVAZIM ÇIKTIĞI KADAR HAYKIRMAK İSTİYORUM. DANS ETMEKTEN YORULMAK, BAĞIRMAKTAN SESİMİN KISILMASINI İSTİYORUM. HİÇ KİMSEYİ SİKLEMEDEN KENDİ KAFAMA GÖRE TAKILMAK İSTİYORUM.
BEN ÖZGÜR OLMAK İSTİYORUM ABİ.
UNTIL THE END.

Eftal'in boktan hayatına selamlar. Tatil kadar sıkıcı bir şey varsa o da okuldur herhalde. Ama yine de tatili okuldan daha çok seviyorum. Asıl sevmediğim benim. Hayatıma ekşın katıcam diye didiniyorum ama boşuna. Her gün başka bir şeye karar veriyorum. Tatil başladığından beri çıkıp ormanlık bir yerde kitap okumak istiyorum ama hava o kadar sıcak ki evde klimanın karşısında götü yayıp oturuyorum. Evren hayallerimi gerçekleştirmeme müsaade etmiyor yani. Şiir yazıyorum, kitap okuyorum, müzik dinliyorum, televizyon izliyorum ve her şey bir süre sonra monotonlaşıyor ve SELAM SIKINTI HOŞ GELDİN!
O kadar hiçbir şeyden memnun olmuyorum ki asıl memnun olmadığım şeyin kendim olduğunu fark ettim. Bir kere hiç de düşündüğüm gibi biri değilim. Bir kere çok yalnızım, olabilir. Her ne kadar yalnızlıktan sıkıldığımı söylesem de itiraf etmek gerekirse seviyorum da. Ama bazen o denli sıkılıyorum ki dışarı çıkıp biraz sosyalleşmek fena bir fikir gibi gelmiyor doğrusu. Herhalde tek sıkılmadığım arkadaşım Aslı, şey tek arkadaşım da Aslı. O da İstanbul'a giderse ne bok yerim bilmiyorum. Yıllardan beri o kadar alışmışım ki Aslı da giderse hepten yalnız kalıcam sonra ne olur bilmiyorum. Hayal aleminde yaşıyorum, gerçekle uzaktan yakından alakam yok. Bana kalsa sürekli yatıp hayal kurarım. Geceleri neredeyse sabaha kadar hayal kuruyorum, çoğu gece uyumayı bile unutuyorum. Sabahları uyanınca ilk işim hayal kurmak. Evde, yolda, otobüste, her yerde. Hayallerim de giderse bildiğin ölürüm ben. Hayal kurabildiğim için yalnızlığı seviyorum ama ironiye bakın ki hayallerimde hiç yalnız değilim. Bazen düşünüyorum hayallerimi yazsam mı diye, ama sonra hemen vazgeçiyorum. Hayallerim benden bile daha değerli, onları paylaşmak orospu olmak gibi bi şey. Asla hayallerimdeki gibi biri olamadım, olamayacağım da. İmkansızı hayal etmeyi o kadar çok seviyorum ki. Bir tek hayallerimde mutluyum bu yüzden. Ama bu bana hiç mi hiç koymuyor. Eğer gerçek hayatımda mutlu olsaydım hayallerim olmazdı ve hayallerim olmasaydı ben ben olmazdım. Ne yalan söyleyeyim, sosyal biri değilim. Şu 10. sınıf çok şeyi değiştirdi. Hiçbir şey eskisi gibi değil artık, gerçekten. Ben değiştim, çevremdekiler değişti, dünya değişti. Arkadaşım dediklerim arkadaşım değil. Geçmişten geriye bi Aslı kaldı işte. Ne Betül ne Melike ne de başka biri. İnsanlar değişir ve sen dostluğunuz hep aynı kalır sanırsın ama yanılırsın. Öyle işte. Yine de itiraf edeyim çok da üzülmüyorum ya da hiç kafama takmıyorum. Okula dönmek istemiyorum ama. Orası geçmişimle öyle bir dolu ki. Geçmişle yüzleşmek boktan bir şey. Geçmişi unutup geleceğe yönelmek en iyisi. Lise bi bitse. Antalya'dan ne yapıp edip gideceğim işte o zaman. Her şeyi, yaşadıklarımı, nefret ettiklerimi, sevdiklerimi, bana acı veren her şeyi, herkesi geride bırakacağım. Son 2 yılım bunun için. Şehrimden de nefret ediyorum artık. Ama en çok içindekilerden. Aslında tek istediğim tanıdığım herkesten kaçmak, uzaklaşmak. Şu son bir yılda Antalya da boktan bir yer oldu. Umarım yine burada veda yazımı yazacağım zaman da gelir. Zira gelmezse hiç iyi olmayacak.

2 Temmuz 2013 Salı

TEM YOLUNA MUZ DÜŞERSE N'OLUR? TEM-MUZ AHAHAHAHHAHA


ŞİMDİLİK BU ÜÇÜ OKUNDU. BARBARA PEK HOŞUMA GİTMEDİ. GEREKSİZ KALIN, ANLATIM SIKICI, ÇEVİRİ BOKTAN. OKUMAYIN ONU YA. YA DA OKUYUN TABİİ KIZ KİTAPLARINI SEVİYORSANIZ. VICIK VICIK. SEVGİ DOLU. YAZAR PEK İYİ DEĞİL SANIRIM. GERÇİ Bİ KİTABINI OKUDUM Bİ ŞEY DİYEMEM, YANLIŞ. AMA BEN SEVMEDİM YANİ. AĞIR ROMAN MÜKEMMEL. FINDIK SEKİZ HARİKA.