27 Ocak 2014 Pazartesi

"Sevmek ne uzun kelime."

Hiç sarılmadığın bir bedeni özleyebilir misin?
Hiç tutmadığın elleri, sesini, kokusunu, nabzını hissetmeyi peki?
Özleyebilirmişsin.
Bakışlarını üzerinde hissetmeyi, kötü de olsa en azından senden bahsettiğini, seni düşündüğünü bilmeyi, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkmasını da özleyebilirmişsin.
Sonun yaklaştığını bildiğinde artık bu nihai sondan başkasını düşünemez oluyormuşsun.
Bilincin de bilinçaltın da yalnızca bu sona yöneliyormuş.
En olmadık anda aklına geliyor, üzülüyormuşsun.
Tecrübeyle sabit.
Kim bilir kaçıncı rüyaydı bu gidişini gördüğüm.
Ona ilk ve son defa sarılmak şeklinde ucuz istekler duyduğum.
Ağlayarak uyandığım.
Ben ne ara böylesine zayıf biri oldum, bilemiyorum.
Geçmiş yazılarıma bakıyorum, defterime bakıyorum hepi topu 40 sayfa civarı bir şey yazmışım,
27si onun hakkında, kalanı şiir.
Onun hakkında olanlarda da bir "vazgeçeceğim" demişim hemen ertesi "yok abi seviyorum" demişim.
Böyle de iradesiz olmuşum ben.
Korkuyorum da.
Kaybetmekten korkuyorum.
Aslında hiç sahip olmadığımı bile bile kaybetmekten korkuyorum.
Ben kendimi öyle bir alıştırmışım ki, kopamıyorum.
Kopmaktan, boşluğa düşmekten korkuyorum.
Öyle bir düğüm ki bu yalnızca o gidince çözülecek.
Atalara güvenmekten başka çare kalmadı.
Bakalım gerçekten göz görmeyince gönül katlanacak mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder