Güneşli bir Brooklyn sabahında küçük penceremden yatağıma sızan güneş ışınları elimin ve üzerimdeki örtüden fırlamış ayağımın üzerini döverken sokaktan gelen korna sesleriyle uyandım. Gözlerimi açıp güzelce bir gerindikten sonra istemeye istemeye yatağımdan dışarı çıkıp halihazırda bir kısmı açık olan perdemi tamamen açtım. Derin bir nefes aldım sabah serinliğinden, başımı hafifçe sola çevirip parmak ucumda yükselince anca görebildiğim Brooklyn Köprüsü'ne baktım yine. Küçük evimin küçük mutfağına doğru ilerledim sonra. Vakit henüz erken olduğundan canım yemek yemek istemiyordu ama yakışıklı bir çaya da hayır demedim. Cumartesileri seviyorum. Hafta içi koşuşturmalarından sıyrılıp evimde vakit geçirmeyi seviyorum. Küçük ama kullanışlı bir evim var, stüdyo tipi bir daire. İki pencereden biri yatağımın hemen yanında, diğerinin önünde ise bu hayatta vakit geçirmeyi en çok sevdiğim yer var. Hem çalışma hem de yemek masası olarak kullandığım ve teknolojinin tüm nimetlerine nispet edercesine en özendiğim yazılarımı yazdığım güzelim daktilom. Onu antikacıdan değerine göre oldukça düşük bir fiyata aldığımda ne kadar da şaşırmıştım. Hala iyi durumda oluşuna da bir o kadar şaşırmıştım tabii. Büyükçe bir kitaplık, kıyafet dolabı ve iki kişilik çoğu gece kitap okurken uyuyakaldığım emektar koltuğum da evimin demirbaşlarından. Birkaç gün önce artık emekliye ayrıldığı için yeri boş kalan elden düşme televizyonumun yerini şuan diz üstü bilgisayarım dolduruyor. Teknolojiden sonsuza dek kaçamıyorsun, daktiloda skype görüşmeleri yapılacak gelişme gösterilemedi. Küçük mutfağım, içinde hem keyiflik küvetimi hem de tuvaleti barındıran küçük banyom, küçük mutfağım ve sokak kapısı. Bir de yatağımın yanındaki pencerenin önündeki bilhassa akşamları güzelim New York ışıklarını seyredip hayaller kurduğum yangın merdiveni.
Çayımı alıp hafta boyu biriktirdiğim gazatelere bir göz gezdiriyorum. Beni ilgilendiren çok bir şey olmaması içimi rahatlatıyor, bir kriz ya da grev veyahut ülkemde gelişen ve dünya medyasına taşan bir olay yüzünden moralimin bozulmasını ve bu güzel sabahın mahvolmasını istemiyorum.
diye devam edebilirdim. Ama bunların gerçekle bir alakası yok tabii. Brooklyn'de yaşamak şeklinde bir hayalim olduğunu anlamışsınızdır herhalde. En büyüğünden bir hayal hem de. Geceleri kafamı epeyce meşgul eden bir hayal. Ülkemi seviyorum ama çok da yaşanılası bir mekan olmadığı da gerçek. Hayalim gerçekleşebilir mi? Çok küçük bir ihtimal, ama ben o küçük ihtimali seviyorum. Mukadderat.
Çayımı alıp hafta boyu biriktirdiğim gazatelere bir göz gezdiriyorum. Beni ilgilendiren çok bir şey olmaması içimi rahatlatıyor, bir kriz ya da grev veyahut ülkemde gelişen ve dünya medyasına taşan bir olay yüzünden moralimin bozulmasını ve bu güzel sabahın mahvolmasını istemiyorum.
diye devam edebilirdim. Ama bunların gerçekle bir alakası yok tabii. Brooklyn'de yaşamak şeklinde bir hayalim olduğunu anlamışsınızdır herhalde. En büyüğünden bir hayal hem de. Geceleri kafamı epeyce meşgul eden bir hayal. Ülkemi seviyorum ama çok da yaşanılası bir mekan olmadığı da gerçek. Hayalim gerçekleşebilir mi? Çok küçük bir ihtimal, ama ben o küçük ihtimali seviyorum. Mukadderat.
Gideyim de Brooklyn Köprüsü baskılı yap-bozumu tamamlayayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder