Garip ama güzel de bir gün yaşadım, anlatayım efenim.
Kapalı, yağmurlu hatta ve hatta fırtınalı birkaç Antalya gününün ardından güzel şehrim özüne döndü ve deyim yerindeyse yazdan kalma bir gün yaşadık. Tabii Eftal bu durur mu, geçirir mi hiç böyle güzel bir günü evde. Bir iki kişiye sordum işleri varmış ben de yalnız takılmaya karar verdim. Yalnızken n'apılır? Evvet, yürüyüş yapılır. Olmadı çay bahçesine gidilir ve denize karşı çayı yudumlarken kitap okunur. Veyahut ikisi birlikte yapılır. Nitekim ben de onu seçtim. Çıktım evden, tam yürüyüş modundayım. Ama öncesinde kuaförde 5 dakikalık bir işim vardı, yani ben öyle düşünmüşüm. O 5 dakikalık iş oldu mu sana yarım saat. Kadın bekletti de bekletti ama olsun ben de pedikür yapılışını görmüş oldum. Neyse efenim, işim bitince atladım otobüse Işıklar'a geldim. Benim yalnız takılma planım Kaan'la takılma planına dönüştü, ama beklemem gereken bir saat dilimi vardı. Çay bahçesine gidemeyecek kadar küçük bir dilimdi o ben de Işıl'ı basayım dedim. Reflex'te yer bildirimi yapmıştı, kesin Just Dance'tedir dedim daldım içeri. Tövbe. İçeridekiler Işıl değil bir çiftti ve tam öpüşürken içeri dalmıştım. Onların toparlanışı, benim dalışım ve özürlerim ve kaçışım. Arkama bakmadan çıktım tabii oradan. Işıl'a da mesaj atıyordum ki Işıklar'da olanlarınız görmüşsünüzdür belki bugün, tekerlekli sandalyede bir genç vardı. Sanırım mendil satıyordu. Ben yürüyorum, önümde. Arkasını dönüp dönüp bana şarkı söylemeye başladı, üzerime alınmadım bile. Laf atarak geliştirdi, adımlarımı hızlandırdım o da hızlandı, bildiğin peşime takıldı bırakmıyor. Bana laf attıkça etraftakiler de bakmaya başladı, baya rezillik. Her neyse, baya sözlü tacize uğradıktan sonra dayanamadım artık "Müsaade eder misin lütfen?" dedim. Bak bak nasıl da kibarım. Ama karşı taraf pek de kibar değildi, "sana seve seve müsaade ederim güzelim." dedi. O an güzelim nidasından soğudum be. "İsmini söyler misin ;))) Numaranı versene ;))) Konuşalım mı ;)))))" Ondan kaçtım, Reflex'e geri döneceğim diye ara sokağa girdim. Daha fenaydı. Arkadaşlar Antalya'da yokluk yok. Çıkın gezin yahu. Reflex'e sağ salim ulaşıp Işıl ve yanındakilerle biraz vakit geçirdim ve ardından morali bozuk bir Kaan'la buluştum. Sanırım salaklıklarımla morali biraz düzeldi. Bütün gün kapalı ve havasız alanlarda olduğumdan attım kendimi parka. Kaan'ı da yanımda sürükledim tabii. Zavallı kederli Kaan bir de benimle uğraşmak zorunda kaldı. Acınası. Bir de bir haftalığına abilere gidecekmiş o daha da acı vericiydi bence. Konu ya da kişi ne olursa olsun can sıkmaya değmez be Kaan, efkara bağlama, sil o göz yaşlarını my child. Mesajımı da verdim. Ciddili ciddili konuşurken nasıl bağlandıysa komikli bir muhabbet başladı. Baya da eğlendim. Sonra da Ali geldi, o gelince de eğlendim. Hatta aynı gün içinde 2 kez kız olarak addedildim, ne mutlu bana. Kaş şeklimi de güzel buldu, hoş bi şey. Aslında ufaktan da rezildim. Dedim ya, yürüyüş yapacağım diye çıktım spontane gelişti her şey, üzerimde tayt vardı ulan. Tayt kim ben kim. Saçlarım ev topuzu, parfüm sıktığıma şükrettim o derece. Gram özenmemişim, eh biraz öz güven kırıklığı vardı tabii. Ayrıca çişim de vardı ve karnım ağrıyordu. Biraz daha otursaydık çok gıcık bir insana dönüşebilirdim, iyi kurtuldular. Hiç hak etmediğim bir unvanla bilindiğimi öğrendim, o da iyi olmadı yani. Tanımadığım insanların beni Yılmazınki diye tanıması boktan bir durum. Kaancığımın depresifliğine depresiflik kattığım "beni tanımadan önce hakkımda ne düşünüyordun?" konusu benim için de geçerli. Şimdi Yılmaz'dan duyulduğu kadarıyla hakkımda kötü şeyler düşünülmesi muhtemel. Obsesif, yüzsüz vs. Gerçi tanıyınca da bir şey değişmiyor şimdi de saf diyorlar bana, peh. Her neyse. Güzeldi efenim. Çişime, karın ağrıma ve taytımdan fırlayan devasa bacaklarıma rağmen güzeldi. Eğlendim yani. Pamuk şekere nasıl hayır dedim bilemiyorum. Kazançlı bir iddiadan kaçtığıma yanıyorum. Çişim olmadığı bir ara ise seve seve zıplarım. Heykele de çıkarım. Suya atlamam. Sanırım Ali çocukluğunu pek yaşayamamış.
Bilmem okur musunuz, sevgili Ali ve sevgili Kaan,
Garip olan, benim bir türlü konduramadığım Yılmaz'a rağmen benimle arkadaş olmanız.
Evet, sizinle arkadaş olmam benim arkadaşlarım tarafından da pek kabul görmüyor.
Hala kesin bir çıkarları var, kesin kullanacaklar şeklinde fikirleri.
Buna rağmen sizinle konuşuyorum hatta bir adım ileri gidip dertleşiyorum bile.
Bence moral bozmaya, üzülmeye gerek yok.
En azından benim yüzümden.
Biraz salak, belki de küçük bir parça saf ve patavatsız olabilirim.
Ama sizinle arkadaş olmaktan memnunum.
BB.
Çiş torbam patlamadan eve ulaştım ve mutlu son. Şimdi de deli açım. Yemeeeek.
30 Ocak 2014 Perşembe
29 Ocak 2014 Çarşamba
27 Ocak 2014 Pazartesi
"Sevmek ne uzun kelime."
Hiç sarılmadığın bir bedeni özleyebilir misin?
Hiç tutmadığın elleri, sesini, kokusunu, nabzını hissetmeyi peki?
Özleyebilirmişsin.
Bakışlarını üzerinde hissetmeyi, kötü de olsa en azından senden bahsettiğini, seni düşündüğünü bilmeyi, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkmasını da özleyebilirmişsin.
Sonun yaklaştığını bildiğinde artık bu nihai sondan başkasını düşünemez oluyormuşsun.
Bilincin de bilinçaltın da yalnızca bu sona yöneliyormuş.
En olmadık anda aklına geliyor, üzülüyormuşsun.
Tecrübeyle sabit.
Kim bilir kaçıncı rüyaydı bu gidişini gördüğüm.
Ona ilk ve son defa sarılmak şeklinde ucuz istekler duyduğum.
Ağlayarak uyandığım.
Ben ne ara böylesine zayıf biri oldum, bilemiyorum.
Geçmiş yazılarıma bakıyorum, defterime bakıyorum hepi topu 40 sayfa civarı bir şey yazmışım,
27si onun hakkında, kalanı şiir.
Onun hakkında olanlarda da bir "vazgeçeceğim" demişim hemen ertesi "yok abi seviyorum" demişim.
Böyle de iradesiz olmuşum ben.
Korkuyorum da.
Kaybetmekten korkuyorum.
Aslında hiç sahip olmadığımı bile bile kaybetmekten korkuyorum.
Ben kendimi öyle bir alıştırmışım ki, kopamıyorum.
Kopmaktan, boşluğa düşmekten korkuyorum.
Öyle bir düğüm ki bu yalnızca o gidince çözülecek.
Atalara güvenmekten başka çare kalmadı.
Bakalım gerçekten göz görmeyince gönül katlanacak mı?
Hiç tutmadığın elleri, sesini, kokusunu, nabzını hissetmeyi peki?
Özleyebilirmişsin.
Bakışlarını üzerinde hissetmeyi, kötü de olsa en azından senden bahsettiğini, seni düşündüğünü bilmeyi, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkmasını da özleyebilirmişsin.
Sonun yaklaştığını bildiğinde artık bu nihai sondan başkasını düşünemez oluyormuşsun.
Bilincin de bilinçaltın da yalnızca bu sona yöneliyormuş.
En olmadık anda aklına geliyor, üzülüyormuşsun.
Tecrübeyle sabit.
Kim bilir kaçıncı rüyaydı bu gidişini gördüğüm.
Ona ilk ve son defa sarılmak şeklinde ucuz istekler duyduğum.
Ağlayarak uyandığım.
Ben ne ara böylesine zayıf biri oldum, bilemiyorum.
Geçmiş yazılarıma bakıyorum, defterime bakıyorum hepi topu 40 sayfa civarı bir şey yazmışım,
27si onun hakkında, kalanı şiir.
Onun hakkında olanlarda da bir "vazgeçeceğim" demişim hemen ertesi "yok abi seviyorum" demişim.
Böyle de iradesiz olmuşum ben.
Korkuyorum da.
Kaybetmekten korkuyorum.
Aslında hiç sahip olmadığımı bile bile kaybetmekten korkuyorum.
Ben kendimi öyle bir alıştırmışım ki, kopamıyorum.
Kopmaktan, boşluğa düşmekten korkuyorum.
Öyle bir düğüm ki bu yalnızca o gidince çözülecek.
Atalara güvenmekten başka çare kalmadı.
Bakalım gerçekten göz görmeyince gönül katlanacak mı?
25 Ocak 2014 Cumartesi
23 Ocak 2014 Perşembe
derdimi söyledim hadi derman bulun
abiler ablalar
benim bir derdim var.
dediydim, bırakıyorum artık bu işleri
yılmaz da kimmiş pehey dediydim.
saatler öncesine defterime
insanın istedi mi her şeyi başarabileceğini öğretti bana yazdıydım.
annem hep şey der ben onu kızdırdığımda
"ben ölünce sıçtığım boku mumla ararsın"
al işte, öyle oldu şuan.
tabii ölüm, bok, mum falan yok.
bakıyorum etrafıma, insanlarla konuşuyorum
anlaşılamıyorum.
kitap diyorum, şiir diyorum, müzik diyorum
olmuyor, ortaklaşamıyorum.
sonra da gayri ihtiyari
yılmaz olsa anlardı diyorum
o kesin bilir diyorum
o severdi diyorum
töbe bismillah bir şey oluyor bana böyle.
aynı dili konuşmak istiyorum ben.
şükür ki oğuzhan var.
yeni tanışmamıza rağmen birbirimizi telefon rehberine "ruh ikizim" diye kaydedecek kadar
şiir, müzik, kişilik hatta harflere kadar aynılık gösterdiğimiz
aynı fularlara sahip olduğumuz
aynı tarz konuştuğumuz
benim neden bahsettiğimi bilen biri.
yoksa sıyırırdım bizim 45liği alimallah.
ama dert şu;
ben böyle kimse beni anlamıyor
neden kimse beni anlamıyor
anlayın ulen
triplerine girersem
maazallah bir de küller yeniden alevleniverirse
sıçıp sıvarsam en argolusundan
ne yaparım?
ama, ne bileyim.
gönül muhabbet ister çay bahane.
yılmaz gibi biri olsun ama yılmaz olmasın.
ya da oğuzhan antalya'ya taşınsın.
aslı da kapılıp gelsin rüzgarıma.
yok arkadaş.
best friendin gitti miydi olmuyo
uzak mesafe ilişkileri bokumu yesin.
biiiiiiiiiir deeeeeeeeeeerdiiiiiiiiiim vaaaaaaaaaaaaar aaaaaartıııııııııııııııııık
tutuveremiyorum içimde.
benim bir derdim var.
dediydim, bırakıyorum artık bu işleri
yılmaz da kimmiş pehey dediydim.
saatler öncesine defterime
insanın istedi mi her şeyi başarabileceğini öğretti bana yazdıydım.
annem hep şey der ben onu kızdırdığımda
"ben ölünce sıçtığım boku mumla ararsın"
al işte, öyle oldu şuan.
tabii ölüm, bok, mum falan yok.
bakıyorum etrafıma, insanlarla konuşuyorum
anlaşılamıyorum.
kitap diyorum, şiir diyorum, müzik diyorum
olmuyor, ortaklaşamıyorum.
sonra da gayri ihtiyari
yılmaz olsa anlardı diyorum
o kesin bilir diyorum
o severdi diyorum
töbe bismillah bir şey oluyor bana böyle.
aynı dili konuşmak istiyorum ben.
şükür ki oğuzhan var.
yeni tanışmamıza rağmen birbirimizi telefon rehberine "ruh ikizim" diye kaydedecek kadar
şiir, müzik, kişilik hatta harflere kadar aynılık gösterdiğimiz
aynı fularlara sahip olduğumuz
aynı tarz konuştuğumuz
benim neden bahsettiğimi bilen biri.
yoksa sıyırırdım bizim 45liği alimallah.
ama dert şu;
ben böyle kimse beni anlamıyor
neden kimse beni anlamıyor
anlayın ulen
triplerine girersem
maazallah bir de küller yeniden alevleniverirse
sıçıp sıvarsam en argolusundan
ne yaparım?
ama, ne bileyim.
gönül muhabbet ister çay bahane.
yılmaz gibi biri olsun ama yılmaz olmasın.
ya da oğuzhan antalya'ya taşınsın.
aslı da kapılıp gelsin rüzgarıma.
yok arkadaş.
best friendin gitti miydi olmuyo
uzak mesafe ilişkileri bokumu yesin.
biiiiiiiiiir deeeeeeeeeeerdiiiiiiiiiim vaaaaaaaaaaaaar aaaaaartıııııııııııııııııık
tutuveremiyorum içimde.
21 Ocak 2014 Salı
dönüm noktası
"kitap okumanın değerini bilenlere en yüce sevgilerimle"
bir değişiklik yapıp sizlere üzerimde etki bırakan, kim bilir belki bir gün ben de tarzı cümlelere başlatan, "iyi okuyor" iltifatlarına nail olmamı sağlayan, tabiri caizse dönüm noktası değerindeki kitaplardan bahsedeyim. velev ki bu yazım okunuyorsa bir umut kitap okumayı da seviyorsunuzdur, öneri olur. bir taşla çift kuşu yerinden ederiz.
Sol baştaki, yanlış hatırlamıyorsam daha önce de önermiştim, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan yeisle kendimi kınayarak belirttiğim ve tek okuduğum kitap; Saatleri Ayarlama Enstitüsü.
Üzerimde güzel etkiler bırakmakla birlikte, itiraf edeyim, kitabın kapağını kapattığım andan şuana dek süregelen zaman zarfında sahip olduğum en sahici hayali arkadaşı bana bağışlamıştır. Uzun uzadıya tafsilata lüzum yok, Hayri İrdal'a sonsuz sevgiler.
1984 çoğunlukça bilinen ve bilinmesi gereken bir kitap, George Orwell'dan. Maamafih, Hayvan Çiftliği de okunmalı. Anlatımdı, konuydu, karakterlerdi; hepsi iyi hepsi sürükleyici. Akıcı bir anlatıma sahip. Favori unvanına layık.
Reşat Nuri Güntekin küçüklüğümden beri bildiğim, sevdiğim bir yazar. Kitaplarından uyarlanmış dizileri izlemekten esefle kaçındığım lakin arada bir rüzgarına kapıldığım bir yazar. Zamanının dilinin tüm bilinmezliğine ve ağırlığına rağmen üslubuyla okuyucuyu hemen yakalayabilen bir yazar. Ruhu şad olsun. Ata'mın başucu kitabı Çalıkuşu ilk okuduğum romandır. Çok etkilenip Acımak'ı da okumuştum. Ve bana bu yazıyı yazma ilhamını veren Bir Kadın Düşmanı da %100 başarının timsalidir.
Sol Ayağım'ın manevi değeri anlatmakla bitmez. Ben henüz minimini bir ilköğretim öğrencisi iken abim Ölü Ozanlar Derneği'yle beraber vermişti bana onu. İlklerimden. Birçok kez dönüp okumuşumdur. Maneviyatı bir yana edebiyatı da dilime destandır. Ölü Ozanlar Derneği'nin filmi de görülmeli.
Üzerimde güzel etkiler bırakmakla birlikte, itiraf edeyim, kitabın kapağını kapattığım andan şuana dek süregelen zaman zarfında sahip olduğum en sahici hayali arkadaşı bana bağışlamıştır. Uzun uzadıya tafsilata lüzum yok, Hayri İrdal'a sonsuz sevgiler.
1984 çoğunlukça bilinen ve bilinmesi gereken bir kitap, George Orwell'dan. Maamafih, Hayvan Çiftliği de okunmalı. Anlatımdı, konuydu, karakterlerdi; hepsi iyi hepsi sürükleyici. Akıcı bir anlatıma sahip. Favori unvanına layık.
Reşat Nuri Güntekin küçüklüğümden beri bildiğim, sevdiğim bir yazar. Kitaplarından uyarlanmış dizileri izlemekten esefle kaçındığım lakin arada bir rüzgarına kapıldığım bir yazar. Zamanının dilinin tüm bilinmezliğine ve ağırlığına rağmen üslubuyla okuyucuyu hemen yakalayabilen bir yazar. Ruhu şad olsun. Ata'mın başucu kitabı Çalıkuşu ilk okuduğum romandır. Çok etkilenip Acımak'ı da okumuştum. Ve bana bu yazıyı yazma ilhamını veren Bir Kadın Düşmanı da %100 başarının timsalidir.
Sol Ayağım'ın manevi değeri anlatmakla bitmez. Ben henüz minimini bir ilköğretim öğrencisi iken abim Ölü Ozanlar Derneği'yle beraber vermişti bana onu. İlklerimden. Birçok kez dönüp okumuşumdur. Maneviyatı bir yana edebiyatı da dilime destandır. Ölü Ozanlar Derneği'nin filmi de görülmeli.
Hüseyin Rahmi'nin burada ne işi var diyebilirsiniz. İlk genç kızlık dönemim pek çok ergen gibi İpek Ongun okuyarak geçti. Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisi malumunuz. Orada bahsi geçen bir kitaptı, alıp okumuştum. Okuduğum ilk ağırbaşlı romanlardan olarak bu listeye girmeye hak kazandı.
İhsan Oktay Anar-Puslu Kıtalar Atlası. Dilimden düşürmediğim. Beslediğim hayranlığın da tesiriyle üslubumda yer verdiğim yazarlardan. Suskunlar ve Efresiyab'ın Hikayeleri, ki ikinciyi yeni aldım henüz okumak nasip olmadı ama şüphem yoktur ki çirkin olsun, okunmaya değer. Bilhassa Puslu Kıtalar Atlası'nın çarpıcı sonu sizi de benim gibi İhsan Oktay'ın o muazzam, o dehşetengiz zekasına hayran bırakacak. Belki, minicik bir ihtimal başında sıkılabilirsiniz, o vakit sesli okumayı deneyin bende çok işe yaramıştı.
Evet, bu güzellikler şimdilik böyle. Okunursa, yayılırsa, edebiyat sevgisi artarsa ne mutlu bana. Ben arada bir naçizane zevklerimi sunarım yine.
Hoş kalınız efendim, hoşça kalınız.
İhsan Oktay Anar-Puslu Kıtalar Atlası. Dilimden düşürmediğim. Beslediğim hayranlığın da tesiriyle üslubumda yer verdiğim yazarlardan. Suskunlar ve Efresiyab'ın Hikayeleri, ki ikinciyi yeni aldım henüz okumak nasip olmadı ama şüphem yoktur ki çirkin olsun, okunmaya değer. Bilhassa Puslu Kıtalar Atlası'nın çarpıcı sonu sizi de benim gibi İhsan Oktay'ın o muazzam, o dehşetengiz zekasına hayran bırakacak. Belki, minicik bir ihtimal başında sıkılabilirsiniz, o vakit sesli okumayı deneyin bende çok işe yaramıştı.
Evet, bu güzellikler şimdilik böyle. Okunursa, yayılırsa, edebiyat sevgisi artarsa ne mutlu bana. Ben arada bir naçizane zevklerimi sunarım yine.
Hoş kalınız efendim, hoşça kalınız.
gece yarısı
kendim olmak için hiçbi vakit geç değil. olmaz da. ben ki tozlu dağları aştım geldim, nazlı yari geçtim geldim, elime geçirdiğim tüm fırsatları kaldırım kenarında unuttum geldim. geldim, gördüm, öğrendim. şarkılar dinledim sözleri güzeldi, şarkılar güzel melodili, şarkılar duygulu. ama hep de en ihtiyacın olan anda bulamıyorsun doğru şarkıyı ayrıca hep değişiyor en sevilen şarkı. bunu dinlesem yadırganır, bunu dinlesem eziksenir, bunu dinleyeyim belki havalı olurum. hayır, asla. ben, beni dinliyorum. beni okuyorum. beni izliyorum. beni yazıyorum. ondandır ben her bulduğumun altını çiziyorum. ben her izlediğimden, her okuduğumdan, her dinlediğimden hayal kuruyorum. ben ben değilim. ben ben olmayı sevmiyorum lakin elimden gelen kısıtlı. ben bir şekilde varım diyorum, buradayım diyorum, nefes alıyorum, yaşıyorum, canlıyım diyorum. ben yazıyorum, ben otobüse biniyorum, ben para ödüyorum, ben gülüyorum, ben konuşuyorum, ben anlıyorum. duraksıyorum. anlatamıyorum. kafamı karıştırıyor bir şeyler, dibim tutmuyor. temeli sağlam olmayan bir bina gibiyim, uygun bir sıfat arıyorum bulamıyorum. söylesenize, hangi karadenizli müteahhit satabilir beni? ben bir obje, bir mal, bir araç gereç miyim? ben neyim bu dünya üzerinde? ben gittiğimde bir şeyler kalacak mı benden geriye? bir iz miyim? iz. marit. çekiniyorum, çekincelerim var. bunu yapsam yadırganır, bunu yapsam eziksenir, bunu yapayım belki daha normal olurum. ben, insanlardan korkuyorum.
18 Ocak 2014 Cumartesi
Dream on Brooklyn
Güneşli bir Brooklyn sabahında küçük penceremden yatağıma sızan güneş ışınları elimin ve üzerimdeki örtüden fırlamış ayağımın üzerini döverken sokaktan gelen korna sesleriyle uyandım. Gözlerimi açıp güzelce bir gerindikten sonra istemeye istemeye yatağımdan dışarı çıkıp halihazırda bir kısmı açık olan perdemi tamamen açtım. Derin bir nefes aldım sabah serinliğinden, başımı hafifçe sola çevirip parmak ucumda yükselince anca görebildiğim Brooklyn Köprüsü'ne baktım yine. Küçük evimin küçük mutfağına doğru ilerledim sonra. Vakit henüz erken olduğundan canım yemek yemek istemiyordu ama yakışıklı bir çaya da hayır demedim. Cumartesileri seviyorum. Hafta içi koşuşturmalarından sıyrılıp evimde vakit geçirmeyi seviyorum. Küçük ama kullanışlı bir evim var, stüdyo tipi bir daire. İki pencereden biri yatağımın hemen yanında, diğerinin önünde ise bu hayatta vakit geçirmeyi en çok sevdiğim yer var. Hem çalışma hem de yemek masası olarak kullandığım ve teknolojinin tüm nimetlerine nispet edercesine en özendiğim yazılarımı yazdığım güzelim daktilom. Onu antikacıdan değerine göre oldukça düşük bir fiyata aldığımda ne kadar da şaşırmıştım. Hala iyi durumda oluşuna da bir o kadar şaşırmıştım tabii. Büyükçe bir kitaplık, kıyafet dolabı ve iki kişilik çoğu gece kitap okurken uyuyakaldığım emektar koltuğum da evimin demirbaşlarından. Birkaç gün önce artık emekliye ayrıldığı için yeri boş kalan elden düşme televizyonumun yerini şuan diz üstü bilgisayarım dolduruyor. Teknolojiden sonsuza dek kaçamıyorsun, daktiloda skype görüşmeleri yapılacak gelişme gösterilemedi. Küçük mutfağım, içinde hem keyiflik küvetimi hem de tuvaleti barındıran küçük banyom, küçük mutfağım ve sokak kapısı. Bir de yatağımın yanındaki pencerenin önündeki bilhassa akşamları güzelim New York ışıklarını seyredip hayaller kurduğum yangın merdiveni.
Çayımı alıp hafta boyu biriktirdiğim gazatelere bir göz gezdiriyorum. Beni ilgilendiren çok bir şey olmaması içimi rahatlatıyor, bir kriz ya da grev veyahut ülkemde gelişen ve dünya medyasına taşan bir olay yüzünden moralimin bozulmasını ve bu güzel sabahın mahvolmasını istemiyorum.
diye devam edebilirdim. Ama bunların gerçekle bir alakası yok tabii. Brooklyn'de yaşamak şeklinde bir hayalim olduğunu anlamışsınızdır herhalde. En büyüğünden bir hayal hem de. Geceleri kafamı epeyce meşgul eden bir hayal. Ülkemi seviyorum ama çok da yaşanılası bir mekan olmadığı da gerçek. Hayalim gerçekleşebilir mi? Çok küçük bir ihtimal, ama ben o küçük ihtimali seviyorum. Mukadderat.
Çayımı alıp hafta boyu biriktirdiğim gazatelere bir göz gezdiriyorum. Beni ilgilendiren çok bir şey olmaması içimi rahatlatıyor, bir kriz ya da grev veyahut ülkemde gelişen ve dünya medyasına taşan bir olay yüzünden moralimin bozulmasını ve bu güzel sabahın mahvolmasını istemiyorum.
diye devam edebilirdim. Ama bunların gerçekle bir alakası yok tabii. Brooklyn'de yaşamak şeklinde bir hayalim olduğunu anlamışsınızdır herhalde. En büyüğünden bir hayal hem de. Geceleri kafamı epeyce meşgul eden bir hayal. Ülkemi seviyorum ama çok da yaşanılası bir mekan olmadığı da gerçek. Hayalim gerçekleşebilir mi? Çok küçük bir ihtimal, ama ben o küçük ihtimali seviyorum. Mukadderat.
Gideyim de Brooklyn Köprüsü baskılı yap-bozumu tamamlayayım.
15 Ocak 2014 Çarşamba
36
bir süredir bir süreçten geçiyordum.
35-son başlıklı yazımı yazdığımdan beri.
dedim.
bitireceğim.
başardım da.
artık yeter dedim.
yeter.
ben bunaldım.
sıkıldım.
acı çekmekten bıktım.
benim için güneşli zamanlar değildi geçirdiğim.
hiç dökmediğim kadar gözyaşı döktüm.
insanları kırdım, üzdüm.
bildiğim ben olmaktan çıktım,
değiştim.
etrafımda sürekli gri bulutlar dönüyordu,
sürekli hüzünlüydüm,
melankoliktim.
tek hareketle sevinip
tek hareketle annem ölmüşçesine üzülebiliyordum.
salaktım.
aşıktım.
o kadar çok hata yaptım ki
pek çoğunu da telafi edemedim.
kendimi mutlu etmek için
saçma sapan nedenler buldum sürekli,
kendimi kandırdım.
çevremdekilerden sürekli ihtar alıyordum,
ama bence kimse beni anlamıyordu
beni sevmiyordu.
insanların bunu benim iyiliğim için yaptıklarını anlamamıştım.
kendimi bir bataklığa sürükledim.
ve nihayet,
benim hakkımda söylediklerini,
o kişiliksizliğini,
ne kadar nefret dolu olduğunu gördükten sonra,
onun gerçek anlamda nasıl biri olduğunu gördükten sonra,
kendi pembe hayal balonumdan çıktım ve
gerçekliğe gözlerimi açtım.
her an daha da dibine batmakta olduğum bataklığı gördüm.
beni sürekli bir kara delik gibi içine çektiğini gördüm.
ve, benim acı çekmemin ona zevk verdiğini de.
ben bir kukla değilim.
olmayacağım da.
aklım başıma geç de olsa geldi.
silkelenip, kendime gelmeye, toparlanmaya çalışıyorum.
yeni insanlarla yakınlaştım.
evet, onun çevresinden.
ama onun hakkında konuşmuyoruz bile.
beni, onun gözüyle görmüyorlar.
arkadaşız.
benim hakkımda tüm o söylediklerine rağmen
hala birlikte zaman geçiriyoruz ve
çok da eğleniyorum.
makus talihimi yendiğim gün oldu.
kabuğumu yırttım sonunda.
artık beni havalara uçuran şeylere sadece sinirleniyorum.
5 gündür profiline bile bakmadım.
arkadaş olamadık.
ama gariptir yabancı da olamadık.
biz hiçbir sıfata birlikte sığamadık.
uymadık.
biz bile yavan geliyor.
geçmiş yok, gelecek yok.
aslında hiçbir şey yok bize dair.
sadece benim kendimi kandırmalarım var.
pişmanlıklarım var.
hangi birine yansam pişmanlıklarım var.
ne yöne dönsem pişmanlıklarım var.
aşık değilim,
pişmanım.
13 Ocak 2014 Pazartesi
başlık bulamadım idare edin zaten okumazsınız da bşvr
ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında
arındırıcı duş kadar sevimli bi şey var mı ya
böyle çok sıcağa yakın ılıktan bi tık ötede güzelim suyun altında
dakikalar boyu hiieeeğğğ diye durmaktan güzel bi şey var mı ya
o su böyle duş jelinle beraber bütün yorgunluğunu, stresini, negatif enerjini alıp götürüyor ya
sonra şarkı söylüyorsun hani
dans ediyorsun
sonra da ayağın kayıyor lap diye düşüyorsun.
abi çok dengesizim ben ya.
lanet bana.
ama olsun, duş jelim çok güzel kokuyor üff
deli gibi kolumu bacağımı kokluyorum xdxdxd
saçımı kurutmaya üşenmesem günde 3-4 kere duşa girerim herhalde
temiss kıssss
ay neyse,
bugün çok boktan bi gündü
bokum gibiydi
ciddili
bi depresifim
bi moralim bozuk
bi malım
bi garipti ya
duş aldım geçti sonra ama
sevmedim bugünü
bi daha o kazağı falan giymem ben
göbeğim var benim
banane zayıflamıyorum ya
takıntılı olcam töbe bismilla
tişörtlerle mutluyum ben
tişört seviyom
bb
12 Ocak 2014 Pazar
pazar raporu
sevda sözleri haftası.
bin hüzünlü haz okunmakta.
(bugün bitecek)
ustam ve ben'e başlandı.
(okumam ben bunu)
(ya da okurum ya bi ara)
ben hep on yedi yaşındayım nil tarafından verildi.
(inceye cevap olarak)
the spectacular now izlenmeye çalışıldı.
(yine yarım kalan bir film daha)
trainspotting izlendi.
(anlamadım ama sevdim ehe)
uğursuz bir şey geliyor bu yana alınacak.
(meraklandım okuyacağım)
grateful dead ve chuck berry dinlemeyin şu ara
ruhunuzu yaralar.
felsefe ödevi bitti bitecek.
(diss to yaseminyatür)
sınav haftası bitmiyor.......
(3 sınav?!!)
12 gün sonra okul kapanıyor
(artık chuck berry dinleyebilirsiniz)
bin hüzünlü haz okunmakta.
(bugün bitecek)
ustam ve ben'e başlandı.
(okumam ben bunu)
(ya da okurum ya bi ara)
ben hep on yedi yaşındayım nil tarafından verildi.
(inceye cevap olarak)
the spectacular now izlenmeye çalışıldı.
(yine yarım kalan bir film daha)
trainspotting izlendi.
(anlamadım ama sevdim ehe)
uğursuz bir şey geliyor bu yana alınacak.
(meraklandım okuyacağım)
grateful dead ve chuck berry dinlemeyin şu ara
ruhunuzu yaralar.
felsefe ödevi bitti bitecek.
(diss to yaseminyatür)
sınav haftası bitmiyor.......
(3 sınav?!!)
12 gün sonra okul kapanıyor
(artık chuck berry dinleyebilirsiniz)
11 Ocak 2014 Cumartesi
otobüs çilesi
arkadaş nedir benim bu otobüslerden çektiğim?
yetti artık be.
uzaklara gideceğim, bırakacağım bu şehri.
eve gelme yolunda 1 saatimi sadece ve sadece otobüs bekleyerek kaybettiğime mi yanayım,
aç gözlü şoförün parayı alıp beni arkaya göndermesi ve ardından kapıyı üzerime kapatmasına mı?
resmen, legallen, gerçek olarak kapıya sıkıştım arkadaşlar.
o yavşak, o şerefsiz, o allahsız adam kapıyı üzerime kapattı
ve tüm çığlıklarıma rağmen açmadı.
iyi ki yardımsever abiler, teyzeler, amcalar var.
yediği bütün küfürleri hak ediyor öküzün evladı.
şaka gibi ya.
hala inanamıyorum.
bildiğin, ciddi ciddi kapıyı üzerime kapattı herif.
kapıyı açtığı gibi dışarı atladım, tabii.
ama dizlerim ne biçim titriyorsa ayakta duramadım bile.
korkudan ağladım lan sokak ortasında.
orospu çocuğu.
4 otobüs kaçırdım, binemedim hiçbirine.
bu ne kalabalıktır arkadaş.
tüm antalya dışarı çıkmış bugün.
bi ölmediğim kaldı.
bugünün hatırası da sol tarafımdaki morluklar,
bilhassa kaburgalarımda.
büyük şehir belediyesine 2. şikayet mailimi attım,
vermeyin kardeşim oy falan.
bitsin artık bu çile.
otobüs kapılarında can vermek istemiyorum.
yetti artık be.
uzaklara gideceğim, bırakacağım bu şehri.
eve gelme yolunda 1 saatimi sadece ve sadece otobüs bekleyerek kaybettiğime mi yanayım,
aç gözlü şoförün parayı alıp beni arkaya göndermesi ve ardından kapıyı üzerime kapatmasına mı?
resmen, legallen, gerçek olarak kapıya sıkıştım arkadaşlar.
o yavşak, o şerefsiz, o allahsız adam kapıyı üzerime kapattı
ve tüm çığlıklarıma rağmen açmadı.
iyi ki yardımsever abiler, teyzeler, amcalar var.
yediği bütün küfürleri hak ediyor öküzün evladı.
şaka gibi ya.
hala inanamıyorum.
bildiğin, ciddi ciddi kapıyı üzerime kapattı herif.
kapıyı açtığı gibi dışarı atladım, tabii.
ama dizlerim ne biçim titriyorsa ayakta duramadım bile.
korkudan ağladım lan sokak ortasında.
orospu çocuğu.
4 otobüs kaçırdım, binemedim hiçbirine.
bu ne kalabalıktır arkadaş.
tüm antalya dışarı çıkmış bugün.
bi ölmediğim kaldı.
bugünün hatırası da sol tarafımdaki morluklar,
bilhassa kaburgalarımda.
büyük şehir belediyesine 2. şikayet mailimi attım,
vermeyin kardeşim oy falan.
bitsin artık bu çile.
otobüs kapılarında can vermek istemiyorum.
10 Ocak 2014 Cuma
bir kitap okudum;
sanki cezmi ersöz tutmuş benim bu naçizane aklımdan geçenleri okumuş ve hissettiklerimi en iyi şekilde kağıda dökmüş gibi. tek solukluk kitaplardan, kırk yılda bir gibisin. hele içinde bir nilgün marmara esintisi var ki değmeyin keyfime. ne kadın, tanrım. dünyadaki böyle bir kör aşkla seven tek insan değilmişimmiş. insanlar ne satırlar yazmışlar aşkları uğruna, ah benim de şu kıçı kırık blogum olmasa neylerdim? epeydir kitap önerisinde bulunmuyordum alın sizi öneri. öyle güzel bir anlatım ki bu pişen yazar neymiş daha bir anladım. çıraklığımın haddini bildim, ustama saygımdan sustum okuyorum.
düşünüyorum da benim en büyük yalnızlığım; edebiyatdaş arkadaşlarımın olmaması. ben ki, romana, şiire, öyküye, her türlü edebiyata elimden geldiğince değer vermeye çalışan biriyim, çevremde bir yeni eksikliği var. örneğin, biri benim o büyük heyecanla ve mutlulukla elime aldığım, sayfalarını çevirmeye kıyamadığım, sanki zarar verecekmişim gibi kapağını tamamen açamadığım kitabı eline alıp yüzeysel bir göz gezdirip kenara fırlatınca ifrit oluyorum. delleniyorum, arkadaşım.
şiir konuşmak istiyorum. cemal süreya haftasındayız, şiirleşmek istiyorum. kitap alışverişimiz olsun istiyorum, düşünce alışverişimiz olsun istiyorum. ben bir nilgün marmara, bir turgut uyar, bir oğuz atay, bir edip cansever, bir cemal süreya, bir ilhan berk, bir sabahattin ali istiyorum, cezmi ersöz istiyorum. mesela cezmi ersöz'ün nilgün marmara'ya ithafen yazdığı "en solgun mevsiminden geçiyor sevgi, unut beni unut, belki de terk ettiğin son cehennemdir bu" dizelerinden istiyorum. şair aşkı istiyorum ben be, şairimcesine istiyorum.
baktım bir iki ufak araştırma yaptım, cezmi ersöz'ün edebiyatına ergen edebiyatı demişler, bildiği birkaç kelimeyi değiştirip değiştirip kullanıyor, ergen genç kızların gözdesi demişler. desinler. her kalemden çıkmıyor böyle etkili sözler. böyle dank diye vuran, nefes alır gibi okunan kitaplar çoğunlukta değil maalesef.
"ve akşam... yoksul anıları aydınlatırken ansızın sesine vurulan kör bir kemancı kadar ince ve dokunaklı olan bu akşam, başka kıyılarda güneşlenen bir alacakaranlık olsam da, savruk yılların soldurduğu bedenime dokun, sesini bağışla bana, dağılan hayatıma bu akşamı bağışla."
düşünüyorum da benim en büyük yalnızlığım; edebiyatdaş arkadaşlarımın olmaması. ben ki, romana, şiire, öyküye, her türlü edebiyata elimden geldiğince değer vermeye çalışan biriyim, çevremde bir yeni eksikliği var. örneğin, biri benim o büyük heyecanla ve mutlulukla elime aldığım, sayfalarını çevirmeye kıyamadığım, sanki zarar verecekmişim gibi kapağını tamamen açamadığım kitabı eline alıp yüzeysel bir göz gezdirip kenara fırlatınca ifrit oluyorum. delleniyorum, arkadaşım.
şiir konuşmak istiyorum. cemal süreya haftasındayız, şiirleşmek istiyorum. kitap alışverişimiz olsun istiyorum, düşünce alışverişimiz olsun istiyorum. ben bir nilgün marmara, bir turgut uyar, bir oğuz atay, bir edip cansever, bir cemal süreya, bir ilhan berk, bir sabahattin ali istiyorum, cezmi ersöz istiyorum. mesela cezmi ersöz'ün nilgün marmara'ya ithafen yazdığı "en solgun mevsiminden geçiyor sevgi, unut beni unut, belki de terk ettiğin son cehennemdir bu" dizelerinden istiyorum. şair aşkı istiyorum ben be, şairimcesine istiyorum.
baktım bir iki ufak araştırma yaptım, cezmi ersöz'ün edebiyatına ergen edebiyatı demişler, bildiği birkaç kelimeyi değiştirip değiştirip kullanıyor, ergen genç kızların gözdesi demişler. desinler. her kalemden çıkmıyor böyle etkili sözler. böyle dank diye vuran, nefes alır gibi okunan kitaplar çoğunlukta değil maalesef.
"ve akşam... yoksul anıları aydınlatırken ansızın sesine vurulan kör bir kemancı kadar ince ve dokunaklı olan bu akşam, başka kıyılarda güneşlenen bir alacakaranlık olsam da, savruk yılların soldurduğu bedenime dokun, sesini bağışla bana, dağılan hayatıma bu akşamı bağışla."
9 Ocak 2014 Perşembe
8 Ocak 2014 Çarşamba
35-son
5 Ocak 2014 Pazar
pas
nefes alamadıkça uykum geliyor.
bunalıyorum.
sıkılıyorum.
boğuluyorum.
tüm aile üyelerim diğer aile üyelerimi ziyarete gitti.
ben evde "sınava çalışacağım" mottosuyla bir başıma kaldım.
lakin bir terslik var; çalışamıyorum.
çok yoruldum bugün.
güneşli bir pazar gezintisi oldu, alışveriş merkezi indeksli.
inan olsun, kahvaltıda içtiğim bir bardak çayımla yetindim gün boyu.
yiyemediğimden değil yemek istemediğimden.
artık akşama doğru ayakta duracak derman kalmadı.
açlıktı yorgunluktu sıkıntıydı sınavdı stresti derken tüm neşe kaçtı bende.
oldum mu sana huysuz.
yanlış anlaşıldım yine.
napalım?
çilemse çekerim kaderimse gülerim.
eve gelmemle pijamalarıma bürünmem bir oldu.
yemek yeyince de biraz insana yaklaştım.
ders çalışayım dedim, 2 test çözebildim.
hadi bunu yapamıyorum madem başka bir şeye çalışayım dedim,
konunun özünü kavradım o da bitti.
tiroid bezlerim ağrıyor.
odaklanamıyorum.
nefes alamıyorum yahu.
daha ne?
üzerime 100 inçlik bir ağırlık çökelti oldu.
töbe allah kalkmıyor.
uykum da var mı sana.
sevemedim ben bu olayı
sevemedim başından.
yapacak bir şey bulamıyorum.
bu na lı yo rum
az ötede öleyim ben.
4 Ocak 2014 Cumartesi
34
elektronik günlük fikrini kim çıkardı bilmem ama gün be gün bu işe bulaşıyormuşum gibime geliyor.
sözde ben sadece düşündüklerimi yazacaktım.
olum ben düşüncelerimin hızına yetişemezken zavallı klavyem nasıl yetişsin?
değil mi ama?
bugün hasta uyandım.
daha doğrusu uyanamadım.
bir ara babam geldi, dershane falan dedi.
sonra tipime bakmış olacak ki neyse sen devam et dedi.
kaderime terk edildim.
iyi de oldu.
utanarak belirtmeliyim ki bir aydan fazla olmasına karşın hala tehlikeli oyunlar bitmedi.
bitmez tabii, okuma şevki bırakmadı ki.
ne olurdu laf sokmasaydı sanki?
elime aldıkça aklıma geliyor kaçıyorum kitaptan.
boş koltuk bulursam otobüste, derse girmezsem dershanede okuyorum bi.
ilerlemez tabii.
lakin bugün bu makus talihimi yenmiş olabilirim.
300lü sayıları gördüm.
iyi okudum.
okurum da.
hastayım çünkü.
beynime oksijen gitmiyor.
sümük borum tıkandı.
düşünmüyorum genel olarak.
baktım, nihayet başka bir kitap önerisi buldum.
dedim onu okumayayım, başkasını okuyayım da boku çıkmasın.
sonra devam ettim okumaya, benim okumaya karar verdiğim kitaptan alıntı yapmasın mı?
içim acıdı.
d&r'ın soğuk web sitesine geri döndüm.
döndüm dönmesine de o bana dönmüyor.
ilgimi çekmiyor vesselam.
izleyecek film?
yok.
okuyacak kitap?
(tehlikeli oyunlar hariç) yok.
müzik konusunda bir sıkıntım yok şükür ki.
o tarzda uyuşmazlıklar gırla.
bir de dün can sıkıntım tavan yapmış olacak ki
lol indirdim, başladım oynamaya.
konunun müptelası arkadaşlar da yardımıma koştu tabii hemen.
arkadaş, öldürmek ne zevkli işmiş meğer.
yıllardır yakınımdaki çüklü arkadaşlara boşuna kızıyor, trip atıyormuşum ben.
tabii bırakılmaz bu oyun.
oynarken kendimi kaptırıp nasıl bağırıyorsam uyuyan devleri uyandırıp başıma üşüştürmüşüm.
baktım ben iyi kapılıyorum bu dalgaya
sınav haftası sonrası grşrz ttlm dedim.
malum, yumurta götte.
gerçi bendeki bu sülalem raad durumundan mütevellit pek bir çalışma azmi yok.
derslerini son sınavlarda eftal'in azim ve kararlılığı kurtaracaktır.
hani yok ya.
hafta boyu dershaneye uğramadım da zaten.
benden lapacısı az bulunur dostlar.
sarın sarmalayın çeyiz sandığında muhafaza edin beni.
antikalanırım belki bir gün, kim bilir?
nys bn ktp okmya dnyrm.
bu arada babama yazdığım saçma hikayeleri okudum.
adam merak ediyor tabii saatlerce ne bok yediğimi.
durdu, dinledi. sonra yüzüme baktı.
arada bir güldü.
heee iyi güzel dedi gitti.
ailem yaptığım her işte beni destekliyor, eleştirilerini eksik etmiyor azizim.
albayım diyeceğim olmayacak.
velev ki dillere pelesenk olma yolunda.
içimdeki hikmet'i durduramıyorum bazen.
ama ben daha çok salim'im galiba.
muhabbetle ve öksürüklerle!
sözde ben sadece düşündüklerimi yazacaktım.
olum ben düşüncelerimin hızına yetişemezken zavallı klavyem nasıl yetişsin?
değil mi ama?
bugün hasta uyandım.
daha doğrusu uyanamadım.
bir ara babam geldi, dershane falan dedi.
sonra tipime bakmış olacak ki neyse sen devam et dedi.
kaderime terk edildim.
iyi de oldu.
utanarak belirtmeliyim ki bir aydan fazla olmasına karşın hala tehlikeli oyunlar bitmedi.
bitmez tabii, okuma şevki bırakmadı ki.
ne olurdu laf sokmasaydı sanki?
elime aldıkça aklıma geliyor kaçıyorum kitaptan.
boş koltuk bulursam otobüste, derse girmezsem dershanede okuyorum bi.
ilerlemez tabii.
lakin bugün bu makus talihimi yenmiş olabilirim.
300lü sayıları gördüm.
iyi okudum.
okurum da.
hastayım çünkü.
beynime oksijen gitmiyor.
sümük borum tıkandı.
düşünmüyorum genel olarak.
baktım, nihayet başka bir kitap önerisi buldum.
dedim onu okumayayım, başkasını okuyayım da boku çıkmasın.
sonra devam ettim okumaya, benim okumaya karar verdiğim kitaptan alıntı yapmasın mı?
içim acıdı.
d&r'ın soğuk web sitesine geri döndüm.
döndüm dönmesine de o bana dönmüyor.
ilgimi çekmiyor vesselam.
izleyecek film?
yok.
okuyacak kitap?
(tehlikeli oyunlar hariç) yok.
müzik konusunda bir sıkıntım yok şükür ki.
o tarzda uyuşmazlıklar gırla.
bir de dün can sıkıntım tavan yapmış olacak ki
lol indirdim, başladım oynamaya.
konunun müptelası arkadaşlar da yardımıma koştu tabii hemen.
arkadaş, öldürmek ne zevkli işmiş meğer.
yıllardır yakınımdaki çüklü arkadaşlara boşuna kızıyor, trip atıyormuşum ben.
tabii bırakılmaz bu oyun.
oynarken kendimi kaptırıp nasıl bağırıyorsam uyuyan devleri uyandırıp başıma üşüştürmüşüm.
baktım ben iyi kapılıyorum bu dalgaya
sınav haftası sonrası grşrz ttlm dedim.
malum, yumurta götte.
gerçi bendeki bu sülalem raad durumundan mütevellit pek bir çalışma azmi yok.
derslerini son sınavlarda eftal'in azim ve kararlılığı kurtaracaktır.
hani yok ya.
hafta boyu dershaneye uğramadım da zaten.
benden lapacısı az bulunur dostlar.
sarın sarmalayın çeyiz sandığında muhafaza edin beni.
antikalanırım belki bir gün, kim bilir?
nys bn ktp okmya dnyrm.
bu arada babama yazdığım saçma hikayeleri okudum.
adam merak ediyor tabii saatlerce ne bok yediğimi.
durdu, dinledi. sonra yüzüme baktı.
arada bir güldü.
heee iyi güzel dedi gitti.
ailem yaptığım her işte beni destekliyor, eleştirilerini eksik etmiyor azizim.
albayım diyeceğim olmayacak.
velev ki dillere pelesenk olma yolunda.
içimdeki hikmet'i durduramıyorum bazen.
ama ben daha çok salim'im galiba.
muhabbetle ve öksürüklerle!
3 Ocak 2014 Cuma
33
hepinize hayırlı cumalar.
uzun uğraşların sonunda hasta oldum, başardım.
başardım başarmasına da sınav haftasına denk geldim.
annem verem olup yatak döşek yatmadıkça sınavlara girmememe izin vermez :(
lanet olsun :(
belki ateşim falan çıkar kendimi acındırırım diye dondurma yedim şu hasta halimle.
bana mısın demiyorum arkadaş.
ne kuvvetli bünyem varmış.
anca sümük.
sesim kulaklarımdan çıkıyor.
öyle hasta olmalıyım ki sesim çıkacak yer bulamamalı.
sürüneyim böyle.
sümüğümün ortasında can vereyim.
parmaklarımı oynattığımda eklemlerim kopsun.
burnum düşsün.
hapşurduğumda camlar insin.
mendil yerine çarşaf kullanayım.
üzerimde yumurta pişirilsin.
o derece.
ben böyle gribe sümüğümü bile atmam.
yani anca sümük atarım.
hasta olunca çekilmiyormuşum.
ba ba ba lafa ba.
tüm huysuzluğumla karşınızdayım.
on air!
1 Ocak 2014 Çarşamba
32
selam ben zıplayınca çok eğlenen kız
şuan tam bir klişeyim var ya.
kahveydi falan.
oturuşum bile bir eftal klişesi
oturmak yerine koltuğa çömeliyorum yani xdxdxd
çöküyorum böyle.
depresyoniksem de kollarımı doluyorum dizlerime
ilginçtir, birleşiyorlar.
valla bak.
o değil de, hayatım çakma aq.
nescafe içiyorum ya
kahve mi olom o?
bugün ufak bi stres oldum ama geçirdim inş
sınav stresi
durum şu;
5 ocak deneme sınavıyla başlayıp
13 ocakta sonlanan bir sınav haftası.
aslında yarın başlıyor,
almanca sınavı...........
pazartesi de yanılmıyorsam 3 sınavım var........
dil anlatım, ingilizce, alman edebiyatı...........
şşşşşşşşt.
ben buraya stresi yok etmek için geldim yea.
test edildi onaylandı,
stresliyken ben ben değilim arkadaşlar.
dünyanın en gıcık, en sinir bozucu, en öldürülesi insanı oluyorum.
ters bakışlar mı dersin, atarlar, giderler mi dersin
nefret dolu oluyorum böyle.
o yüzdeen, relax takılmak en iyisi.
hem daha iyi sonuçlar verdiği aşikar.
bkz: felsefe notuma.
bkz: edebiyat notuma.
felsefe sınavına daha önce de hömkürdüğüm gibi allah ne verdiyse çalıştım
o gün o boktan ruh halime büründüm falan
ve sonuç
66.
edebiyat sınavına zırnık çalışmadım.
o gün doğum günümdü
aşırının aşırısı mutluydum
çok eğlenmiştim falan
ve sonuç
96.
sözün bittiği yer arkadaşlar.
zaten felsefe zor.
edebiyat da zordu ama
öncekinden 70 mi ne almıştım öyle bişi.
son sınavlar olduğundan ötürü acıcık fazla stres kapasitesi var tabii.
lan biz ne ara dönem sonuna geldik
vay aq
yaşları, yılları hep okula indeksli çözüyorum ben.
mesela 13 yaşındayken değil de
8. sınıftayken diyorum.
ayy şimdi ben 17 yaşında mı olduuum
ay ben 17 mi olduuuuuuuuuuuuum
olley be
17 olduuuuuuuuuuuum
ooooooooon yeeediiiiiiiii ooooolduuuuuuuuuuuum
çıkıdımpıs
tamam mutlu oldum xdxdxdxd
yşlndm yha .s.s.s.s.s
özgürlüğe bir adım daha yaklaştım fiyuuuuv
tamam, mutlu olduğuma göre günlerdir yüzüne bakmadığım siktiriboktan hikayeme bir bölüm ekleyeyim.
o değil de haftasonu abims gelor..........
lanet..............
şuan tam bir klişeyim var ya.
kahveydi falan.
oturuşum bile bir eftal klişesi
oturmak yerine koltuğa çömeliyorum yani xdxdxd
çöküyorum böyle.
depresyoniksem de kollarımı doluyorum dizlerime
ilginçtir, birleşiyorlar.
valla bak.
o değil de, hayatım çakma aq.
nescafe içiyorum ya
kahve mi olom o?
bugün ufak bi stres oldum ama geçirdim inş
sınav stresi
durum şu;
5 ocak deneme sınavıyla başlayıp
13 ocakta sonlanan bir sınav haftası.
aslında yarın başlıyor,
almanca sınavı...........
pazartesi de yanılmıyorsam 3 sınavım var........
dil anlatım, ingilizce, alman edebiyatı...........
şşşşşşşşt.
ben buraya stresi yok etmek için geldim yea.
test edildi onaylandı,
stresliyken ben ben değilim arkadaşlar.
dünyanın en gıcık, en sinir bozucu, en öldürülesi insanı oluyorum.
ters bakışlar mı dersin, atarlar, giderler mi dersin
nefret dolu oluyorum böyle.
o yüzdeen, relax takılmak en iyisi.
hem daha iyi sonuçlar verdiği aşikar.
bkz: felsefe notuma.
bkz: edebiyat notuma.
felsefe sınavına daha önce de hömkürdüğüm gibi allah ne verdiyse çalıştım
o gün o boktan ruh halime büründüm falan
ve sonuç
66.
edebiyat sınavına zırnık çalışmadım.
o gün doğum günümdü
aşırının aşırısı mutluydum
çok eğlenmiştim falan
ve sonuç
96.
sözün bittiği yer arkadaşlar.
zaten felsefe zor.
edebiyat da zordu ama
öncekinden 70 mi ne almıştım öyle bişi.
son sınavlar olduğundan ötürü acıcık fazla stres kapasitesi var tabii.
lan biz ne ara dönem sonuna geldik
vay aq
yaşları, yılları hep okula indeksli çözüyorum ben.
mesela 13 yaşındayken değil de
8. sınıftayken diyorum.
ayy şimdi ben 17 yaşında mı olduuum
ay ben 17 mi olduuuuuuuuuuuuum
olley be
17 olduuuuuuuuuuuum
ooooooooon yeeediiiiiiiii ooooolduuuuuuuuuuuum
çıkıdımpıs
tamam mutlu oldum xdxdxdxd
yşlndm yha .s.s.s.s.s
özgürlüğe bir adım daha yaklaştım fiyuuuuv
tamam, mutlu olduğuma göre günlerdir yüzüne bakmadığım siktiriboktan hikayeme bir bölüm ekleyeyim.
o değil de haftasonu abims gelor..........
lanet..............
2014 temalı
2014 sevgili dostlar.
gözüm alışamadı henüz.
bir garip.
çok büyük görünüyor bu sayı topluluğu gözüme.
çok mu büyüdük şimdi?
büyüdük mü?
yaşlandık mı?
olgunlaştık mı?
ne değişti?
ne değişecek?
neyin değişmesi gerekiyor?
neyin değişmesi isteniyor?
legal olarak 2. yılına giren platonik aşkım
onurlu mücadelesine devam ediyor.
neyse, hüzünlenmeden.
girdik be.
yeni yıla da girdik.
güzel de oldu bak böyle
01.01.2014.
yeni yıl tüm isteklilere isteklerini getirsin
diyor ve uzaklaşıyorum.
çok içtiyseniz barnahlayın arkadaşlar, rahatlarsınız.
hadi eyvallah.
gözüm alışamadı henüz.
bir garip.
çok büyük görünüyor bu sayı topluluğu gözüme.
çok mu büyüdük şimdi?
büyüdük mü?
yaşlandık mı?
olgunlaştık mı?
ne değişti?
ne değişecek?
neyin değişmesi gerekiyor?
neyin değişmesi isteniyor?
legal olarak 2. yılına giren platonik aşkım
onurlu mücadelesine devam ediyor.
neyse, hüzünlenmeden.
girdik be.
yeni yıla da girdik.
güzel de oldu bak böyle
01.01.2014.
yeni yıl tüm isteklilere isteklerini getirsin
diyor ve uzaklaşıyorum.
çok içtiyseniz barnahlayın arkadaşlar, rahatlarsınız.
hadi eyvallah.