Garip ama güzel de bir gün yaşadım, anlatayım efenim.
Kapalı, yağmurlu hatta ve hatta fırtınalı birkaç Antalya gününün ardından güzel şehrim özüne döndü ve deyim yerindeyse yazdan kalma bir gün yaşadık. Tabii Eftal bu durur mu, geçirir mi hiç böyle güzel bir günü evde. Bir iki kişiye sordum işleri varmış ben de yalnız takılmaya karar verdim. Yalnızken n'apılır? Evvet, yürüyüş yapılır. Olmadı çay bahçesine gidilir ve denize karşı çayı yudumlarken kitap okunur. Veyahut ikisi birlikte yapılır. Nitekim ben de onu seçtim. Çıktım evden, tam yürüyüş modundayım. Ama öncesinde kuaförde 5 dakikalık bir işim vardı, yani ben öyle düşünmüşüm. O 5 dakikalık iş oldu mu sana yarım saat. Kadın bekletti de bekletti ama olsun ben de pedikür yapılışını görmüş oldum. Neyse efenim, işim bitince atladım otobüse Işıklar'a geldim. Benim yalnız takılma planım Kaan'la takılma planına dönüştü, ama beklemem gereken bir saat dilimi vardı. Çay bahçesine gidemeyecek kadar küçük bir dilimdi o ben de Işıl'ı basayım dedim. Reflex'te yer bildirimi yapmıştı, kesin Just Dance'tedir dedim daldım içeri. Tövbe. İçeridekiler Işıl değil bir çiftti ve tam öpüşürken içeri dalmıştım. Onların toparlanışı, benim dalışım ve özürlerim ve kaçışım. Arkama bakmadan çıktım tabii oradan. Işıl'a da mesaj atıyordum ki Işıklar'da olanlarınız görmüşsünüzdür belki bugün, tekerlekli sandalyede bir genç vardı. Sanırım mendil satıyordu. Ben yürüyorum, önümde. Arkasını dönüp dönüp bana şarkı söylemeye başladı, üzerime alınmadım bile. Laf atarak geliştirdi, adımlarımı hızlandırdım o da hızlandı, bildiğin peşime takıldı bırakmıyor. Bana laf attıkça etraftakiler de bakmaya başladı, baya rezillik. Her neyse, baya sözlü tacize uğradıktan sonra dayanamadım artık "Müsaade eder misin lütfen?" dedim. Bak bak nasıl da kibarım. Ama karşı taraf pek de kibar değildi, "sana seve seve müsaade ederim güzelim." dedi. O an güzelim nidasından soğudum be. "İsmini söyler misin ;))) Numaranı versene ;))) Konuşalım mı ;)))))" Ondan kaçtım, Reflex'e geri döneceğim diye ara sokağa girdim. Daha fenaydı. Arkadaşlar Antalya'da yokluk yok. Çıkın gezin yahu. Reflex'e sağ salim ulaşıp Işıl ve yanındakilerle biraz vakit geçirdim ve ardından morali bozuk bir Kaan'la buluştum. Sanırım salaklıklarımla morali biraz düzeldi. Bütün gün kapalı ve havasız alanlarda olduğumdan attım kendimi parka. Kaan'ı da yanımda sürükledim tabii. Zavallı kederli Kaan bir de benimle uğraşmak zorunda kaldı. Acınası. Bir de bir haftalığına abilere gidecekmiş o daha da acı vericiydi bence. Konu ya da kişi ne olursa olsun can sıkmaya değmez be Kaan, efkara bağlama, sil o göz yaşlarını my child. Mesajımı da verdim. Ciddili ciddili konuşurken nasıl bağlandıysa komikli bir muhabbet başladı. Baya da eğlendim. Sonra da Ali geldi, o gelince de eğlendim. Hatta aynı gün içinde 2 kez kız olarak addedildim, ne mutlu bana. Kaş şeklimi de güzel buldu, hoş bi şey. Aslında ufaktan da rezildim. Dedim ya, yürüyüş yapacağım diye çıktım spontane gelişti her şey, üzerimde tayt vardı ulan. Tayt kim ben kim. Saçlarım ev topuzu, parfüm sıktığıma şükrettim o derece. Gram özenmemişim, eh biraz öz güven kırıklığı vardı tabii. Ayrıca çişim de vardı ve karnım ağrıyordu. Biraz daha otursaydık çok gıcık bir insana dönüşebilirdim, iyi kurtuldular. Hiç hak etmediğim bir unvanla bilindiğimi öğrendim, o da iyi olmadı yani. Tanımadığım insanların beni Yılmazınki diye tanıması boktan bir durum. Kaancığımın depresifliğine depresiflik kattığım "beni tanımadan önce hakkımda ne düşünüyordun?" konusu benim için de geçerli. Şimdi Yılmaz'dan duyulduğu kadarıyla hakkımda kötü şeyler düşünülmesi muhtemel. Obsesif, yüzsüz vs. Gerçi tanıyınca da bir şey değişmiyor şimdi de saf diyorlar bana, peh. Her neyse. Güzeldi efenim. Çişime, karın ağrıma ve taytımdan fırlayan devasa bacaklarıma rağmen güzeldi. Eğlendim yani. Pamuk şekere nasıl hayır dedim bilemiyorum. Kazançlı bir iddiadan kaçtığıma yanıyorum. Çişim olmadığı bir ara ise seve seve zıplarım. Heykele de çıkarım. Suya atlamam. Sanırım Ali çocukluğunu pek yaşayamamış.
Bilmem okur musunuz, sevgili Ali ve sevgili Kaan,
Garip olan, benim bir türlü konduramadığım Yılmaz'a rağmen benimle arkadaş olmanız.
Evet, sizinle arkadaş olmam benim arkadaşlarım tarafından da pek kabul görmüyor.
Hala kesin bir çıkarları var, kesin kullanacaklar şeklinde fikirleri.
Buna rağmen sizinle konuşuyorum hatta bir adım ileri gidip dertleşiyorum bile.
Bence moral bozmaya, üzülmeye gerek yok.
En azından benim yüzümden.
Biraz salak, belki de küçük bir parça saf ve patavatsız olabilirim.
Ama sizinle arkadaş olmaktan memnunum.
BB.
Çiş torbam patlamadan eve ulaştım ve mutlu son. Şimdi de deli açım. Yemeeeek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder