8 Aralık 2013 Pazar

19

gelecek yılın son demleriydi. ygs olmuş, lys olmuş ilginçtir okul hala kapanmamıştı, galiba son gündü. pınar vardı, konur vardı, ben vardım bir de o vardı işte. bir tek onu hatırlıyorum, konur yakın doğu üniversitesini kazanmıştı hava limanına uğurluyorduk. konur gitti üçümüz kaldık okul bahçesinde. pınar her zamanki kerişgenliğiyle bi gıdım rahat vermiyordu. ben de neden hala gitmedi bu aq çocuğu diye düşünüyordum o ara. derken kalktı, yürümeye başladı. işte gidiyordu. bir şey demeden. arkasını dönmeden. şikayet etmeden. o an kafamda tek bir düşünce vardı; gidiyordu, tamamen, bir daha hiç görmeyecektim belki de, hiç başlamamış olan her şeyin sonuydu. pınar'la göz göze geldik, sanki aklımdan geçenleri biliyormuşçasına gülümsedi, hadi dedi. bu işaret yetmişti, arkasından koştum, seslendim. tınlamadı. yılmadım bir daha seslendim, yine umursamadı öküzün evladı. son bir kez daha seslendim, dönüp bakma zahmetine girdi, nihayet. "en azından bir vedayı hak etmiyor muyum?" dedim. öylece yüzüme baktı bön bön. sonra da hiçbir şey demeden yürümeye devam etti. ben de geri döndüm, pınar'a doğru yürürken gözyaşlarımı tutamıyordum. ve pınar'dan bir cesaret verici bakış daha. ardından semerimden boşalmış gibi ağlayarak ona doğru koştum ve var gücümle sarıldım. tam bir odun olduğu için sarılmadı bile. ama bu defa benim umrumda değildi, hayalimi gerçekleştirmiştim ve onun kollarındaydım, hiçbir şeyin önemi yok gibi bir şeydi. hiç konuşmadı. ben de hiçbir şey söylemedim, orada öylece ona sarılıp ağlamaya devam ettim. kendime sarılacak kuvveti bulamadığım, avaz avaz içime ağladığım tüm gecelerin hıncını çıkarırcasına ona sarılıp ağlamaya devam ettim. sonra ne mi oldu? siktir olup gitti ben de ağlayarak uyandım.
*not: pınar lütfen bir daha depresif konuşmalar yapmayalım, bilhassa gecenin bir köründe, uyumadan önce.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder