29 Eylül 2013 Pazar

2

"İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik ne işe yarar?"
"Ama kaybeden sonunda siz olmuşsunuz."
"Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?"
"Ama bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz."
"İyi ya boş değildi kucağım."
"Ama yandınız, kül oldunuz."
"Ama vardım, kül bunun kanıtı."
Bağlandım sana. İstiyorum seni. Almalıyım. Almalıyım. Almalıyım.

27 Eylül 2013 Cuma

1

Seni unuttum sanma hep aklımdasın yarim. Sırdaşım. Yol arkadaşım. Dert ortağım. En yakın dostum.
Bugün meğer annemin doğum günüymüş. -müş. Unutmuşum yine. Ama bu defa erken hatırlattılar, geçen yılki gibi bir gece yarısı değil. Yani annem unuttuğumun farkında değil. Ama ben farkındayım. Beni bu dünyaya getiren kişinin doğum gününü unuttum ya. Hafızamın gidebileceği en boktan yer burası olsa gerek. Özür dilerim anne. Doğum günün kutlu olsun bi de. İhi :))))
Yarın hem vicdanımı rahatlatmak hem de annemi mutlu edebilmek adına kız olucam. Cinsel bağlamda zaten kızım da erkek gibi giyiniyor ve davranıyorum. Annemin hayattaki en büyük emeli ise beni hanım hanımcık bir kız olarak görebilmek. Evlatlarından yana yüzü gülmeyen bir anne daha. Ama sırf onun için yarın en büyük çabamı göstereceğim. Mutlu olsun gariban.
Ardımda bıraktığım günler güzel mi, sıkıcı mı, sıradan mı karar veremedim. Everything but little little sanki. Üzüldüm de. Kahkaha da attım. Eğlendim de. Özledim de.
Bir şeye ihtiyacım var ama hala ne olduğunu bilmiyorum.
Neyse ya, gidiyorum ben.

23 Eylül 2013 Pazartesi

20 Eylül 2013 Cuma

Yok sana başlık maşlık

Şaşırtıcı ama sabahları dışında okuldan nefret etmiyorum, hatta derslerde bile eğleniyorum ve bugün sadece 3 derste uyudum!!! Bu bir rekor!! Ve tabii ki bunların hepsi sınıf arkadaşlarım sayesinde. Hepinize teşekkür ediyorum gençler, gerçi hiçbiri okumuyor ama olsun SD:FASD:FGSD:G YAŞASIN 11 D2!!!! EN BÜYÜK 11 D2!!!! Çok eğlenceli bi sınıf yea, sanırım geçen yılın intikamını alıyoruz. Süper alıyoruz. Ehe.
Eeee, şey ehem. Gif biraz alakasız oldu ama nys. Gözlerim bayram etti gnçlr.

16 Eylül 2013 Pazartesi

13 Eylül 2013 Cuma

13. Cuma

PS: Bu yazıyı The Best of Mozart dinlerken yazıyorum olası saçmalıklardan sorumlu değilim.

Ve güneş artık ısıtmıyor, ay artık aydınlatmıyor, rüzgar artık okşamıyor, yağmur ardında güzel düşler bırakmıyor artık.
Okul açılıyor. Kabusun yeni sezonu 16 Eylül'de başlıyor.
Kaçtığım her şey bir tokat gibi yüzüme çarpıyor. Son iki günü sadece yatarak geçirdim. 2 gündür odamdan sadece işemek ve yemek için çıktım. Uyumadım da. Sabahladım. Yatağımın keyfini çıkarttım, sabahlamanın keyfini çıkarttım, istediğim zaman kalkıp yemek yemenin keyfini çıkarttım, gün boyu hiçbi bok yapmaksızın öylece dingil dingil yatmanın keyfini çıkarttım. Nihayet yatağımdan kalktığımdaysa cuma olmuştu. Ve ben inanamadım. Yaz tatili boyunca yaptığım gibi günleri karıştırıyorum sandım. Takvime baktım, telefona baktım, bilgisayara baktım. Beni her zaman yarı yolda bırakan beynim bu sefer haklıydı, bugün cumaydı. Yaz tatilinin sonuna gelmiştim. Her şey suya düşen hayaller gibi yok olup gitmişti. Sıkıldığım, nefret ettiğim her gün için özür dilerim yaz tatili, asıl işkence şimdi başlıyor.
11. sınıf olmanın inanılmaz karmaşasına adım atıyorum. Son sınıf da değilsin, çömez de değil, profesyonel çömez de değilsin. Hiçsin amına koyayım. Nefret ettiğim, uğruna bembeyaz sayfaları boka çevirdiğim, hakkında yüzlerce satır küfür ettiğim liseye geri dönüyorum. Keşke kolumu, bacağımı, kafamı kırsam da en azından geciksem. Keşke komaya girsem ve 2 yıl boyunca hiç uyanmasam. Uyandığımda süper zeka olsam ve beni direkt üniversiteye alsalar. Bir çok kişinin üniversite değil, başka şehir hayali vardır. derken yanılmıyorlardı. O birçoktan biriyim. Tek istediğim sevildiğim bi yerde olmak aslında ve bu yer kesinlikle okul değil. 13. Cuma tadında 16. Pazartesi geliyor. Yatağın altına saklansam da beni bulur mu acaba?
Daha izlemem gereken filmler, dinlemem gereken şarkılar, yapmam gereken şeyler, tanışmam gereken insanlar ve görmem gereken yerler vardı. Yaz tatili bu kadar çabuk bitemez. İHANETİN BU KADARINA PES DOĞRUSU! Korkuyorum. O kaçtığım insanları görmekten korkuyorum. En çok da onların beni görmesinden korkuyorum. Eskisi gibi olmadığım insanları görünce anıların saldırısına uğramaktan korkuyorum. Bununla başa çıkabilecek kadar güçlü değilim henüz. "Böyle olmasaydım böyle olmazdık." düşüncesinden korkuyorum. Kendimi tanıyorum. Okuldan korkuyorum.

11 Eylül 2013 Çarşamba


Evet küfrediyorum, problem?

Zihnimin durduramadığım bir parçası düşünmeye devam ediyor. Ve bir zaman sonra bir bakmışım ki ne uyku kalmış ne bi şey. Sonra ellerim bütünün ve olağanın kontrolünden çıkıyor, o küçük asi parçaya uyarak hareket ediyor. Asi diyorum çünkü zamana, kurallara ve sıradanlığa karşı gelen bir asilikte o parça. Benden bir parça ama bir o kadar da bana ait değil. Benim içimde ayrı bir cumhuriyet sanki. Hayır, ben nefes almasam ikimiz de öleceğiz, havan kime pezevenk?
Pencere kapalı, ışık kapalı, klima kapalı. Terliyorum, üşeniyorum, acıkıyorum. Ama yine de elim varmıyor bir el atmaya. Artık benim kontrolümde olmadığını düşünüyorum, istediklerimi yapmıyor. Uyumak istiyorum ben mesela, göz kapaklarım da onaylıyor, acı çekiyor ama o asi puşt hala vızır vızır çalışıyor, sanki aralık ayındaki ağustos böceği. Yok bu olay böyle değildi. Koy götüne be ya, zaten bir şeyi hatırlamadıktan sonra doğru düzgün söylemenin ne anlamı var? Bu yeni jenerasyon sınırlı üretim, her şeyden biraz biraz. Siktiğimin 21. yüzyılında hala 18. yüzyıl romanları okunuyorsa hep bizim suçumuz. Bu 90lar bir harika dostum.
"Seni bir türlü istediğim gibi yetiştiremedim."
Siktir et be anne, ben de zaten bir türlü istediğim gibi yetişemedim ki. Hep geç kaldım, hep kaçırdım. Hep unuttum ve hep hatırlamaktan kaçtım. En acısı da ne biliyo musun, tanrı diye bir şey varsa eğer gerçekten, hep senden yana oldu. Ama fark etmedin ki arada kaynayan, ezilen, zarar gören, acı çeken hep ben oldum. Naaaaapalım ben de böyle defolu doğmuşum. İğneyi başkasına çuvaldızı ise bambaşkasına baldızı da bala batırıp yiyeceksin. Baldız da baldan tatlıysa hadi bakalım iki bilinenli denklemlerle uğraşalım. Diyelim ki, iki tane doğru yanıt var. Hemen matematikte tek doğru vardır demeyin, diyelim ki iki tane. O zaman ne bok yiyeceğiz?
Somuta vurduğum bi marjinalliğim yok lan aslında benim. Bildiğin otum ben. Marjinaller de marjinal değil ki amına koyayım. Herkes taklit, herkes çakma. Bir orijinal şuan tiner koklayan abi bence. Onu da geçenlerde görmüştüm, bi daha da geçmedi bizim oradan. Belki de tiner değildi elindeki ama öyle düşünmemi istemişti herhalde, çünkü öyle düşündüm. Belki de biraydı. Süttü belki de.
Sıcak olmaya başladı, saat de ilerliyor. Ne yapacağımı bilmediğim anları çok seviyorum ya. O kadar doğal ki. Açım, terliyorum, üşeniyorum. Öncelik sıralamam değişti. Yakında çişim de gelir. En iyisi bir film daha izlemek. Sonra kendi gölgemden korkmaya devam ederim.
Eyvallaaaaaaaaaaaaaaaaaaah.

9 Eylül 2013 Pazartesi

Yardımcı öğe: Günlüğüm

Düşündüm ki, bu yeni hissettiğim heyecanı hep somut yönleriyle anlatmışım. Ne yapsam da bu durumun bende asıl hissettirdiklerini paylaşsam diye düşünürken günlüğüm aklıma geldi. Ve sizinle günlüğümün küçük bir bölümünü paylaşmaya karar verdim. Ben hep günlüğümde ne olduğunu değil ne hissettirdiğini yazmaya çalışırım. Görelim bakalım, bu dört sayfada neler yazmışım bu yeni durum hakkında. Evet günlüğüm, sendeyiz.

05.09.2012

"Merhaba sevgili defter.
Aslında uzun zamandır düşünüyordum sana yazmayı. Kısmet bugüneymiş. Sana bahsetmek istediğim bir şey, daha doğrusu biri var. O öyle biri ki onu ilk gördüğümde beri aklımdan çıkmıyor. İlk görüşte etkiledi beni. Her şey o birkaç dakika ve tek cümleyle başladı. "Kitapların arasında olmayı seviyorum." Gittiğim sahafta çalışıyor. Onu ilk gördüğümde tek kelime edememiştim heyecandan. O kadar tatlıydı ki. Sonra tekrar gitmek için içsel bir dürtüyle gün saymıştım sanki. Aslı'yı görmeyeli 1 aydan fazla oluyor. Hiç kimse ile buluşmadım da. O kadar yalnız ve o kadar konuşmaya muhtaç olduğum bir dönemimde karşıma çıktı ki. 2. gidişimde elimde olmadan dış görünüşüme özen gösterdim. Benden iyisini hak ettiği barizdi. Yakışıklıydı, uzun boyluydu, sempatikti. Ben de kendimi onun seviyesine yaklaştırmaya çalıştım. Çünkü onun seviyesine çıkmam  imkansızdan öte bir şeydi. Yanıma gelip "Ben yardımcı olayım." dediğinde duygularım birbirine karıştı. Beni bir önceki çocuktan kurtardığı için duyduğum minnet, onu gördüğüm ve benimle konuştuğu için duyduğum heyecan. O kadar ki tüm kusurlarımı ve kararlarımı (havalı olmak, cool davranmak gibi) bir anda unutup sadece asalak bir ifade ile onun yüzüne bakabildim. Bu asalaklık sadece yüzümde kalmayıp beynime de bulaştığı için onunla konuştum. Ben aslında utangaç biriyim. Yeteri kadar gaza gelmediğim sürece hiçbir şey yapamam. Bu ise benim tek başıma kazandığım ilk zaferdi. Biraz bilinçdışıydı ama olsun. Yalnız, yalnız ve yalnız bir dönemdeyken kendi gazımı kendim verebildiğimi fark ettim. Ben her halimle kendime yetebilirim. İşte o da bunları fark ettirdiği, çok gerilerde kalmış hislerimi su yüzüne çıkardığı için bu kadar değerli. Bana yeniden kendim gibi hissettirebildiği ve düşüncesiyle bile beni mutlu edebildiği için bu kadar önemli. Şimdi düşünüyorum da eğer ben o an, orada, o konuşmayı başlatmasaydım yine aynı yerde olurdum, hayatımda hiçbir şey değişmezdi ama ben eski Eftal değil bir tarla faresi olarak yaşamaya devam ederdim. Düşününce beni gülümsetecek, hayata ve çevreme mutlu gözlerle bakmamı sağlayacak bir şey olmazdı. O hep kaçtığım, hep korktuğum yalnızlığa minnet duyamazdım. Ve sonrasında konuşmayı devam ettirmeseydim belki de ona aşık olmayacak ama o kadar da eğlenmeyecektim. Onunla geçirdiğimiz o dakikalar yığınını tekrar tekrar kafamda yaşamayacak ve bir erkeğin hatta Aslı dışında birinin yanında bu kadar rahat ve kendim olabildiğime şaşırmayacaktım. Ona karşı hissettiğim ister aşk olsun, isterse bambaşka bir şey. Belki de ihtiyaç ya da tanrının bana yaptığı bir kıyak. Konuşmaya, açılmaya ve devam etmeye ihtiyacım vardı ve o da bunlara açılan kapının anahtarıydı. Belki de hayat gerçekten de tesadüflerden ibarettir. Eğer öyleyse o başıma gelen en güzel tesadüf. Beni o kendimi kapattığım ve her yeri, her şeyi gri gördüğüm kutudan çıkarmakla kalmayıp aslında hayatın başka bir yönü olduğunu da fark ettirdi. Beni ilk kez içsel anlamda olgunlaştırdı. Aşkın o sevimli heyecanı ve içini kıpır kıpır yapan coşkusu bir yana, artık bazı şeylerin değişmesi gerektiğini de hissettirdi. Evet, hala ismini bilmiyorum. Aslına bakarsan hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Benden hoşlanıp hoşlanmaması umrumda bile değil. Ama bana asıl önemli olanın ilk görüş değil ilk konuşma olduğunu öğretti. Ve sonrasında daha birçok şey. Onu sadece 3 kez gördüm ve o şimdiden bende birçok şeyi değiştirdi. Belki de bir Alex değil ama bir şey olduğu yadsınamaz bir gerçek."

İşte böyle. Teşekkürler günlüğüm, tüm yardımların için.

5 Eylül 2013 Perşembe

BİİR ÖPÜCÜKLEEE YANGIIN ÇIKAARMAYAA VAR MISIIIN?

Bakın söylüyorum, bu Star Wars tişörtünde kesin bir şey var. Bugün çok mutlu bir güüüüün.
Bugün yine can sıkıntısı dolayısıyla Işıklar'a kitap almaya gittim. Yine o tatlı çocuğun olduğu sahafa yani. Ben yine detaylı olarak hatırlayamıyorum ama bizde bir muhabbet bir muhabbet, aman tanrım. Kitapları seven insanlarla konuşmak zaten çok süper, bir de konuştuğum kişi acayip tatlı olunca.....
Baya kaldım yanında, çünkü bir türlü kitap seçemedim. Bana kitap önerdi ve muhabbet baya samimiydi. Yoldayken de, evdeyken de, tuvaletteyken de aklıma geldikçe kendi kendime gülümsüyorum, gülüyorum. Şuan bile!!! Modern klasikleri okumamın zamanı gelmiş, öyle dedi. Bi de yaşımı sordu falan. Kitap zevklerimiz hatta ön yargılarımız bile aynı!!!! Aynı yazarları sevip, aynı kitaplardan etkilenip, aynı yazarlardan nefret ediyormuşuz!!! Yaş farkımızın da çok olduğunu sanmıyorum. Ben yanındayken 2 kere telefonu çaldı ve açmadı. Tamam yanında müşteri varken telefon açılmaz ama, aynı numara 2. kez arıyorsa acil demektir. Pekala açıp "yanımda müşteri var sonra konuşalım" diyebilirdi. Demedi!!! Açmadı!!! Adını bile bilmiyorum ama çok tatlııııı. Eski okuduğumuz kitaplardan, yıllardır bulamadığım çünkü adını hatırlamadığım kitaptan, kitaplardan konuştuk...... Yolculukta Nietszche okumuş ama hiçbi şey anlamamış. Ben de İvan İlyiç'in Ölümü'nü okumuştum, ben de bi şey anlamamıştım. Tolstoy sonuçta. "Yolculukta basit şeyler okunmalı." bu da çıkardığımız ders. İhsan Oktay'ı çok seviyoruz, Ayşe Kulin, Elif Şafak, Canan Tan gibi yazarlardan hoşlanmıyoruz. Şaşırtıcı çünkü onlardan hoşlanmayan sadece benim sanıyordum, çok popülerler. En az yarım saat muhabbet ettik ve çok tatlı, çok sevimli şeyler oldu. Bir türlü hangi kitabı alacağıma karar veremediğim için baya bi zaman geçti tabii. Ama sıkıldığını sanmıyorum, sıkılsa anlardım, emin olun bu konuda çok iyiyim. Çoook yardımcı oldu sağ olsun. "Aklın bunda kaldı bunu al. Bana bununla geldin bunu al. Orwell, muhteşem. Coelho, baş yapıt. İhsan Oktay, iyidir." Bi kaç kere değiştirdim kararımı ve sonunda listemde olmayan, onun bana önerdiği kitabı aldım. Ama aklım da diğerlerinde kaldı. "Neyse, zaten 3-4 günde bir geliyorum buraya." dedim. "Evet." deyip güldü. Sonra da kitabımı almış çıkarken "Görüşürüz." dedi. LALALALALALALALALLALALALAAAAAAAAAAAAA. Ha bir de, onun bana araştırmam için söylediği yazarları yazarken, "Yazımı okuyabilen nadir insanlardansın." dedim. O da "Aslında yazın o kadar da kötü değil." dedi. BANA BUNDAN BÜYÜK İLTİFAT MI OLUR?!!!
O an aşık oldum jksfhjgjsfbkgdfbkgf Hayatımın aşkını buldum bu cümleyle ısdgfjksdfbgjkdsgnjksdfg Canım ya. Sanırım o beni 3-4 gün sonra bekliyor ama yeni listem hazır, yarın gidiyorum. İsmini öğreneydim iyiydi. Bi de, Ne giycem ben ya?

4 Eylül 2013 Çarşamba

Ben anlarıım çünküü en iyii ben tanırıım senii

LALALA LA LA
(Teselli verme konusunda pek iyi değilim, aslına bakarsan üzgün insanlardan köşe bucak kaçarım. İster akrabam olsun ister arkadaşım telefonda bile konuşmak istemem. Yanına gidemem, konuşamam, dokunamam. Kaçarım. Gerçekten. İnsanların zayıf anlarını görmekten nefret ederim. Onları ağlarken, üzgünken, mutsuzken, kırgınken görmekten nefret ederim. Ben insanların güçlü hallerini severim. Acıyla başa çıkmalarıyla gurur duyarım. Ben yalnız ağlayanlardanım.)
Sims oynamaktan sıkılmışım ya, yeni fark ettim. Çok acıklı.
Yazıya başlamadan önce aklımda bir şeyler vardı ama şimdi uçtu gitti. Hafızam o kadar boktan ki. Tanrım, unutmaktan nefret ediyorum ve sanırım bu konuda medikal yardıma ihtiyacım var. Yani, yaptığım, söylediğim, duyduğum, bildiğim şeyleri öyle bir unutuyorum ki sanki hiç var olmamış gibi oluyor.
4 ay sonra da 17 olacakmışım. Vay be. Hala inanamıyorum. Ben kiiiiim, 17 olmak kiiiim.
Cheers, değerli kuş.

Gülücüklü

Hello darling.
Bugün yakın bir arkadaşıma içimi döktüm bol bol. Ve bir arkadaşının olduğunu bilmek süper bi şey. Multitap dinlemeye devam ediyorum. Sanırım artık daha pozitifim. En azından benim yaşadıklarım daha önce de birçok insan tarafından yaşanmış. Yani ne ilkim ne de sonuncu olacağım.
Demem o ki, start over ya da fresh start.
Yeni bir başlangıç gerçekten burada, benimle.
Görüşmek üzere.
Biliyorum garip ama bu yazıyı yazdıktan sonra çok güzel şeyler oldu. İnanılmaz derecede mutluyum şuan. Yeni bir arkadaş edindim ve benden hoşlandığını anladım, çok sevimli şeyler söyledi. Eski, baya eski bir arkadaşımla konuştum, uzun zamandır konuşmamıştım ve bunlara konuşma denir mi bilemedim ama güzel bir şeydi ve yakın bir arkadaşımla tekrar konuştum, olumlu bir gelişme gösterdim.
Belki de tişörtün sihridir, belki de kaderdir. Ama uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım. Dürüstüm.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Aslında Kimse Sevmiyoooooooooooooor

Star Trek izlemeye başladım. The Big Bang Theory'nin 6. sezonu da bitti. Star Wars- The Clone Wars animasyon bir dizi, aslında seviyorum ama animasyon. Siberia'nın yeni bölümüne çok var. Supernatural ise çok popüler. Sci-fi delisi olma yolunda hızla ilerliyorum. Kitap okuyorum zaman zaman. Amelie'yi nihayet izledim. Kültlerle aramın iyi olmadığını keşfettim. Ve Star Trek Star Wars kadar iyi değil sanki. Yine de Mr. Spock ilginç bir karakter. Kaptan Kirk'ten hiç hoşlanmadım ama. Evden çıkmak istemiyorum ama kitap almaya gitmek istiyorum. Star Wars baskılı tişört almak hedeflerim arasında. Tarz değiştirme kararı almıştım, negatif. Multitap albümü almayı düşünüyorum, ya da türkçe şarkı indirme sitesi bulsam da idare edebilirim. Saçlarımı örüyorum. Oje sürdüm, rahat edemiyorum çıkarmalıyım hemen. Yeni yeni bloglar keşfettim. Herkes blogger olmaya karar vermiş anlaşılan. Benimse 3. yılımı doldurmama az kaldı. Süper bi şey. Artık kişisel bir şeyler yazmak istemiyorum. Mr. Spock'ın da yaptığı gibi duygularımdan arınmalıyım. Bunun için Volkan'a gitmek garip olur, tabii Enterprise gelir de götürürse başka. Tanrım, hayal dünyam tamamen uzaya çıkmış durumda. Belgesel arıyorum ama bulamıyorum. Hayvan belgesellerinden hoşlanmıyorum. Discovery Science, güzel kanaldı. Hava sıcak, sıcak, çok sıcak. Kış gelsin artık. Okul da açılacaksa açılsın, beklemek daha korkutucu. Multitap iyidir iyi. Soğuk Kahve'yi başlarda çok sevmiştim ama artık ilerlemiyor. Lanet olsun, aşk acısı çekmek zorunda mısınız? Gidip ojelerimi çıkarayım sonra da tırnaklarımı keserim. Düşüncesi bile güzel hissettirdi. Go on Multitap!