26 Mayıs 2013 Pazar

Coğrafya Ölsün İstiyorum

AAĞAĞAĞAĞaĞAĞAĞĞAĞAAĞaĞaĞAĞAĞ! Çok sıkıldım. Çok bunaldım. Yeter odaya tıkılıp kaldım. Çalış çalış beyin kalmadı. Biraz takılmak lazım. Annem yüzünden sürekli ders çalışmak zorunda bırakılıyorum ya. Bu ne beeee. Önce tarih çalıştım o yetti bana zaten. Bi de üstüne coğrafya çalışmaya çalıştım ama yok öyle bi dünya. Coğrafya da olmasın zaten. Nefret etmeyi de aştım. Coğrafyam 4 olursa takdir alabilirim belki ama coğrafyamın 4 olabilmesi için en az 90 almam gerek. KOMİK DİMİ LSDHIFGSDKBGFJKG Nasıl alcam ben 90ı lan. En iyi derslerim dil anlatım, edebiyat falan onlardan bile zor alıyorum. Bu dönem takdir harbiden hayal. Ki daha ingilizcem bile 5 değil. Neyin kafasını yaşıyorum ben ya? Bitsin bitsin bitsin artık. Ağlıycam ya. Ölüm gibi. Ben coğrafya görmek istemiyorum abi banane ya. Banane banane banane.

The High Road

I told you I was hurt
Bleeding on the inside
I told you I was lost
In the middle of my life
There's times I stayed alive for you
There's times I would have died for you
There's times it didn't matter at all

Will you help me find the right way up
Or let me take the wrong way down
Will you straighten me out or make me take the long way around
I took the low road in
I'll take the high road out
I'll do whatever it takes to be the mistake you can't live without

Standing in the dark
I can see your shadow
You're the only light
That's breaking through the window
There's times I stayed alive for you
There's times I would have died for you
There's times it didn't matter at all

Will you help me find the right way up
Or let me take the wrong way down
Will you straighten me out or make me take the long way around
I took the low road in
I'll take the high road out
I'll do whatever it takes to be the mistake you can't live without

Well I'm not gonna give it away
Not gonna let it go just to wake up someday
Gooooone, goooone
The worst part is looking back and knowing that
I was wrong

Help me find the right way up
Or let me take the wrong way down
Will you straighten me out
Or make me take the long way around
I took the low road in
I'll take the high road out
I'll do whatever it takes to be the mistake you can't live without 

25 Mayıs 2013 Cumartesi

Bonomo Dedin?

Kahretsin. Sıkıldım. Can'dan yani. Gerçi hala seviyorum gibi ama eskisi kadar değil. Ne yazık ki. Bana kattıklarını seviyorum, şarkılarını seviyorum, kliplerini seviyorum, Can'ı seviyorum, Team Bonomo'yu seviyorum, aylık bülteni seviyorum, ev oturmalarını seviyorum, şiirlerini seviyorum. Ama bir şeyler bitti gibi. Şuan posterleri kaldırmayı düşünüyorum. Fotoğrafları da. Büyüdüm mü? Belki.Bir ünlüyü deli sevmeyi bırakmak büyümek mi? Belki. Gerçi şimdi de deli TDG dinliyorum ama Can Bonomo gibi değil tabii ki. Günler var ki dinlemedim bile. Belki geri dönerim kim bilir? Bir daha bu denli saplantılı olmayacağım. Abi, karşımdaki duvar Can ile kaplıyken artık Can Bonomo'yu sevmiyorum demek o kadar komik ki. Aslında dedim ya seviyorum hala. Ama o ergen Rock'n Rollalardan değilim artık. Bu arada komşu abi alman schokoladesi getirdi. Oley! Neyse, Can'a dönelim. Artık deli sevmiyorum ama hala severim herhalde. Çelişki. Tam bitmedi ama bitti gibi. Bi de büyümeye karar vermedim. Artık kimseyi, hiçbi şeyi takmamaya karar verdim. Banane abi ya. Can Bonomo sanki beni takıyo da, hıh -,- Trip attım :D Abi niye herkes bana trip atıyo ya? Sanki her şeyin sorumlusu benim amk. Sınav haftasının ilk partı bitti. İkinci ve daha zor olan part başlamak üzere. Bir de dershane çıktı başıma. İlk günden geç kaldığım yetmezmiş gibi, ilk günden sıkıldım. Banane abi dershane bana gelsin. Öf sınav haftası. Öf tarih sınavı. Öf İNGİLİZCE SINAVI. ÖF COĞRAFYA SINAVI. ÖLDÜRÜN BENİ. NOLUR BAK. Sanırım sınav haftası psikolojimi bozmuş olacak, yoksa ben bu kadar olumsuz bir insan değilim. Ve baya baya aşık gibi bi şeydim Can'a da. Buraya kadarmış be gülüm. Şiir yazamıyorum bi kaç gündür. Her şey beni terk etti. Derslerden nefret ediyorum. SINAVLARDAN NEFRET EDİYORUM. Abi nolur Hotç sınavı kolay hazırlasın lütfen be. Bi ingilizceden bi de coğrafyadan korkuyorum baya. Tarihi her şekilde kurtarırım sanırım. Psikoloji, üf. Almanca. Almanca'dan ve Almancacıdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? Ediyorum da. Psikoloji ve Psikolojiciden de. COĞRAFYA VE COĞRAFYACIDAN DA NEFRET EDİYORUM. Ne isyan ettim be.
TDG'yi çok sevdim bu arada yetkililere duyrulur. aşık değilim. Grup zaten lan. Ay annem ve babam da gittikçe gıcıklaşıyorlar, bana trip atıyorlar. Abi son sınavlarım. Moralim zaten yerle yeksan. Bir de bunlar geliyor üzerime. I WANNA FUCK THE WHOLE WORLD. I HATE EVERYTING. Mustafa Sandal - İsyankar. Hey 15li. Damn. Öf napıcam ben ya. Baya baya program yaptım şu gün şunu çalışıcam falan diye her zamanki gibi uymadım. Ama şimdiye dek iyi geçti sınavlarım, şansıma. Ama bilinmeyen hep korkutur. Ben çalışayım da, elimden geleni yaptım derim en azından. Bu dönem takdir hayal zaten. Teşekkür alsam nolur ki? Hiiiç. Hem takdirin de onur belgesinin de bi önemi yok aslında. İlk gün ve ilk zamanlar bi gösterilir, mutlu olunur falan sonra bütün değerini kaybeder. Şekil A, ben. Kaybettim de. Hiç şaşırmadım yani. Gayet doğal bence. Bu arada TDG - Last to Know çok güzel dinleyin dostlar. Okul bitsin artık be! Abi son bir hafta! Sonra işkence bitecek. Ciddi ciddi bitecek. Allam sana geliyom. Bitsin artık öf. O kadar sıkıldım, o kadar sevmiyorum ki okulu anlatamam. Gerçi son zamanlarda hiçbi şeyi sevmiyorum. Okumayı, yazmayı, twitterı, blogumu, defterimi...  I'll be the first to say
That now I'm okay
And for the first time
I've opened up my eyes
This was my worst love
You'll be the first to go
And when she leaves you for dead
You'll be the last to know
Susmalı mıyım? Bitirmeli miyim? Yapacak başka bir şeyim var mı? Hayal bile kuramıyorum artık. Açıkça söyleyemesem, belli etmesem, edemesem bile iyi değilim ya. O kadar nefret o kadar kin doluyum ki. Herkese karşı, her şeye karşı. İçimden sadece çığlık atmak geliyor. Ama sesim o kadar kısık ki insan beni duymak ya da dinlemek istemiyor. Kendi doğrularımı geçtim, kendimi bile bulamıyorum artık. Bu ben değilim. Kim olduğumu bilmiyorum ama bu ben değilim. Her şey o kadar itici ki. Çekici gelen tek şey ölüm olabilir belki. Ama bende onun kollarına koşacak göt yok. Üzgünüm.

22 Mayıs 2013 Çarşamba

Eyo

Hey! Sınav haftası temalı yazıma hoş geldin. Malum son sınavlar. Benim de tarih ve coğrafyayı kurtarmam gerek. Dil anlatım ve matematiği kurtardım diye umuyorum, güzel haber. Güzel bir gün! Neşeli bir gün! Yarın da dershaneye gitmeceler artık. Aslında seneye başlayacağım amma ve lakin tutturdular Eftalcim biz seni daha fazla bekleyemiyoruz yok efendim gel artık dayanamıyoruz. Kıramadım tabii, gideceğiz işte yarın. Sınav haftası iyi biri değil. Ama o da geçecek, bitecek. Bitince de PARTY HARD. Yıl sonu geldi işte. Son sınavlar. Eyo eyo eyo! 2 haftaya kalmaz tatilim anne!
Küçük çaplı bir araştırma yaptım ve gördüm ki koca koca insanlar buraların müptelası, artık bir pro bir doçent, adamlar yüksek lisans yapmışlar. Hoş oluyor aslında 20li yaşlarında birinin blogunu okumak. Komik geliyor. Gerçekçi geliyor, toz pembe hayallerden sıyrılıp "vay amk"lara başlıyorsun. Birçok kişi gibi ben de içimi dökmek için geldim tabii buralara. Hele ki son zamanlar yazıya en çok ihtiyaç duyduğum zamanlar aslında. Ama onu bile boşladım, defterime bile yazmıyorum inan ki. Defterim de resimdeki arkadaş. Yine çok komik çıkmışım eheheheheh. Neden yazma ihtiyacı duyup da yazamadığıma gelirsek, gücüm yok. İhtiyaç duyuyorum ama yazamıyorum işte. Günler var ki Aslı'yla ne konuştuk, ne görüştük. "Yakın" arkadaşlarımla günlerdir konuşmuyorum neredeyse hiç. O eski arkadaş grubundan eser kalmadı şimdi. Sınıf arkadaşlarım en yakınlarım oldu işte. Onlarla vakit geçiyorum, konuşuyorum, baya baya eğleniyorum. Mutluyum aslında. Ama böyle en yakınım dediklerinden bile gıdım gıdım uzaklaşıyorsun. Bilerek veya isteyerek değil kendiliğinden oluveriyor böyle ve sen engel olamıyorsun. Her şeyin bir ömrü olduğu gibi arkadaşlıkların da var işte. Yine bir arkadaşlığım bitti gibi bir şey. Daha doğrusu ben yine bitti mi bitmedi mi bilmiyorum. Günlerdir konuşmuyoruz bile, görüşmüyoruz, okulda birbirimizin yanından geçerken selam bile vermiyoruz, görmezden geliyoruz. Bitmiş gibi duruyor evet. Ama ortak paylaştığın yerler var. Oralarda görüşüyorsun mecburen. Küslük değil işte, küslükten ayıran nokta da bu sanırım. En yakın dostum dediklerin önce arkadaşa sonra tanıdığa dönüşüyor. Küs olmadığımızdan eminim ama artık eskisi gibi yakın olmadığımızdan da eminim. Şöyle bir düşününce, İzmir  dönüşü ile başlamış gibi görünüyor. Kopma yani. Araya yeni yeni kişiler girdikçe daha da uzaklaştık ve Bam. Bitince bitiyor yani. Böyle artık eskisi gibi olmadığını hissediyorsun, onlar için önemli olmadığını hissediyorsun, eskiyle yeniyi karşılaştırıyorsun ve sonuç gün gibi ortaya çıkıyor. Bir arkadaşlığın daha sonuna gelmişsin de hala bihabersin. Bu tek taraflı bir olay değil tabii. Mesela bilinçaltım benden önce kavramış olayı. Önceden geleceğe dair pembe hayaller kurarken yanımda olan arkadaşlarımın artık yanımda olmadığını fark ettim geçen. Gerçi artık hayallerim pembe de değil. Asosyal olmayı istesem bile olamıyorum ne yazık ki. Yeni arkadaşlar bulmak da çocukluğumuzdaki gibi kolay da değil artık. İnsanlar hem çok bencil hem de çok soğuk. Senden gelen bir yakınlığı yanlış anlamaya çok müsaitler. Durum şu, ne yenilerden hayır var ne eskilerden. Sınıf arkadaşlarım #1'larım şu ara. Kaçınılmaz olarak. Ders çalışamadım yine. Hayatım pek de iyiye doğru gitmiyor sanki. Genel bir istatistik çıkardım da, boktan oldu. Neyse ya, şarkıya gelirsek yazarken bunu dinliyordum, hala da dinliyorum. Sabahtan beri de söylüyorum ayrıca. Sanırım bu zamanlarda beni buralarda çok daha fazla göreceksiniz. Ne de olsa içimi bi buralara bi de gökyüzüne dökebiliyorum. O da sabahları çok havalı oluyor. Sırf servis gelene kadar sessizce yalnız oturayım, deli düşüneyim diye evden erken çıkar oldum. Şöyle 7 gibi hava bir güzel ki burada.
Muhabbetle!

21 Mayıs 2013 Salı


Savrulurken gecenin pembe dudaklarından o siyah küfürler,
Üzerimize dayatmaya çalışılan aşkımız değil kahrımızdı.
Biz her ne kadar haykırsak da bizi kim dinler?
Birbirimizde gördüğümüz kendimiz değil yansımamızdı.
Yağmurlar yağarken gecenin ıssız sokaklarına
Aşkımız elimizde kalan tek oyuncağımızdı.

"Yanlış kişiyle dans ediyorsun" diye azarlardı bizi kader
Ne zaman güzel bir gün istesek ondan.
Birlikteyken bile bir hiçken yalnızlığımız kaç para eder?
Ne de olsa cumartesinin geleceği belli değil midir cumadan?
Ve bir gün yaşanmışlıklarımız gözümüzün önünden su gibi akıp geçer.
Dönüşü olmayan bir çıkmaz sokaktır artık umut kesilir yarından.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Ters köşe.


Bir gün kör uyansam bile
Emin ol hiçbir şey değişmeyecek.
Gözüm sadece sana bakacak
Ama hep umduğunu görecek.

Bir gün sağır uyansam bile
Emin ol kalbimin müziği dinmeyecek.
Kulağım sadece seni duyacak
Ama hep umduğunu işitecek.

Ve bir gün gelecek sevgilim
Ölüm beni o zayıf kollarıyla tutup kendine çekecek.
Ama toprak beni içinden atacak
Ve ben sana geri döneceğim.

Sen boş ver beni, kafana takma, keyfine göre takıl.
Bu sözlerimi de yabana atma ama ister katılma ister katıl.
Aslında ihtiyacımız olan tek şey biraz akıl;
Eh, onu da kim kaybetmiş ki biz bulalım sevgilim.

Tut ki, biri kovalıyor seni, elinde bir cam yıldız.
Sen durmaksızın koşuyorsun, ayaklarında hırslı bir hız.
Ve bir çıkmaz sokakta buluyorsun kendini
Şöyle yazıyor duvarda büyükçe bir yazıyla;
"Göte geldi aşkımız, ikimiz de şaşkınız."

-Ehehehehehehehhe.

19 Mayıs 2013 Pazar

Neşeli bir gün oldu.

Al sana mutluluk. Küçük şeylerden mutlu olduğumu biliyordum, şimdi de deli mutluyum. Teşekkürler Aytuğ Akdoğan! Beklenmedikti, baya iyi geldi. Ben bırakmam buraları. Unvanını elinden almaya geliyorum. Türkiye'nin en genç yazarı ben olucam!
Gırgır tabi bu. Ama gaz vermedi değil. Daha bi çok seviyorum seni tanıdığımdan beri buraları. Dizüstü edebiyatı denilen boşluğun aksine senin kitapların ayrı bi hoşluk. Severek, anlayarak, imrenerek okuyorum satırlarını. Bir gün belki ben de biraz da olsa, azıcık ucundan, senin gibi.... Zaten blogum çocuğum gibi. Yine heyecanımı paylaşacak bi yer aradım ve biraz da olsa sakinleştikten sonra yine buradayım. Yazmak,yazmak,yazmak! Farklı yerlerde, farklı kalemlerle ama aynı duygularla.
Eyvallah, yazı aşkımı dellendiren adam!
Muhabbetle!

Ben, Hiçbir Şey

 Yeni bitirdim okumayı. Oysa ki dün gece başlamıştım. Uykuya yenik düşmeseydim çoktan bitmişti de. Neyse. Aslında fark etmediğim birçok şeyi fark ettirdi bana bu kitap ve tabii ki Aytuğ Akdoğan. Ne kadar şanslı olduğumu fark ettirdi. Beni seven ve beni her şeyimle kabullenen bir ailem, arkadaşlarım, yemeğim, kıyafetlerim, defterlerim, kalemlerim olduğu için aslında ne kadar da şanslı olduğumu fark ettim. İçimden geldiği gibi davranabildiğim, yazabildiğim, paylaşabildiğim ve beni dinleyen, beni önemseyen insanlar olduğu için ne kadar şanslı olduğumu fark ettim. Ben burada, güzel bir pazar günü, kuş cıvıltıları ve kahve eşliğinde düşüncelerimi yazarken, balkondan annem ve babamın birbirine karışan seslerini dinlerken aslında ne kadar boktan şeyleri kafama taktığımı, ne kadar boktan şeylere üzüldüğümü fark ettim. Acı çekmedikçe yaşadığımı hissetmediğimi ve sırf bu yüzden yaşadığımı hissedebilmek için kendime acı çektirmeye, kendimi küçük düşürmeye çalıştığımı ve en nihayetinde de bunu başardığımı fark ettim. Halbuki acı çekerek değil de mutlu olarak da yaşadığını hissedebiliyormuş insan dediğin. Aytuğ Akdoğan'da imrendiğim tek nokta ceketini alıp gidebilmesi. Ülkeler boyu, sokaklar boyu yalnızlığıyla dopdolu gezebilmesi. Ama yine de onun yerinde olmak istemezdim. Çünkü onu bunu yapmaya iten sebepler korkutucu. O yaşadığını fark edebilmek için, kendini öldürmemek için bambaşka yollar seçmiş, bazen yanlış bazen doğru seçimler yapmış biri. Ama hiç kimse, Tanrı ya da Aytuğ Akdoğan'ın ta kendisi bile hangisinin yanlış hangisinin doğru olduğunu bilemeyeceği bir şekilde yapmış bu seçimlerini. Kitabı o kadar karanlık ama o kadar da açıklayıcı ki aynı zamanda. Tıpkı yol gösteren bir öğretmen gibi. Benim seçimlerimi uygularsan başına gelecekler bu der gibi. Ne yalan söyleyeyim, dedim ya imrenmedim değil. Bazen benim bile öyle karanlık anlarım oluyor ki ayakkabılarımı giyip gecenin bir yarısı kaçmak istiyorum evden, ailemden, yaşadığım şehirden hatta ülkeden! Kaçmak intiharın bir diğer adı değil midir zaten? Nasıl ki Aytuğ Akdoğan kendini öldürmemeye çalışıyorsa. Karanlığın en yoğun olduğu an aydınlığın en yakın olduğu an değil midir? İşte bunu unutmamalı insan. Aydınlık yakın dostlar. Düşündüğümüzden daha da yakın. Kitaba gelirsek, okuyun. Farkındalıklarımız açısından çok iyi bir kitap. Ötekiler'i anlamaya çalışalım biraz. Zaten biz de başkasına göre bir Öteki değil miyiz? Romanlar özneldir ama ben karanlığın evrensel olduğuna inanıyorum. Muhabbetle!

17 Mayıs 2013 Cuma

Hello

Bu collageı çok beğendim ya, ne kadar da benziyoruz Can'la djkfhgdsjkgksfg. (Tek benzerliğin piercingler ve yönleri olduğunu ben de görebiliyorum tamam taşlamayın. Ühü.) Selam merhaba! Neşeli bir gün. Güzel bir gün. Parti vardı okulda. Sınıf arkadaşlarımdan ikisinin doğum gününü kutladık hep beraber. Gırla kek, gırla poğaça, gırla börek, gırla eğlence. Ve tabii ki tiramisu! Çok severim de, ihi. Öğle arası dans-müzik-eğlence tarzında geçti. Dedim ya, güzel bir gün, neşeli bir gün. Hele dans olayı apayrı bi eğlence kaynağıydı. Her günümüz böyle olsa, kardeşler. Hep beraber bağıra çağıra şarkı söyledik, utanıp sıkılmadan bildiğin göbek attık, deli yedik ve mide fesatı geçirdik. Sonra ben bi de eve pizza ve patates kızartması söyledim. O kadar şeyin üzerine.............. Şizofrenik parti vereyim dedim, hazır söylemişken. Ama olmadı ya, pizzadan 1 dilim yiyince doydum, kaldı gerisi. O kadar danstan sonra da yorulmuşum zaten. Pazartesiye attım o işi. Bu kez tema dondurma! Dondurmaya kafa atıcam. Üff şimdiden ağzım sulandı, ayy ayy. Yarın da sinemaya gidicem. Uzun bi ara vermiştim sinema olayına. Evde deli film izledim ama, o ayrı. Öğrenci adam fakir adamdır arkadaşlar. Ben bunu lisede daha bi anladım. Sürekli para biriktiriyorum ama bir türlü param yetmiyor ya. Annemden babamdan da öyle zırt pırt para istenmiyor, adamlar zaten veriyorlar. Dünya çok pahalı tanrıııım!!!! Neyse, bu hafta da para biriktirip tişört alıcam, tıpkı geçen hafta yaptığım gibi ve ondan önceki ve ondan önceki. I LOVE T-SHIRT. Böyle bi tişört olsa ya, tam benlik. Neyse bugünden bildireceklerim bu kadar. Muhabbetle gözlerinizden öpüyorum gençlik!
Not: Yorum olayını açtım, eleştirileri severim. Ama fazla yüklenmeyin. Ağlarım bak.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Kavak Yelleri..... Efe....... Pinhani...........

Tarz Meselesi

Bugün moda günümdeyim. Yine tumblrda takılıyordum. Bayılıyorum şu moda bloglarına ya. Aslında ben pek takip etmiyor gibi görünsem de modayı pek çok severim. Olay şu ki, benim kendime has bir tarzım var. Pek çok kişi benim tarzımı kendine uygun bulmasa da. Aslında bu çok normal bi şey çünkü herkesin kişiliğinin farklı olması gibi tarzı da farklıdır. Doğal yani. Tarz benim için kişiliğini giyimine yansıtmaktır, zaten dinlediğin müziği bile belirleyen şey kişiliktir. Yani kişilik önemli arkadaşlar. Anladığım kadarıyla, ben rahatına düşkün bi insanım. Bu yüzden spor giyinmeyi severim. Ayrıca dar ve üzerime yapışan şeylerden de hiç hoşlanmam. Baygınlık verir bana onlar. Eh, bütün bunlara bakarsak ben ya bol kız tişörtleri giyeceğim ya da erkek tişörtü. Dolabımın %95'ini erkek tişörtleri oluşturuyor bilmem söylememe gerek var mı? Erkek tişörtleri hem rahat hem de bir çok kız tişörtüne göre baskıları daha bir iyi. ERKEK TİŞÖRTÜ CANDIR. Burası benim blogum olduğu için moda ve giyim tarzları hakkındaki benim fikirlerimi okuyacaksınız gençler, problem? Okey, hadi devam. Önce ben. Renkli pantolonları seviyorum ama. Tişörtte de renk severim. Renk severim yani ben. Ergenliğin ilk dönemlerinde full time siyah giyinen gotik bi arkadaştım ne yazık ki, şimdi onun acısını çıkarırcasına renkliyim denilebilir. Neredeyse her parçayı ayrı renkte giyerim ama bütüne baktığında bi uyum oluşturur, bana göre. Birbiriyle hoş görünen renkleri giymeyi severim ve bir çok renk birbiriyle hoş görünüyor. Kış bitmeseydi kırmızı pantolon alacaktım ama kış bitti, bir sonraki kışa artık. Şortlar geliyor yaşasııın! Sapıtmaya başladım, konuya döneyim. Dediğim gibi, ben erkek tişörtü, renkli pantolon ve converse hava soğuksa da hırka olarak takılmaktan memnunum. Gelelim serbest kıyafete geçişle birlikte çok güzel gözlemleme imkanı bulduğum other gençlere. Lise. Serbest kıyafet. Ergenlik. Çok hoş manzaralar var. Kezban tabiri çok hoşuma gitmese de bazı kızlar gerçekten boktan giyiniyor. Yapmayın ama. Herkes benim gibi giyinsin demiyor ben, yanlış anlaşılmasın. En iyi ben giyiniyorum da demiyorum. Tarz sahibi insanlar zaten göze hoş görünüyor da bir gün öyle bir gün böyle, ı-ıh olmaz o. Kızlar annem gibi giyiniyor resmen. Ya da çocuk gibi. Ortasını bulamayanlar olmamış. Yeniden programlansın. Marka giyin demiyorum abi, pazarda da çok güzel şeyler var. Gidip düz bi penye alana kadar havalı bi bluz alabilirsin bence. O düz, boğazlı ya da normal penyeleri hiç anlamamışımdır zaten. Onları giymeyin. Bir de o annelerin giydiği derin dekolte, dantelli, leoparlı garip garip bluzlar var onları da giymeyin. Abi daha 16 yaşındasın dayıyorsun leoparı kendine oluyorsun sana 30. Bunlar tarz da değil. Tamamen özenti. Erkek tişörtü giyen kızları çok severim canlar ama erkek tişörtünün de iyisi var kötüsü var. Aslında ben erkek giyimi konusunda daha bi bilgiliyim sanki. Örnek bi kombin vereyim. Kış için; Gri tişört+bordo hırka+siyah pantolon+vans. YERUN. Kot gömlek+kazak+kot pantolon. YERUN2. Kareli gömlek+kazak/hırka+ gömleğin rengine göre takılmacalı pantolon. Bot olur, spor olur vans olur. Güzel giyinen bir erkek yakışıklı olmasa bile çok havalı olabilir. Saçları da kısaysa, oh. Yaz için; tişört+şort+vans. Hep böyle takılın lütfen. Mesela; Krem rengi veya bej tişört+bordo şort+vans. AMA ÖLÜRÜM. Ben kendi adıma bu şekil kombinlere hastayım. Şortlar da bermuda olmasın pls, bol da olmasın. O diz üstü pantolon formundaki şortlar acayip güzel. Kısa kollu gömlek diye bir şey olmamalı zaten. Gömlek dediğin uzun kollu olur, kolu kıvrılır. Bir de bokunu çıkardılar ama tek favorim kareli gömlek. Çizgili gömlek mi olur ya? Düzler de takım elbise gibi. Düz namına kot ve keten gömlekler çok hoş. Keten beyaz gömlekler, tabii uzun kollu olmak şartıyla. Oduncu tarzı gömlekler çok havalı. Hem kızlar hem erkekler için bu söylediklerim. Kızlar da yaşlarının farkına varıp, çok abartmadan en azından çıkmadan önce bir kez aynaya baksalar yeter. Tarzım olmasa bile birçok kişiyi gösterebilirim iyi giyinen. Erkekler için daha kolay. Tumblr boy olun yeter. Kızlar da tumblr girl olsun. Birçok tarz var abi, kendinize en uygun olanı seçin. Birçok kişiye hitap eden bir tarzım olsaydı ben de moda blogu açmak isterdim. Tüh. Ayrıca Band tişörtleri de acayip havalı. Tarzın tarzı. Herkesin dolabında çok güzel parçalar vardır eminim, kendiniz beğeniyorsanız ne ala. Beğenmiyorsanız zaten asıl sorun oradadır. Sevdiğiniz şeyi giyin, kimse sizi giydirmesin. Bakmayın bu söylediklerime, ben sadece görüşlerimi bildirdim. Gözüme hoş gelen şeyler. Kızlar birçok ayrı tarzda giyinebilir ama asıl olan önce bir tarzının olması. Kendinize bir tarz belirleyin ve oradan yürüyün arkadaşlar. Size en net bunu söyleyebilirim. Sonrası ya da öncesi zaten boş. Tarz sahibi olun bitsin.
Muhabbetle!

İyi Ki Doğdun Can Bonomo!

BUGÜN CAN'IN DOĞUM GÜNÜÜÜÜ!!! http://www.youtube.com/watch?v=hGlLXOqSgVI
İYİ Kİ DOĞDUN CAN BONOMO. İYİ Kİ VARSIN. İYİ Kİ TANIDIM SENİ. 26. YAŞIN KUTLU OLSUN. NİCE 26LARA. SEVİYORUM.
BUGÜNÜN ANLAM VE ÖNEMİ BU YANİ. CANCAĞIZIMIN DOĞUM GÜNÜ. KAÇAR MI? TABİİ Kİ OKULA CAN BONOMO RESMİ BASKILI TİŞÖRTÜMLE GİTTİM. BU DA BUGÜNDEN Bİ KARE. SIKILMIŞIM SANIRIM YİNE. OLABİLİR. KAKAOLU SÜT + CAN BONOMO. ABİ İNSAN DAHA NE İSTEYEBİLİR Kİ? CAN'IN REALİ. EVET. BİLİYORUM. EVET. HAKLIYIM. GÜZEL BİR GÜN. NEŞELİ BİR GÜN. DÜN MAYIS BÜLTENİ DE GELDİ HEM. ONU BUNU BIRAKIN DA BEN EN ÇOK CAN İÇİN ÜZÜLÜYORUM. ABİ ADAM 26 YAŞINA GELDİ HALA BENİMLE TANIŞAMADI. YAZIK YA. KSDJHFGJSDKGJKSDFGF HEPİ BÖRTDEY CAAAAAAAAAAAAAN!
NOT: BU KISA ÇÜNKÜ BAŞKA Bİ KONUDAN BAHSETMEK İSTİYORUM SİZLERE YARİMLER.
MUHABBETLE!

15 Mayıs 2013 Çarşamba

Değişim

Son 3 saatimi blogumun tasarımını değiştirmek için harcadım sevgili okuyucu. Götüm çıktı, deli yoruldum, bir sürü şey denedim. Yeni yeni yerler keşfettim, yeni yeni bilgiler öğrendim. Aslında daha farklı şeyler var aklımda. Bir de onları deneyeyim diyorum. Ama zormuş. Bu tasarım olayı baya zormuş. Bugünlük bu kadar yeter bence. Gıdım gıdım ilerlemeyi düşünüyorum şimdilik. Header olayını çözdüm süper oldu. Zamanla ben de havalı bi şey yapmayı öğreneceğim okuyucu. Sen içini ferah tut. Şimdilik yazılara odaklansan yeter. Hadi eyvallah! Yoruldum be.

Değmez

Değmez dedi.
Yolunu beklerken içtiğim sigaralar ve dün geceden arta kalan ne varsa masada.
Erken saatte uyandım.
Yatak odamın tavanı eğilirken üzerime
Bir saat daha uyudum. Belki iki.
Havada ölü bir romantizm vardı ve bir ninni örttü üzerimi.
Anlaşılmamak acıktırıyordu insanı. 
İki gün önceden kalan pizzanın son dilimini ısıtacaktım.
Mikro dalga 
Değmez dedi.
Ne kızgındır arka koltuğunda bayıldığım taksici şimdi. 
Acaba son bardağım nerede kırıldı. 
Karşılıksız sevmek makro bir dalgadır.
Onu anladım.
Oturdum biraz kitap okudum. 
Şu hayatta ne öğrendiysem telefon beklerken öğrendim. 
Onu anladım.
Bir kitap bitti.
Diğerine geçtim. 
Sırtım ağrıyordu nedense. 
Uzanmak istedim doğruldum. 
Yastık 
Değmez dedi. 
Küçükken dinleyip unuttuğum masalları düşündüm uzun uzun. 
Aklıma hiç biri gelmedi. 
Son mesajlaşmalarımıza bakayım dedim.
Telefon 
”Değmez”. 
Kötü bir gün geçiriyordum. 
Buna alışığım. 
Kötü bir gün geçirmek beni daha sivri bir insan yapacaktı.
Ne de olsa
Bizi öldürmeyen her şey bize sihirli güçler katacaktı. 
Bir sigara daha yaktım. 
İçki içmek için çok erkendi. 
Yeniden doğmak için çok geç.
Başka bir şehirde yaşamak için
Doktor olmak için mesela. 
Her şeyi bırakıp gitmek için çok geçti.
Tekrar çocuk olmaya karar vermek için,
Yeni yeni yerler keşfetmek için,
Bir daha sevmek için..
Yarım şişe viski vardı tezgahın üzerinde. 
Elim kesme bir cam bardağa yürüdü.
Bardak
”Değmez” dedi. 
Seni sevmek seni mutlu etmekti. 
Seni sevmek,
Geceden kalan viskiyi gündüz gözüyle şişeden içmekti.
Teşhis edilemeyen bir hastalık gibi.
Genç yaşta başlayan bir bağımlılık.
Gösteriş olsun diye alınıp bir sayfası bile okunmayan kitaplar gibiydi sevilmek.
Seni sevmek adaletse
Tanrılar hüküm giymeliydi.
Ayakkabılarımı giyip çıktım evden. 
Biz romantikler deniz kenarında yürümek insana iyi gelir zannederiz nedense.
Sahiller kandırılmışlar ve aldatılmışlarla doludur bu yüzden. 
Şimdi bir denize atsam kendimi. 
Boğulacağım şey önce kendi karanlığım olacaktır dedim içimden. 
Bir resmini buldum 
İç cebimde. 
Ve ellerim hep yara iziydi.
Bir banka oturdum.
Ölümü düşündüm.
Ölümün ilk işareti 
Doğumu düşündüm.
Martıları izledim dans ederlerken.
Rüzgar
”değmez” dedi.
Sonra o biri geldi yanıma.
Gözleri aynı sen.
Merhaba dedi
Dudakları,
Gözleri aynı sen.
Şiirlerdeki kadar korkutucu değildi sonra hayat.
Seni son gördüğümde o bankta oturuyordum ben.
Sana en yakın olduğum şey yırtık ellerimde solgun bir resimdi.
Seni sevmek yapabilmek değil
Yapmasını sevmekti.
Seni sevmek ,
Yokuş aşağı hızla giden patlak frenli bir arabanın içindeyken
Çalan şarkıyı sevmekti.
Banktaydık, oturuyorduk.
O vardı
Ben vardım
O aslında en çokta sendin
Ve bunu neden sonra anladım.
Gülümsedim öylesine.
O sen de gülümsedi.
Sahil 
Yeniden aşık olmak için elverişli bir yerdi.
Tam sevecektim seni her yerinden,
Hayat
"girme o topa"
"değmez" dedi.
-Can Bonomo

14 Mayıs 2013 Salı

Gibi Gibi

Uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyor.
Bugün nostalji yapıyorum gibi. Senin bana gönlün var gibi gibi. Eve geldiğimden beri Barış Manço dinliyorum. Dinledikçe doyamıyorum, dinledikçe dinleyesim geliyor. O kadar üzülüyorum ki Adam Olacak Çocuk'lardan olamadığım için. Ben burada internetten dinlerken Barış Manço'yu canlı canlı izleyenler olduğunu bilmek, küçük küçük çocukların ona dokunduğunu, onunla konuştuğunu bilmek, işte bunlar hep kıskançlık. Eskilerde çocuk olmak isterdim, 90larda. 90ların sonunda doğunca 2000 çocuğu oluyorsun, atari, Barış Manço, Adile Naşit, sapan gibi güzelliklerden mahrum kalıyorsun. Ben hiç Adile Naşit'in kuzucuğu olamadım mesela, ondan masal dinleyemedim, Kemal Sunal'la tanışamadım, Barış Manço'yu canlı canlı dinleyemedim. Çocukluğumu yaşayamadım gibi gibi. Şimdi de işte oradan buradan asla yenileri gelmeyecek olan tekrarları izliyorum, dinliyorum. Eksiklik. 90 çocukları çok şanslı. Keşke ben de onlardan biri olsaydım. Mutlu bir çocukluğa yetişememişim. Ama yaşatmaya devam. Barış Manço, Cem Karaca, Adile Naşit, Kemal Sunal ve daha niceleri. Yakın zamanda kaybettiğimiz çok çok önemli, çok çok değerli kişiler olsun, eskilerden o çok sevdiğimiz sesler, yüzler olsun. Unutmayalım, unutturmayalım. En çok da Barış Manço ve Kemal Sunal'ı tanımak isterdim.

13 Mayıs 2013 Pazartesi

okul üzerine bikaç şey

yine tatsızım yine. yine küçük harflerle yazacağım yine. yarın yine okula gideceğim yine. bi bitmedi şu okul amk. o kadar sıkıldım o kadar nefret ediyorum ki okuldan anlatamam. sınıfımdan, öğretmenlerimden, okuldaki tiplerden. istisnalar olmuyor değil, zaten o istisnalar yüzünden hala aynı okuldayım. bir de ne bileyim lise hayatımın ortasında okul değiştirmek de olmuyor, alışmak zor gelir diye düşünüyorum. düzen kurmuşum sonuçta bi darbeyle yıkamam. ama okul o kadar boktan bi yer ki. bu yıl çok kere doktora gittim abi hepsinde de stresle alakalı bi şey çıktı. en son bugün gittim ve ülser dedi doktor. senin yaşında stresten oluyor dedi, okulu bu kadar takma dedi. bekara karı boşamak kolay tabii. ders açısından o kadar da strese girmiyorum ama okul başlı başına deli stresli bi mekan. sağlığımı bozuyor ona yanıyorum. geçen yıl iyiydi vardı yine bikaç mal ama sınıf arkadaşları baya iyiydi. bikaç tanesiyle hala görüşüyor bikaçıyla da görüşmeye çalışıyoruz. öyle özlüyorum ki geçen yılı. ben daha bi kendim gibiydim sanki. bu yıl ise dil sınıfında olmadığımız anlardan iğreniyorum. o aşağıya indiğimiz anlarda ayaklarım geri geri gidiyor hep. sınıfımdan o kadar nefret ediyorum ki anlatamam. ortak derslerimizin hepsinde kötüyüm nerdeyse. sırf o birleşme olayı yüzünden okula gitmek istemiyorum. 10 yıllık öğrenim hayatım boyunca yapmadığım devamsızlığı yaptım bu yıl. dedim ya bikaç kafa arkadaşım olmasa iyice ayağımı çekicem okuldan. dil sınıfında da sevmediğim olaylar oluyor tabii.biz aslında birbirimize hem benziyoruz hem de çok farklıyız. ama hep bi ortak nokta bulmayı, birbirimizi sevmeyi (genel konuşuyorum) bi şekilde başarıyoruz. eğleniyoruz, tartışıyoruz, konuşuyoruz, bağırıyoruz, oyun oynuyoruz, muhabbetin ve eğlencenin dibine vuruyoruz, yemek yiyoruz. okulu benim için katlanılabilir kılan iki şeyden biri dil sınıfı. diğeri de yakın arkadaşlarım zaten. onlarla da sürekli gitgeller yaşıyoruz. herkesin hayatı stresli, herkes gergin. ama dedim ya okula giderken eskisi gibi mutlu olmuyorum, heyecanlanmıyorum, ayaklarım geri geri gidiyor hep. okulda da bi çok kişinin de fark ettiği gibi durgunum, duygusuzum, mutsuzum. evet bunların ben de farkındayım ve evet eski eftali ben de arıyorum, özlüyorum. ama bu şartlarda okul pek de mutlu olunabilecek bi yer değil. olgunlaşmak olarak algılansa da soğumak bu ne yazık ki. okuldan soğudum okumaktan da soğumak istemiyorum. ben hep okulu seven hatta bi tek okulda mutlu olduğunu düşünen ve hatta okulu sevmeyenleri bi türlü anlayamayan biriydim lise 2 beni de herkes gibi yaptı. okulda yasak olan şeyleri yaptığımda kendimi en azından biraz heyecan bulmuş gibi hissediyorum. ya da ne bileyim serbest kıyafet uygulamasını destekliyorum çünkü en azından giyimimle kendim olabiliyorum. öğretmenlerim, okul yöneticileri hatta kantin görevlileri bile, hepsinden nefret ediyorum. önceden sevdiğim insanların yüzünü görmek istemiyorum. en çok da yanlış anlaşılmak yaralıyor insanı, ya da anlaşılmamak. okul kötü bi yer. okula gitmek istemiyorum. okul içimdeki yaşama sevincimi öldürüyor. umarım bu durum sadece ergenliktir ve hemen geçer. çünkü önümde daha 2 yıl 1 ay var. aynı lise, aynı öğretmenler, aynı yönetim kadrosu. ve ne yazık ki aynı popülasyon. okulda ben ben değilim. bazı özel anlar ve özel yerler dışında. yarın okula gitmeyi o kadar istemiyorum ki ama aileme sunacak bi bahanem de yok artık. devamsızlık da az buz bi şey değil. ileride yapacağım devamsızlıkları düşünüp okula gitmeye çalışıyorum. galiba ben okula sırf devamsızlık olayı yüzünden gidiyorum. zorla. 3-4 sene önceki eftal bunları okusa aynı kişinin yazdığına inanmazdı. heyhat. okul bi bitse. yaz gelse. okul tekrar açılana kadar sadece uyusam. lise daha bitmedi belki de ama hiç de iyi gitmiyo. derslerim bile kötüledi. silkinip kendime gelmem lazım ama o gücüm yok. artık beni iten bi güç yok antalabiliyo muyum? o yaşama heyecanı kalmadı. okul beni sildi süpürdü. artık ben de mekanik bi koyun oldum. gerçekler acıktırıyor insanı. eyvallah.

Yağmır

Dışarıda delice yağmur yağıyor.
Her yer sırılsıklam, soğuk, ürpertici bir soğuk.
Yağmurun sesini dinliyorum ses çıkarmadan.
Sessizlik koyu karanlığına hapsediyor beni.
Bir de o her şeyi kaplayan sensizlik.
Üşüyorum, ürperiyor tüylerim ama içim sıcak.
Hayalimdeki sen öyle sıkı sarmışsın ki,
Üşümeye izni yok hiçbir hücremin.
Taşkın bir sevgiyle çevreleniyor her yanım
Ve buğulu gözlerimde hayat buluyor o sonsuz hayalin.

Hayat kilitli kapılar ardında aç susuz ve sevgisiz kalmak gibi sensiz olunca.
Nefes yetmezliği gibi, yüksek tansiyon gibi, kimsesiz pansiyonun kırık dökük kapısı gibi.

Mutluluk, ter kokan koltuk altlarının elinden çıkan birkaç parça eskimiş, eprimiş broşürde saklı.
Şöyle yazıyor kitabın son sayfasında;
"Bırakın, açın camları özgürce uçsun liberalizmin kanatlanan kuşları."
Beni anlatan her cümle mantıksız.
Seni anlattığım her cümle katıksız hüznün karanlığında boğulmuş kelimelerden kurduğum salıncaklar gibi.
İntiharın kıskandırıcı özentiliğinde,
kaçışın o son çınlayan nağmelerinde buluşalım.
Zamanın suskun aymazlığında
vakit gece yarısını yalnızlık geçe.
Ve martılara simit yerine aşkımızı atalım,
Ne de olsa ondan başka hiçbir şey kalmadı artık elimizde.

12 Mayıs 2013 Pazar

Anaaam Anaaam

 Mayıs ayının ikinci pazarı. Anneler günün kutlu olsun annecan!
Anneler günü için biz evlatların hep bi planı vardır. Benim de vardı. Sabah erkenden kalkacak annem için kahvaltı hazırlayacak, hatta kek ya da börek yapacaktım. -tım diyorum çünkü yapamadım. Uyuyakalmışım. Uyandığımda annem ve babam çoktan uyanmıştı. Yarı uyur yarı uyanık bi halde annemin yanına gittim ve sarıldım. Annem beni öptü ve ben dedim ki ; "Doğum günün kutlu olsun anne." Abi uyuyordum! Tabii annemin doğum günü değil bugün. Sonradan düzelttim ama bu gafımı. Anneler gününü kutladım, süt içtim tekrar yattım, uyudum. Böylece kahvaltı güme gitti. Sonra teyzem ve gelini için hediye almaya gittik annemle. Eğer anneler gününde teyzemlere gitmezsem beni öldürür. Gerçekten. Neyse, çok kalabalıktı ve ben zaten çok geç kalmıştım. Annemi hediyelerle baş başa bıraktım ve koşarak çıktım avmden. Duraktan 2 buket karanfil aldım otobüse bindim. Kollarım koptu, çiçek der geçeriz meğer ne kadar ağırmış. Otobüste bi çocuk desem çocuk değil abi desem dilim varmıyor, bi genç insan vardı ki tanrım fur beni!! Önce elleri dikkatimi çekti. Erkeklerin ellerine hastayım zaten, bununki de baya iyiydi. Sonra yandan gördüm ve ciddi tatlı bi şeydi. Giyimini inceledim, siyah-yeşil-gri kareli gömlek tabii ki uzun kollu ve lacivert şort o çok beğendiklerimden ve new balance, hastası oldum. Mesajlaşıyordu, belki ismini öğrenirim diye diktim okudum ama öğrenemedim. Ekonomiden muafmış ama onu öğrendim. Sonra telefonla konuşmaya başladı, tanrım sesi! Nasıl seksi nasıl güzel. Önce ellerine sonra sesine vuruldum :D Konuşmasını da dinledim tabii, quizleri hep 100müş, afferim ona akıllı çocuk işte. Bi tek ingilizce sorunmuş, geçen sınavı kötü geçmiş, serkan 90 almış o sınavdan (serkan kimse artık) ingilizceyi verebilirse süper olurmuş, dün akşam internetten notlarına bakmış alt alta 100ler çok güzel görünmüş gözüne, ama son sınav açıklanmamış demek ki daha geç bi saatte açıklanacakmış, eve gidince bakarmış, çok mesaj geliyormuş bu yüzden yazmak uzun gelmiş aramış, Edirne'den eniştesiyle "yiğen"i gelmiş, akşam 8 gibi maçı izlemeye gideceklermiş. Baya dinlemiş, ezberlemişim yalnız. Derslerde de aynı başarıyı bekliyorum kendimden. Neyse efenim, ben napsam da bi yüzünü görsem diye tepinirken aklıma cinsel bi fikir geldi. Böyle deyince de garip oldu ama cin gibi anlamında cinsel. Çok basitti aslında, saati soracaktım. Kolumda saat yoktu, kollarımda buketlerle telefona da bakamazdım. Yani ortam müsaitti. Pardon dedim, duymadı, tekrar pardon dedim baktı (OHA ABİ OLDUM) saate bakabilir misiniz lütfen? dedim. Nasıl? Çok kibarım. O da telefondan baktı, dörde çeyrek var dedi. Abi gözleri ela, burnu hafif büyük hafif kemerli (favorim) dudakları hafif dolgun, ağzı hafif büyükçe, gözler öldürdü beni zaten. Biraz odundu ama olsun. Çok tatlıydı ya. Teşekkür ederim dedim, gülümsedi, gülümsedim. İştee buu biziiim hikayemiiiiiiz, öyleee saaaf öyleee temiiiiz. Bu kadar. Sonra ben indim. O devam etti. Yolda da hayal kurdum böyle, ben Ankara'ya giderken aynı otobüste olalım, neden Ankara ben de bilmiyorum. O Edirne'ye gidiyor olsun. Böyle ben tekte o çiftte ama yan yana oturalım. Muhabbet edelim falan. Acaba Ankara ve Edirne'yi aynı güzergahta yapan otobüs firması var mıdır? Olsun lütfen. He bi de beni onun Edirne'ye gittiği otobüsle Ankara'ya yollayın. Koltuklar da yan yana olsun. Olmadı Antalya'da yine karşılaşalım. Bulun bana onu! Elleri baya iyiydi be. Sesi de.
Bu pek de anneler günü temalı bi yazı olmadı ama. Olsun.
Bütün annelerin anneler günü kutlu olsun! Öyle ya da böyle annesini kaybeden arkadaşlar içinse tanrı mutluluk versin. Ama annelerimiz her koşulda bizimle. Onlar her şeyin en iyisini en iyi şekilde hak ediyorlar. En çok da benim annem. Gerçi o beni doğurarak her şeye sahip olmuş ama neyse. Dürüst olun, kim benim gibi kızı olsun istemez ki? Eheehheheehe.
Muhabbetle!

11 Mayıs 2013 Cumartesi

ruh halim : tatsız

şansımı sikeyim ya. o kadar şanssız ve saçma salak bi gün ki bugün. deli kötü. küçük harflerle yazıcam. protesto ediyorum bugünü. aslında tecrübelerime dayanarak bugünün böyle boktan olacağını biliyodum. bi kere çok heyecanlanmıştım bugün için. konser var arkadaşlar falan takılmaca diye. dün daha bi iyiydi hava ben de bugün için şort giyeyim dedim. sabah bi uyandım hava bok gibi. kapalı. soğuk. iğrenç. napıcam napıcam diye takılırken şort giydim yine de. aslıyla buluştuk. buraya yeni açılan bi avmye gittik. aradığım bi çok şeyi bulamadım, bulduklarım da ya büyüktü ya da küçük. sıradan. arada yağmur yağdı,, götüm dondu falan. ama yine de biraz eğlendik, tamam baya eğlendik. sonra eve gelip üzerimi değiştirip konser mekanına gittim. 1 saat civarı bizim kızları bekledik aslıyla. yağmur da başladı. kızlar geldi derken konser iptal edildi. moral falan kalmadı haliyle ben de. sonra migrosa gittik grupça. oradan da eve. arada ben düştüm falan. burnum da iltihaplandı, çıkardım piercingi delik kapanırsa sıçtım. bugüne dair hayal ettiğim, umduğum, beklediğim, heyecanlandığım hiçbi şey olmadı. boktan. iyi hissetmiyorum işte. tek güzellik domates + biber + patlıcan tişörtüm. BARIŞ MANÇO. SAYGILAR. SEVGİLER. moral sıfır bende yani. eğlenmek istiyorum, ekşınsızlıktan ölücem. dikkat edin benim bu hallerim hiç de iyi değildir. küçücük bi hareketlenme için çok büyük şeyler yapabilirim. korkun benden. hadi eyvallah

9 Mayıs 2013 Perşembe

Psikoloji Dersi Şiirleri

1-Seni sevmek kör bir bıçağın ucunda ölmeyi beklemekti.
Azraile kafa tutar gibi, Tanrıyla bahis oynar gibi.
Küçük bir çocuğun elinden sahip olduğu tek oyuncağını almaktı seni sevmek.
Korkudan büyüyen gözbebeklerinde kaybolmak, gözyaşlarında soluksuz boğulmak.
Bir kazığın ucunda korkusuz kanamak gibi.
Seni sevmek labirentte pusulasız kaybolmaktı.
Seni sevmek yağmurda şemsiyesiz çılgınca koşmaktı.
Seni sevmek seninle kavgaya tutuşmaktı.
Seni sevemedim. Özür dilerim.


2-Gözlerin birer dipsiz kuyu
Ve ben o kuyuya hapsolmuşum.
İpsiz, sapsız, ahlaksız gecenin hüzünlü karanlığında
Senin cumhuriyetinde kimliksiz kaybolmuşum.

Kapılar açılırken ardı ardına, teker teker
Ben sabah erkenden kelimelerle bir şehir kurmuşum.
Mahiyetsiz manevi değerler kaplamış her yanımı
Senin sularının eşsiz zevkine gark olmuşum.

Ders psikolojiydi ve ben sıkıntıdan patlamak üzereydim. Derse geç girmeme rağmen yine de asırlar kadar vakit vardı zilin çalmasına. Dayanamadım, yapamadım açtım defterimi. Biraz karaladım, biraz düşündüm derken bu üstteki arkadaşlar çıktı ortaya. Nasıl bir psikolojiye girmişsem artık psikoloji dersinde.... Bu aralar şiir yazmayı deniyorum, şiir yazmaya çalışıyorum, kendimi geliştirmeye uğraşıyorum. Kelime dağarcığıma sonsuz katkıda bulunmaya çalışıyorum. Belki de içimde gizli kalmış bir şair vardır. Kim bilir?
Yazdığım her şiiri ki şiir denemesi demek daha doğru olur, buradan paylaşacağım. Meraklısına.
Muhabbetle!

8 Mayıs 2013 Çarşamba


Seni sevmek suya yazı yazmak gibi.
Durgun, berrak suyu bulandırma pahasına da olsa.
Tapar gibi seni sevmek.

Seni sevmek karanlıkta dans etmek gibi.
Işıksız, müziksiz bir ortamda delicesine.
Coşar gibi seni sevmek.

Dalından kopan yeşil bir yaprak hüznünde
Sana ait olan her an.
Ölüme kafa tutmak gibi adeta,
Rüzgara karşı koşar gibi seni sevmek.

Dalgalara yelken açmak gibi kaptan olmadan.
Ben seni sevmek dedikçe ayrı bir ses çıkıyor her kafadan!
Ama seni sevmek yorgun kumlarda,
Ve bir yaz gecesi rıhtımda,
kayan yıldızlar altında…

Seni sevmek dünyadan umut istemek gibi.
İnsanlardan hoşgörü, tanrıdan merhamet dilenmek
Ateist birinden “Allah razı olsun.” demesini beklemek gibi.

Seni sevmek küçük bir çocuğun kalabalıkta kaybolması gibi.
Korkudan gözbebekleri büyüyen gözlerinde biriken yaşlar gibi seni sevmek.
Kanar gibi, hiç durmadan, seni sevmek.
Nereye sakladın yarınlarımı bulamıyorum!
“Seni sevmek amma büyükmüş!”
Seni sevmenin labirentinde kayboluyorum.

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Bi takım notlar listeler falan

Selam, merhaba!
Yine epeyce bi aradan sonra döndüm yarimlerim! Bilgisayarımda teknik açıdan arızalar oluştuydu ama halloldu işte ve yine buradayım. Bu süre içinde okula gittim, evde takıldım, uyudum, uyandım, yürüdüm vs vs insani eylemlerde bulundum yani. Okul, ev, hayat her şey aynı her şey bilindiği gibi her şey sıradan. Aslında yazacak bir şeyim de yokmuş, şuan fark ettim. Neyse zaten bundan sonra hep beraberiz, yani umarım. Selamlar bizden size efenim.
Muhabbetle!

Not : Bu ayki kitap listemizi de vereyim de benim gibi her daim okuyacak kitap arayanlara yardımcı olsun.
1- Benim Adım Kırmızı - Orhan Pamuk
2- Limonlu Pastanın Sıradışı Hüznü - Aimee Bender
3- Sevgili Arsız Ölüm - Latife Tekin
4- Sessiz Ev - Orhan Pamuk
5- Masumiyet Müzesi - Orhan Pamuk
6- Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer - Laurent Gounelle
7- Erken Kaybedenler - Emrah Serbes
8- Kurgudan da Garip - Chuck Palahniuk
9- Ölüm Pornosu - Chuck Palahniuk
10- Murat Menteş - Ruhi Mücerret
11- Resimli Adam - Ray Bradbury
12- Saf - İsmail Güzelsoy

Şimdi ben diyorum ki böyle her ay kitap listesi verişsek, ben yeni gördüğüm ya da okuduğum kitapları yazsam, sizler de bana ulaşıp tavsiyeler de bulunsanız, alsak versek ekonomiye can versek nasıl olur? Okuyalım arkadaşlar. Ben şu ara Sevgili Arsız Ölüm'ü okuyorum, 1 ve 2'yi de okudum bi ara onları da anlatırım siz de okursunuz. Daha liste uzun bende. Merak edilirse devamını da yazarım. Bundan sonra her ay takılalım bu tarz. Üstten seçin beğenin okuyun gençlik. Lav ya.
Eyvallah!