28 Şubat 2013 Perşembe

Oooo tipi tipi

 Bugün hava çok soğuk. Tabii soğuk olur abi balkanlar soğuk hava dalgalarını full bize ışınlıyo, kendileri orda çakma Hawaii oh. Bizim de burda götümüz donsun ne bileyim elimiz, ayağımız donsun, beynimiz donsun, ov ye beybi ne güzel donsun. Yine uyandım yalnız, yine okul yine dersler. Kaç yıllık öğrenciyim hala alışamadım şu erken kalkma olayına. Bi kere şu ders saatlerini en az 9'a koymalılar. Çünkü insan dediğin 9'dan sonra anca uyanıyor saat 9'dan önce söylenen, yapılan, öğrenilen her şey piyuu. Unutulduulaaaar. Bugün perşembe, ne güzelsin perşembe. Ama cuma kadar güzel olamıyorsun perşembe. Hele cumartesi denilince akan sular durur. Keşke akan sular gibi cumartesi günü de zaman dursa. Öyle güzel bi gün ki ne ders çalış derdi, ne erken kalk derdi. İstediğin kadar yat, gez, toz hayat sana güzel. Bazen sırf cumartesinin değerini anlamamız için diğer günleri de koymuşlar diye düşünüyorum. Bu arada yalan söyledim. Bugün hava hiç de soğuk değildi. Balkanlar da bizimle gayet iyi anlaşıyor. 19 derece falandı hava. Günlük güneşlik. Benim de ne elim ayağım ne de götüm dondu. Sabah biraz serindi ama biz ne soğuklar gördük be, hey yavrum hey! Geçen yıl hatırlıyorum da -yine yalan hatırlamıyom günlüğümde gördüm- mart başında götüm donuyomuş. Mart başında mont giyerdim. Şimdi hırkayla çıkıyorum, birazcıcık üşüyorum ama olsun. O da servis gelene kadar sonra geçiyo. Havalar hiç soğumasın, hemen ısınsın. Tamam mı Miko? Böyle çok sıcak da olmasın pişmeyelim ama çok soğuk da olmasın donmayalım. Hatta tam şort tişörtlük havada sayaçlar dursun, bütün yıl böyle geçsin. Kışın güneş enerjisiyle çalıştığıma inanıyorum. Havalar kapalıyken embesil gibi olmamın başka bi açıklaması yok çünkü. Yazın da eğer çok sıcak olursa rehavet kankim geliyo ama yine de güneş iyidir yav, kemiklere iyi gelir. Yaşasın D vitamini. Bi de böyle güzel havalarda insanları içeri kapatıp ders anlatmıyolar mı, deliriyorum. Dışarıda, bahçede işlesek ya dersi. Böyle güneş götümüze götümüze vursun, iliklerimize kadar ısınalım. Bi de güzel havada teneffüse çıkmayan arkadaşlara sinir oluyorum. Gıcık oluyorum. Ölsünler onlar. Beni güneşin altında bırak öööööle mal gibi kalırım hiç de şikayet etmem valla. O derece seviyorum. Aslında son günlerde çok sıkılıyorum. Bunda Betül'ün über etkisi var. Arkadaşım artık takılmak istemiyosan bırak git ya, söyle ya da. Harbiden sıkıyo, kasıyo böyle haller. Adamın yanına gidiyorum siklemiyo bile, varlığımla yokluğum bir. Bi şey yapsam trip atıyo olucam, bi şey demiyorum. Ama yetti gari, bu ne be. Ya düzel normale dön ya da açık açık ben artık seninle takılmak istemiyorum Eftal de bitsin. Alla alla. Bu da sosyal mesaj içerikli oldu aman neyse.
 Sözün özü, havalar açılsın açılsın açılsıııın, herkes pozitif olsuuun olsuuun olsuuuun.

Ben kimim?

 Aaaa, anası bak konuşan bi at!
 -Eşek?!
 +Artık aygır oldum bebek!
Ben kimim ya? Çok alakalı oldu dimi, ehehehe. Bugün AğLe gençlik olarak toplaştık AKM'ye gittik. Seminere. Orada bi teyze çıktı baya iyi konuştu. Güldürdü, alkışlattı, eğlendirdi ve de öğretti. Ama baya baya düşündürdü. Yarım saat civarı konuştu ama ben şu soruya takıldım, "Sen kimsin?" yani "Ben kimim?" Zuhahaha bu mu ya, Eftalim işte diyemiyorum çünkü bana ismimi sormadı, öğrenciyim de diyemiyorum çünkü ne işle uğraştığımı da sormadı. Bak mesela Okan Üniversitesinden bir profesör yine aynı soruda düşünmüş tanışmış. Abi bi düşün, adam profesör bissürü bissürü unvanı var. Bütün etiketlerini atmış ve sonunda "Aleyna'nın babasıyım." demiş. O kadar unvanı var ve kendini böyle tanımlıyo. Yani bu öyle basit bi soru değil. Özünde baya bi derin. Peki ben kimim? Etiketlerden arındırmam çok kolay çünkü bi etiketim yok ehehehehe. Ürün müyüm ben, ambalajım mı var benim ehehhehehehehe. Şimdi düşünüyorum da, bu adamın mantığından yola çıkarsak bi oluşumun mimarı olarak görmüş kendini. Çocuğu da oluşum olarak gören tek şahsiyet benim tabii. Neyse, oluşum olarak düşünürsek ben de blogta yazarak fikirlerimi somutlaştırıyorum. Yani bir oluşumun mimarıyım o zaman ben bir bloggerım. Ama bu da ne işle uğraştığım olayına giriyor. Kafa karıştırıcı değil mi? Bir deneyelim bakalım.
 Ben 16 yaş civarında, annemden doğma babamdan olma, ağabeyimin kızkardeşi, A.Lisesi 10. sınıf Dil öğrencisiyim. Aslı'nın en yakın arkadaşıyım. Bloggerım. Okumayı ve yazmayı çok seviyorum. Professional student. Can Bonomo hayranıyım. Falan filan. Bak işte bunların hepsi sıfat, etiket. Ben kimim tam bilmiyorum ama bi şeyden eminim o da benim adım Eftal kardo.

27 Şubat 2013 Çarşamba

Teması Arkadaşlarım

Anlatmak istediğim bir şey var ama bir türlü anlatamıyorum yahu. Böyle her şey kafamın içinde mix olmuş, aklıma gelen her şeyi unutup duruyorum falan. Bin türlü tilki halay çekiyor şuan beynimde. Halay başı da olamamışım, bi dalgaya kaptırmışım dalga geçiyorum. Hadi analiz yapalım. Bak bunun amaçlı bir yazı olmasını emin ol ben de çok isterdim ama bu da öylesine temasız bir şey olacak. Hani, demedi deme.
Yedikeresekiz geldi bak aklıma. İlk blogum. Ay çok severdim onu. Orada daha bir farklıydım, acemi değil daha relaxtım sanki. Yok be burada daha relaxım. O ara kimse okumuyordu beni, bilmiyordu. Sanki şimdi çok şey değişti, aslında evet değişti, 1000 küsur görüntülenme olmuş benim bu boktan blogumda. Bunları benim saçma sapan yazılarımı okuyan sevgili okuyucularıma borçluyum tabii ki. Tabii okuyan varsa, pihihihihihi. Tamam canım, tamam. Ne diyordum, yedikeresekiz. O ara Gökay'dan hoşlanıyordum, böyle kendi kendime takılıyordum, nasıl olsa kimse okumuyor diye mutlu mesut. Okunmaktan daha çok mutluyum, aman ha üstüne alınma kanka, sen aynen devam. İşte gün içinde yaşadıklarımı anlatıyordum, bunalımlara girip girip çıkıyordum. O öyle bir acemilik eseriydi ama ilk göz bebeğim işte. Sonra olaylar olaylar ben bıraktım orayı buraya geçtim. Bi dönem kapatamamıştım ama kapattım. Sanki üzerimden bir yük kalktı. Bir rahatladım, bir bi şey bi haller oldu bana ayol. Şimdi baktım da bu 64. yazım. Yememişim içmemişim yazmışım. Ehehehehehe. Ben çok seviyorum yazmayı ya. Hani demişim ya, konuşamadığım için yazıyorum diye. Gülme, bu ciddi ciddi öyle. Ben öyle asosyal bi tip değilim a canım. Evde yalnızım, kendi kendime konuşmak yerine yazayım diyorum olay bu. Zaten hep evde yazıyorum. Bir de böyle blogta yazınca kendimi önemli bi bokmuşum gibi hissediyorum. Hele güzel tepkiler, yorumlar alırsam değme keyfime. Nasıl mutlu oluyorum nasıl mutlu oluyorum. Sen bakma benim böyle atıp tuttuğuma. Ben ciddi ciddi aşırı sevecen bir insanım ne yazık ki. Kavga ettiklerimle bile bi süre sonra yakınlaşabiliyorum, kanka olayına girebiliyorum. Tabii bunlar yanlış da anlaşılabiliyor ama olsun. Beni bilen bilir bebeeeeem. Önyargı çok bokum bişi. Önyargıyla yaklaştığım bi çok kişiyi çok seviyorum şimdi. Örneğin, Pelinsu. Nedense sene başında çok gıcık oluyodum ama şimdi baya baya seviyorum kızı, piyuuuu. Arkadaşlarımdan bahsedeyim ya. Hiç bahsetmiyorum ama onlar benim hayatımın %75'i. Şimdi Aslı'yı anlatsam bu yazı uzadıkça uzar. O benim en birinci kankim. En eski dostum, kankam, karşim, ikizim, öküzcanım. 5 yıl falan oldu işte. Aslıcan benim en ama en çok sevdiğim kankim, kızlar pardon ama bunu zaten siz de biliyonuz. Ehehehe, selam kenks. Sonraa, bi düşünelim bakalım. Okuldan gidelim. Betül ve Mel tabii ki. Okuldan en yakın kankilerim. Melle zaten 7. sınıftan beri tanışıyoruz, aynı sınıftaydık ilkokulda. Şimdi serviste de beraberiz. İster istemez yakınız yani ehehehehe. Betülle de 9. sınıfta tanıştık. Sonlarına doğru yakınlaştık, kanki olduk. Şimdi biraz garip aramız, ben çözemiyorem. Anlamıyorem artık. Bazen iyi oluyo bazen görmüyo bazen hiç konuşmadığımız zamanlar oluyo bazen yanımıza gelmiyo biz gidince ilgilenmiyo falan filan. Bi garip bişi Betül de ya. Çok alıngan bişi. Espri yapıyom ona bile alınıyo abi. Amaaan üf. Mel bu açıdan daha bi normal bak. Bi de yanımda sakız çiğnemesine deli oluyorum, o an onu yatırıp 365 yerinden pıçahlayıp üstüne kezzap döküp sünnet kıyafeti giydirip uçurumdan yuvarlayasım geliyo, ama kendi kendimi kemirmekle yetiniyorum işte. SAKIZDAN NEFRET EDİYORUM. YANIMDA SAKIZ ÇİĞNENMESİNDEN DE. Ecem, Ceren, İdil, Beril, Kübra, Tutku da diğer part arkadaşlarım. Kankardaşlarım. Onlarla da çok eğleniyorum yea. Onları da seviyorum. Onlar da beni seviyolar sanırım her türlü mallığıma rağmen. Bazen o kadar sıkılıyorum ki daha pis mala bağlıyorum böyle. Tek başıma gidiyorum bi yerlere. Ya da kantine gidiyorum. Ya da boş boş duruyorum öyle konuşmuyorum tribe girmiş gibi. Bunlar hep sıkıntıdan. Ben zaten bunları da sıkıntıdan yazıyorum ayol. Neyse gidip yarın ne giyeceğimi ayarlıyım. Hoççakal.

Ben var ya ben

 Hello again. Şuan burada, orada, şuradayım. Aslında ben her yerdeyim. Sana aldığın bir nefes kadar yakınım. Hatta sana kendi nefesinden daha yakınım. Göz bebeğindeyim, baktığın her yerdeyim. Parmak uçlarındayım, dokunduğun her yerdeyim. Dilindeki o küçük tat alma şeylerindeyim, tattığın her şeydeyim. Olum sen bensin, ben sendeyim. Kafanın içindeki o gülümseyen resmindeyim. Dönülmez akşamın ufkundayım. Orada burada şurada, şu yaşlı amcanın bastonundayım. Beni her yerde bulabilirsin çünkü ben havadaki oksijen moleküllerindeyim. Kendine bile itiraf edemesen bile ben buradayım işte. Yanındayım. Arkanda, önünde, sağında, solunda, çepeçevrendeyim. İster kov, ister çağır ben hep sendeyim. Demek isterdim birine. Bak burada demiş oldum, afferin bana.

Cinselmesellik

 Aşk cinsellik midir? Yok bu ağır oldu, demek istediğim bi ilişkinin içinde illa bi cinsellik olmalı mıdır? Biriyle güzel bir birlikteliğin varsa ve ona aşıksan yani gerçek anlamda aşıksan cinsel bir birliktelik yaşamak zorunda mısın? Tensel bi şey olmalı mı illa?
 Şimdi diyeceksin, nereden çıktı bu konu. Bugün sınıfta konuşuyorduk da oradan. İbretlik tespitler yaptık ama söylemeyeyim şimdi. Meraklandırdım dimi ehehehehe. Neyse ya, konu bu değil. Diyelim ki bir kızsın, olduğundan değil ama diyelim işte ehehehehe. Bir çocuktan çok hoşlanıyorsun, sürekli onu düşünüyorsun, sürekli ona bakıyorsun falan filan. Ona aşık olmuş da olabilirsin. Ama ondan hoşlandığından emin olmanın yolu onu "o şekil" hayal etmenden mi geçiyor? "O şekil" derken o aklına ilk gelen şekilden bahsediyorum. Anneme söz verdim küfür ve küfür içerikli cümleler kurmayacağım diye. Zor geliyor tabii. Böyle de saçma oldu sansürlü yazınca ama anladın sen benim zekasını güveler yemiş okuyucum. Konunun özüne dönersek, aşkta cinsellik olmalı mı? Diyelim ki heteroseksüel bir kızsın, illa bir erkeği çıplak düşünmek ne bileyim aşık olduğun kişiyi ya da herhangi birini cinsel bir birliktelik anında düşünmek zorunda mısın? Zorunluluk demeyelim de. Anladın sen ya, güveniyorum ben sana. Böyle küfür etmeden konuşmak, yazmak falan çok zor geliyor bana. Bak yine kafiye yaptım. Ya da heteroseksüel bir erkeksin, bir kızı "o olay" anında düşünüyorsun, doğal tabii. Aşk zaten apayrı bi olay içine cinsellik de girince benim iyice kafam karıştı kardolar. Hala 2013'ün en top sap modellerindenim, yanlış anlaşılmasın. Sadece konusu geldiği için, kafam karıştığı için yazıyorum. Hayır niye açıklıyorsam. Öf yine sapıttım. Dur toparlıycam.
 Aşkta bir süre sonra bir cinsellik beklentisi oluşuyor sanırım, gözlemlerime dayanarak söylüyorum ki. Kız erkek ilişkilerinde bu şekil olaylar yaşanıyor. Kız kız ya da erkek erkek de olabilir tabii. Bir çok farklı kombinasyon yapılabilir. Aşk cinsellik değil. Ama aşkta cinsellik gereklidir. Bu mu yani?
 Öf baya saçmaladım, okuma bence sen bunu. Kafam ne derece karışık bir türlü toparlayamamamdan anlayabilirsin. Olum bir an önce aşık olayım da bu kafa karışıklığım bi gitsin yeaaah. Bak daha beter saçmaladım şimdi. Oku oku. Bunun devamında hepimiz soyunuyoz sooooonraaaa, pardon anne. Biiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiip. Okey, uzatmadan. Aşk ne ya? Cinsellik bokum gibi bişi. Saf aşk daha güzel böyle ayh elimi tuttu, ayh yanağımdan öptü, ayh bana gülümsedi falan. Daha tatlı, daha sempatik. Ya da ben aseksüelim. Bilemedim şimdi, hadi bitirdim burda. İyi saçmaladım ama ha.

26 Şubat 2013 Salı

Kadınlık Zor

 Bol ekşınlı bir gece geçirdim sevgili okuyucum. Alabildiğine bağırış, çağırış, gürültü, çığlık ne ararsan vardı. Baştan anlatayım. Şimdi ben gayet normal bir şekilde Beni Böyle Sev'i izledikten sonra 22.30 civarı odama yollandım. Tam yatağıma yattım ki feci çığlıklar gelmeye başladı. Önce kedi falan sandım ama bitmedi artarak devam etti. Deprem gibi. Ama o kadar kötü çığlık atıyor ki bi kadın dedim kesin birine bi şey oldu asansöre kolu bacağı sıkıştı. Yataktan çıktım annemler de toplaşmışlar dinliyorlar. Sonunda merakta benden aşağı kalır bir yanı olmayan anneciğim gitti çığlık atan, ağlayan kadının yanına. Ardından babam da tabii. Ben kaldım mı evde tek başıma. Ama nasıl korkuyorum var ya, sinir krizi bu. Annemlere de bir şey yapabilir kadın. Çocukları bağırıyor, ağlıyorlar onlar da. Ben hem korkuyorum hem de kapının önünde dikiliyorum. Ayağımda terlik bile yok direkt fırlamışım yataktan yani. Neyse ben evde öyle 1 saat falan yalnız yalnız kapının önünde dikildim. Korkuyorum. Kadın da hala çığlık atıyor, biraz sakinleştiğinde ölmek istiyorum diye ağlıyor, çocukları ağlıyor, kızı annecim sen ölürsen ben de ölürüm diye ağlıyor. Öyle yoğun öyle duygusal öyle korkutucu bir geceydi. Çocuklara çok üzüldüm ben. Daha küçücükler. Kızı daha okula bile gitmiyor, oğlu olsa olsa 2-3 yaşında. Ne biçim ağlıyorlar, apartman ayağa kalktı. Ambulans geldi, kadını sakinleştirmeye çalışıyorlar. Aklıma da türlü türlü şeyler geliyor. Ne bileyim kadın intihar etmek istiyor belki, kocası aldattı, annesi öldü falan. Hiçbir şey bilmiyorum, çok merak ediyorum ama yukarı yanlarına da çıkamıyorum. Öyle oturdum bekledim evde korka korka. Neyse sonra annemler geldi, sağlık ekipleri de kadını alıp dışarı çıkardılar. Ben de ayrıntıları annemden öğrendim böylece. Anlatıyorum.
 Şimdi efenim, bu kadının şerefsizin önde gideni bayrak sallayanı geberesice, taş olasıca, boyu devrilesice bir kocası var, olmaz olsun. Zavallı kadın bu kocası olacak adamı KENDİ YATAĞINDA BAŞKA BİR KADINLA BASMIŞ. Bir kadının karşılaşabileceği en kötü durum. Aldatılmak. Şerefsiz. Ama bu önceden olan bir olay. Adam kadının ayaklarına kapanmış, özür dilemiş köpek, kadın da ne yapsın çocukları için affetmiş adamı. Ama huylu huyundan vazgeçmiyor tabii, bu adam şimdi kendinden 15 yaş küçük 25 yaşında bir kadınla kaçmış, gitmiş. Orospu diyeceğim olmayacak. Zavallı kadın da kocasını aramış, beklemiş. Sonunda adam aramış telefonda boş ol boş ol boş ol demiş, beni telefonda boşadı diye ağlıyordu kadın. Sen nasıl şerefsiz bir insansın ki, kadını telefonda öyle sözde boşuyorsun be adam? Nasıl sinirlendim ama var ya. Şimdi sen bu olay yüzünden sinir krizi geçirdi sanıyorsundur okuyucu, ben de öyle sanmıştım ama meğer değilmiş. Bunlar ailecek kalıyorlardı yani kayınpeder kayınvalide de dahil. Kayınpederi ile kayınvalidesi de bu kadına kızmış, kendi o çok mükemmel oğulları kaçınca sen nasıl kadınsın kocanı elinde tutamadın diye. Senin yüzünden gitti demişler. Ve kadını evlerinden kovmuşlar. 2 çocuklu herhangi bir geliri olmadan kadını evlerinden kovmuşlar. Al işte bu vicdansızlık değil de nedir? Yazık değil mi kadına? Senin o kanı bozuk oğlunun hiç mi suçu yok? Neymiş kadın çocuklarıyla çok ilgileniyormuş, suça bak. Gecenin bi yarısı 2 çocukla genç bi kadını nasıl evden atarsın sen? Nasıl bir zihniyet bu. Haklı kadın sinir krizi geçirmekte. 10 yıl hizmet etmiş onlara kocası kaçıverince evden kovulmuş. Sağlık ekipleri ilgilendiler, ikna ettiler ve o kadın o eve geri döndü. Bende uyku muyku kalmadı tabii. Sabaha kadar da bağrışlar eksik olmadı zaten. O değil de bütün bina ayağa kalktı, annemlerden başka kimse gitmedi yardıma. Sabah da gelip bize soruyorlar dün ne oldu öyle çok merak ettik diye. O kadar merak ettiysen baksaydın, herkes kendi götünün derdinde. Şerefsizlik diz boyu. Öyle körü körüne de iyilik yapmamak gerek tabii.
 Böyle bi dünyada gel de geleceğe dair güzel hayaller kur.

Ağır Şizofreni İçerikli Röportaj

EA: Oooo selam, merhaba! Hoşgelmişsin kardo!
CB: Selam, merhaba!
EA: Eeee, anlat bakalım nassın iyisin inşallah?
CB: İyiyim valla seni sormalı, senden naber?
EA: Nolsun kanki ya iş güç okul mokul dersler falan takılıyoruz öyle. Asıl haberler sende, sen anlat biraz.
CB: Yok be kardeşim ne haberi, işte yaşayıp gidiyoruz.
EA: Olum olur mu hiç? Ünlü olan sen, yakışıklı yumurta gibi çocuk olan sen, bok gibi parası olan sen. Ee biz fakirlerin payına düşen ekşın da sendedir tabii. Hadi hadi nazlanma.
CB: Yok valla bende bi şey. Bildiğin gibi. İş, güç, şarkılar böyle şiirler komiklikler, eğlenceler, konserler falan takılıyoruz yani.
EA: Anlaşıldı senin pek konuşmaya niyetin yok, o zaman bi şarkı söyle de kulaklarımızın pası silinsin be oğlum.
CB: Hay hay.. http://www.youtube.com/watch?v=8xvWJKbz7N4
EA: Hey yavrum be! Ağzına sağlık, aldım ben mesajı gidiyorum. Hadi eyvallah!

25 Şubat 2013 Pazartesi

Sevgiler

Abi baksana şuna ne kadar tatlı yaaa aaaayyy yeriiiiim. Neyse nabersiniz? Beni sorsanız da sormasanız ben iyiyim kardolar. Yarın öğlene kadar uyuyacak olmamın mutluluğu içimde. Ehehehhee. Dün büyük gündü. Diyete başladım. Böyle deyince de çok estetik oluyor ama benim diyet tanımım bambaşka. Boğazımdan kestim yani. Dün akşama kadar sadece kakaolu süt ve çikolata ve çam fıstığı yedim ve aha dedim sanırım bu sefer başarıcam ama senin de tahmin edeceğin üzre öyle bi şey olmadı. Akşam oturdum kocaman bi tabak mantı yedim. O kadar saat sen kendini tut tam en yenmeyecek zaman hapır hupur götür mantıları. Yaaa. Bugün de okulda öğle arasının son 15 dakikasına kadar dayandım sonra piyuuu bi başladım ki durdurabilene aşk olsun. Canın çekecek amaan çeksin mısır yediiiim portakal suyu içtiiiim çikolata yediiiiim kakaolu süt içtiiiim. Sonra eve geldim 2 paket doritos yedim tabii ki yoğurtlu sos ile, aysti, kakaolu süt ve muzlu süt içtim. Yani klasik ağzım durmadı. Midem göbeğimden 5 kat daha büyük şuan. Böyle de aç bi insanım. Neyse yeaaa, bi ara vericem ben bu kiloları. Bu hafta böyle bi diyetimsi haftası olacak. Yalnız annem patates kızartıyo yarın hiçbişi yememeliyim, öf anne öf!

Hadi hep berabeer,
YAAAYLAALAAAR YAAAYLAALAAAAR!
Emret Komutanım Yeniden başlıyoooor. Çok severdim bakalım bunu da sevebilecek miyim?
Yalnız Can'ın posterini alabilmek için nasıl koşmuşsam bacaklarım ağrıdı yahu.


Aşık etmeyin beni, meşgulüm güzel bayan. 
Bir bodeganın mahzeninde, kanamakla meşgulüm.
Evvela söylemlerimde ezber bozmaya, 
Sonra da rüyalarımda sözler yazmaya düşkünüm. 
İnanın güzel bayan!
Bir de arıyla tanıştım, kendini Rambrandt sanan.
Öyle güzel gözükmeyin,
Bakamıyorum güzel bayan.
Kayıp bir dağın hayalidir oluşumuma dair en büyük kanıt. 
Sağlam bir tüy arayışı içerisinde mürekkepli ellerim
ve bulursam bir parça kağıt,  ne düşünüyorsam değersiz. 
İstediğimle şevişmeyi becerememekte özgürüm. 
Gerçi size şikayet etmem yersiz.
Barok bir rönesans tiyatrosuna gidiyor aklım,
Protagonisti önemsiz, hiç bir radyo oyunu sizi anlatmıyor.
Densiz bunlar!
Şiiri yok mu sandınız herkesten güzel diye.
Yersiz bu monologlar!
Öyle uzaktan çalmayın;
Duymuyorum güzel bayan.
Yapmayın diye diye
Pasifize oluyor, aktivist diyaloglar.
Siz beni arada bi’ yoklayın ama,
Meşgulüm güzel bayan.
Kavak ağaçlarının gölgelerinde keşfedilmemiş yer altı hikayeleri çözmekle, 
Cüretsiz aşkların üzerine bizim gibi öpüşen çöp adamlar çizmekle meşgulüm.
Patolojik yalanlarımın içine, gençken edindiğim kötü huylarımı katmakla,
tereciye tere satmakla meşgulüm!
Öyle hoş konuşmayın,
Aşık olacağım güzel bayan!
Canımı sıkan bu coğrafyaya küfür etmem için beni teşvik ediyor bazı fikirler.
Bu yüzden acınası çocuklukların eline geçmemeli bu tür hüzünlü şiirler.
Ah ki ne ah güzel bayan!
Siz o gece beni öyle sevdiniz,
Şimdi ellerim üşüyor ya…
Ya ben aşka düşüyorum, 
Ya da başka dönüyor dünya…
-Can Bonomo

23 Şubat 2013 Cumartesi

Bu başlık altında saçmalıyorum

TELO FERRORİTAAA DIPTIS DIPTIS DIPTIS ÇISTAK ÇISTAK ÇISTAK OBAAAAAAAAAA

AY BAK NASIL SIKILDIM NASIL SIKILDIM YİNE. HATTA GENE. FELAN.
KEŞKE BİRİLERİ BİTMEYEN KAKAOLU SÜT İCAT ETSE YEAAA.
GRAHAAAAAAM! HADİ YAT ARTIIIIIIIK! GECE GECE İCAT ÇIKARMA, GRAHAAAAAM!!!
ŞİİR YAZAYIM MI? YAZIYOM BAK.
HAYAT FELSEFEM VUR KAÇ
BENİM İDOLÜMDÜR SERDAR ORTAÇ
BİLMEM NEDİR FAUL OFFSİDE TAÇ
BANA HAYAT CORNER L KÖŞE TAKIMI
İNANMAZSAN GEL DE BAK!!!!

AY ALLAM YİNE ÇOK YETENEKLİYİM. İŞTE BÖYLE BÖYLE.
DAHA SICAAK DAHA SICAAAK DAHA DUMANLIIIIIII

2 GÜNDÜR BİTMEDİ ŞARJIM YA ÜF
BENİM KÜÇÜKLÜĞÜMDE YOKTU TÜFTÜF
ANNE EKMEK DEĞİL BU BİLDİĞİN KÜF
Bİ KAKAOLU SÜT OLSA İÇSEM HÜÜÜÜÜÜÜP

BANA ÇOK UZAAK BANA ÇOK UZAAAK
HAYATTAN BIKTIRDILAR TAKILMAKTAN
AYIIIP
SANA ÇOK UZUUN YOLLAR KISAA
HAYATTA HİÇ ÇEKMEDİİN GÜZEL OLMAKTAAAN

AYIIIIIIIIIIL ARTIIIIIK AYIIIIIIIIIIIIIIIIL

GEÇENLERDE BİR GÜN YİNE ÇOK SIKILMIŞTIM NAPIYIM NAPIYIM DİYE BÜTÜN EVİ GEZDİM DURDUM BÜTÜN GÜN SONRA GÜN BİTMİŞ YATTIM UYUDUM ABİ BU YANİ BUGÜN DE BÜTÜN GÜN ÖDEV YAPTIM DAHA 1 AY VAR NEDEN YAPTIM ONU DA BİLMİYOM AMA ÇOK UĞRAŞTIRDI ŞEREFSİZ 2 BİLGİSAYAR KULLANDIM LAN Bİ ÖDEV YAPABİLMEK İÇİN TABİİ 6,5 SAATİM DE GİTTİ UYANDIM PIRR DEDİM BEN BUGÜN EDB ÖDEVİMİ YAPAYIM YÜZÜMÜ YIKADIM ŞIIP GİTTİM ÖDEV YAPMAYA BAŞLADIM KAHVALTI BİLE YAPMADIM GERÇİ YAPAMAZDIM ÇÜNKÜ ÖĞLEN OLMUŞTU UYANDIĞIMDA ZATEN BEN DE CANIM HAMBURGER ÇEKİYO DIŞARI ÇIKIP YİYEMEM DİYE EVE SÖYLEDİM YEMEKSEPETİNDEN ARADILAR FALAN ÇOK HAVALIYDI SONRA YEDİM ÖYLE ACI SOS ÇOK ACIYDI GÖZLERİM DOLDU FALAN YERKEN AMA YEDİM ÇÜNKÜ MALIM O ARA İŞLER GÜÇLERİ İZLEDİM ÇOK SAÇMAYDI AMA TELEVİZYONDA HİÇ GÜZEL ŞEY YOK ARTIK CANIN REKLAMLARI DA ÇIKMIYO NEDENSE HİÇ DENK GELEMİYORUM ÇOK SAÇMA BÜTÜN GÜN NE MÜZİK DİNLEDİM NE TWEET ATTIM OTURDUM ÖDEV YAPTIM 100Ü HAK ETTİM HOCAA 100ÜMÜ VERECEN HOCAAA AY DAHA COĞRAFYA ÖDEVİ VAR YAAA ÖF BOK GİBİ BENİM COĞRAFYAM HİÇ ANLAMIYOM YAPAMIYOM HER Bİ DERSİM 5 FALAN COĞRAFYA 3 TARİH 4 BEN BU KAFAYLA İYİ Kİ TMCİ OLMAMIŞIM AFFERİM BANA HLL BÖYLE DARGIN BAKMA SEN PARLA YILDIZLAR SÖNSÜN ABİ GİDİP KİTAP OKUYCAM DA ÇOK SIKICI O KİTAP YA HERKES ÇOK AĞIR BU FALAN DİYO VALLA HEVESİM KAÇTI AMA BİTİRCEM İŞTE Bİ ARA OKURUM AMA OKUMAK İSTİYORUM AMA ANLAMIYORUM YA ADAM TÜRKÇE KİTAP YAZMIŞ İNGİLİZCE OLSA DAHA HIZLI OKURUM YEMİN EDİYORUM HA SENİ SEVMEK ÇOK GÜZEL NE DİYOM BEN YA ALLASEN ÖF ÖF ÖF

22 Şubat 2013 Cuma

Aşk Üzerine Birkaç Kelam

 Hadi biraz aşka bakış üzerine konuşalım. Daha doğrusu benim aşka bakışım üzerine ben konuşayım. Siz de okuyun sevgili işsiz okuyucularım. İşsizliği en iyi ben anlarım, aah aah. Monolog.
 Aşk. Çok ağır bi kelime, dimi? 3 harfli kısacık bir şey olduğuna bakmayın baya bi etki ediyor. Hani bacak kadar boyu var türlü türlü huyu var hesabı. Herkesin aşka dair bir tanımı, bir anısı ne bileyim bir düşüncesi vardır eminim. Ama burada benimkilerden bahsediyoruz. Ben henüz aşık olduğuma inanmıyorum. Çünkü tanıdığım ya da tanıştığım hiçbir erkek beni değiştiremedi. Dur burayı biraz daha açayım. Tabii bunun için bendeki aşk tanımını anlaman gerek okuyucu.
 Bak şimdi, ben yalnızlığına hayran bir insanım. Biliyorsun. Arkadaşlarımla takılmaya, onlarla eğlenmeye de bayılıyorum bunu da biliyorsun. Hayallerimden bahsedeyim. Onlar benim hayatımın vazgeçilmezleri. Belki de ilk kez yazıyorum bu kadar açıkça. Hayatımın %80'ini oluşturuyor hayallerim. Gece yatmadan önce ise hepimizin de bildiği gibi hayaller için en uygun zamanlar. Saatlerce. Onun dışında otobüs veya servis yolculukları, şöyle uzunca sürenlerden ve tabii ki sıkıcı dersler. Hayaller bizim gerçek hayattan kaçışımız bi nevi. Onlara ihtiyacımız var. Neyse. Kendimi bildim bileli hayal kurarım. Ve ister inan ister inanma kendimi çift halinde düşündüğüm hiçbir hayalimde  dikiş tutturamadım. Mutlu olamadım. Kendim olamadım. Rahat olamadım. Sıkıldım. Bunaldım. Acı çektim. Tamam abartıyorum. Ama düşün daha hayali beni bu kadar sıkıyorsa, gerçekte de bi bok olması beklenemez. Evren de bunu çok iyi biliyor.
 Hayallerimde bile aşk yaşamıyorsam sen benim nasıl bi odun olduğumu anlamışsındır büyük ihtimalle. Ben Platonikçiyim. Bu da Platonun eş cinsel aşkından geliyor ya, neyse. Odunluk bir yana, ben bağımsızlığına aşırı düşkün bi insanım. Biri üzerimde baskı kurmaya çalıştığında acayip sinirleniyorum. Ve beni ben olmaktan alıkoyan her şeyden nefret ediyorum. Hiçbir erkek benim bu düşüncelerimi değiştiremedi. Yani ben bi çift olmayı bağımsızlığa vurulmuş bir zincir olarak görüyorum. Ben hayatımı rahatça, kasmadan yaşamak istiyorum abi. İstediğim zaman istediğim yakışıklı çocuğu kesmek "uuuuu bu ne la vohuu çok taş" demek istiyorum. Ve ne yazık ki bir çift olmak bunu engelliyor.
 Herkes gibi benim de yanılgıya düştüğüm zamanlar oldu. Şimdi burada çıkıp da Azize Terasa gibi konuşacak değilim. Ama dedim ya, gerçek aşk, ı-ııh o yok bende.
 Aşk zor bir şey. Henüz tam olarak tanımlanamaz bile. Özgürlükse aşktan daha önemli. Yani bence. Dipnot : Henüz aşık olmadım, ne zaman ki düşüncelerim değişir işte o zaman bu salak aşık olmuş dersin.
Bir de büyük ihtimalle bunu okuyan arkadaşlarım bana "sen şuna/buna aşık olmadın mı len?" diyeceklerdir. Hayır olmadım. En ufak bir hoşlantıyı aşk sanmaya o kadar müsait ki bünyemiz, siz karıştırdınız onu. Hepimiz karıştırdık. İnsan vakit öldürmek için neler yapmıyor ki? Buna 50 küsur tane kağıttan gemi yapmak da dahil.
Neyse bu yazı da böyle bir şey oldu. Pek de tutarlı olmadı sanırım. Sen benim kafayı anladın. Tanıdın artık beni. Hissettin dimi yazarken göz kırptığımı? Afferin benim tosunuma.
 Sözün özü ; aşk olsa olsa dillere pelesenk olur.

Rüya Avcısı

 Rüyalar ne derece gerçektir?
Rüyalar bize bir şey anlatmaya mı çalışır? Ya da rüyalar bize ne anlatır?
 Bu sorularının hiçbirinin cevabını bilmiyorum ama ben uzunca bir zamandır ilk kez bir rüyamı hatırlıyorum. Tamamını değil tabii ama büyük bir kısmını. Etkilendim mi? Evet. Canla mı ilgiliydi? Hayır. Bu biraz garip bir rüyaydı. Bir harf sallayalım, isim vermeden. G kişisi diyelim örneğin. O vardı rüyamda. Bir de üniversiteden tornistan bir lisedeydim. Bizim liseymiş rüyamda. Böyle beyaz soğuk duvarları olan birkaç katlı geniş, büyükçe bir binaydı işte. Yatakhanesi bile vardı. Tabii bizim kızlar. Ama son gördüğüm rüya bir öncekinin devamı gibiydi. Onu da hatırlıyorum bak. Yine aynı kişiler vardı iki rüyamda da. İlkinde G kişisine plus plus plus insanlar ekleniyordu. Benimle dalga geçiyorlar hatta bana tekme falan atıyorlardı. Ben de ağlıyordum. Sonra da kaçıyordum. Saklanıyordum. Saklanmak için açtığım her odanın kapısından G kişisi çıkıyordu. Labirent gibi. İşkence gibiydi. Çok sert uyandığımı hatırlıyorum. İkinci de ise ben sürekli kaçıyordum bu G kişisinden. O da her yerde beni arıyordu. Rüyaların tersi çıkar dediğini duyar gibiyim. Bence de. Genelde kovalayan taraf ben olurum, aslında pek değil ama potansiyelim var yani. Bu da aynı derecede ilginçti. Ama pek fazla imge kalmamış hafızamda  rüyama dair. Bir ara bi sokak çalgısının yanında olduğumu hatırlıyorum. Yanılmıyorsam Başkan'ı çalıyorlar ama ben rüyamda Ali Baba'yı çalıyorlar diyorum. Tekrar tekrar çalıyorlar. Sırf beni mutlu etmek için. Demek ki rüyamda üzgünüm. Bu G kişisi de çok yakışıklıydı rüyamda haniii.
 Rüyalara öyle çok bel bağlanmayacağını tecrübeyle onaylıyorum. Çünkü çok rüya görmüşümdür bu şekil. Ama ne bileyim uzun zamandır hatırladığım ilk rüya bu. Yani bu ikisi. Baya etkilenmişim demek ki. Bir de psikoloji dersinde rüyalar hakkındaki kulağıma çarpan birkaç şeyi de ekleyince. Olacak değil ama insan inanıyor işte.

20 Şubat 2013 Çarşamba

Submarine

 "Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız?"
 Dramatik başladım dimi. Merak etme böyle devam etmeyecek. Ben sadece böyle başlamak istedim. Şuan aklımda pek bir şey yok. Kafam karışık bile değil. Güzel bir gün geçirdim. Gerçekten güzel bir gündü. Mutluluk yine ona ulaşabileceğim kadar yakınımdaydı. Ve ben gidip yatacağım birazdan. Erken yatmak güzel. Uyku tutmaması ise başlı başına bir bela. İnsanın arkadaşlarının olması güzel. Gerçek arkadaşlarının. Ailesi olması da çok güzel. Kıymet bilin. Pişman olmayın. Keşkelerle yaşamayın. Kıyaslamayın. Kendiniz olun. Ve de en önemlisi Mutlu olun. Çünkü bu gerçekten sizin elinizde.

19 Şubat 2013 Salı

19. Salı

  Töbe yareppim. Ne gündü be. 13. cuma özentisi bi 19. salı yaşadım gençlik. Başıma gelmeyen kalmadı özetle. Kaç kere ölümden döndüm. Ama bak her türlü komploya rağmen aliveım. elayvım. Ay ne güzel oldu.
 Förstliy bugün servis okulun içine girmedi sabah. Biz de yürüyerek girdik okula. Bazen sıradan halktanmış gibi davranıyoruz işte biz elitler. Ay ne özeniyom şu okula otobüsle gidenlere. Ama her sabah o işkenceyi de çekemem valla. Ben iyiyim böyle. Servis gülü. Neyse ya. Tam okula giriyordum ki bi anda önüme bi servis çıktı. Zınk diye durduk karşılıklı. Tabii benden bi "Hooooooo!!!" efekti geldik yarım saat dalga geçtik Melle. Abi adam durmasaydı eziyodu valla asfalt gülü oluyodum bok yoluna gidiyodum püü. Ve ibretlik tespiti yaptım. "Kanka bak sabahtan başladı bokluklar, bugün sağlam dönersem iyi" dedim. Yeap. Sekınd ve en importınt olanı da son teneffüs gerçekleşti. Melle kafamıza cam yağdı!!! Nasıl şoka girdim nasıl şoka girdim. Orospu çocuğu bi 9 cama yumruk atmış. Ben en son o şangırtıyı hatırlıyorum. Baya baya kafamıza cam yağdı. Neredeyse ağlıycaktım ama var ya, nasıl korktum. Off çok korkunçtu. Ay neyse ben kaçtım.

18 Şubat 2013 Pazartesi

Rekor Denemesi

Ve son
10-9-8-7-6-5-4-3-2-1-0
Obaaaaa!!!!!!!!!!
Eğlenceye gel. 11 saat olmuş ben en son bir şeyler yiyeli. Diyeceksin ki bu mal neden yemiyor daha da önemlisi 11 saat nasıl bir şey yemeden dayandı bu aç ayı. Ben de şaşırıyorum şuan. Ama hastalık hali işte. Kendimi kitaba, yatışa, Fundamentals'a nasıl kaptırmışsam artık. Ama hissediyorum şuan açlığın verdiği zulmü. Ben var ya bi kaç gün daha böyle olsam kesin kilo veririm ama nerdeeee. Maymun iştahlı biri olarak maymundan geldiğimizin canlı kanıtıyım işte.
Başlığa gelince.
11 saat de benim açlık rekorum sanırsam.
Hadi eyvallah.
Muhabbetle!

Puslu Kıtalar Atlası'na Dair

 Puslu Kıtalar Atlası yeni bitti. Hatta bitireli 5 dakika bile olmadı. Ama ben izlenimlerini sıcağı sıcağına, olduğunu umduğum okuyucumla paylaşmak istedim. Bir an bile tereddüt etmeden söylüyorum ki, bu kitap şimdiye kadar okuduğum en ilginç ve en güzel kitap. Okuyanlar veya okuyacak olanlar "bunun neresinden bu kadar etkilendin lan" diyebilirler. Gayet doğal. Çünkü ben de başından sonuna kadar bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Ne olduysa o son sayfalarda oldu. Son sayfaya kadar benim için sadece güzel bir kitaptı. Macera, aksiyon, dram barındırıyordu. Aslında mizaca göre yer yer komedi de vardı. Romantizm de. Böyle tür karmaşası olan bir kitaba ön yargıyla yaklaşır tabii insan doğal olarak. Kitabın 16. sayfasında "ah minelaşk ve minelgaraib" ibareleri vardı. Can'ın pek sevdiği ibareler. Aynı dövmeler onda da var hatta albüm ve şarkısına bile vermiş bu ismi. Ben popüler kültür kurbanı genç bir kızım sonuçta, nereden duyacaktım bu kitabı Can olmasa? Yani, en azından bu yüzden bile, beni bu kitapla tanıştırdığı için ona çok şey borçluyum. O söylemese röportajlarında ben nereden bilecektim abi?
 Neyse canım konuyu bulandırmayayım. Kitap gerçekten çok akıcı, tutup burada sana kitabı içerik olarak anlatacak değilim, al oku. Bak ben şiddetle tavsiye ediyorum. Uzun zamandır derim ; "öyle bir kitap okuyayım ki beni o hep süregelen basmakalıp ifadelerden kurtarsın, ufkumu açsın" diye. Bu kitap o kitap olmaya baya bi yakın. O kadar etkilendim ki kitaptan. İşte Cumartesi alıp başladım kitaba 3 günde bitti. Öyle çok kalın bir kitap da değil ben daha önce bitirirdim ama bitirmedim. Sor bi neden diye. Çünkü bitmesini istemedim. Öyle çok sevdim ki. Bak şimdi, böyle sevdiğim bağlandığım öyle çok kitap yok. Ara ara tekrar tekrar okuduğum bu derece sevdiğim, hani beni ben yapan şeylerden saydığım 2 kitap vardı. Şimdi 3 oldu. Birçok konudaki fikrimi onlara borçluyum ben mesela. Hepsini de biliyorsun aslında, çok popüler kitaplar öyle uzaklarda aramana gerek yok. Gerek Puslu Kıtalar Atlası olsun gerekse Sol Ayağım, bu kitapların ortak yönü ne? İkisinin yazarı konuyla çok alakalı. Sol Ayağım bir biyografi zaten, İhsan Oktay Anar'ın ise kitaptaki Uzun İhsan Efendi olduğundan şiddetle şüpheleniyorum. Kitabın sonu o kadar etkileyici ki ne bileyim söz gelimi ortalarda takılıp anlayamadığım her şey bir sonuca bağlanıyor. Adamdaki yeteneğe bak. Çok etkilendim çok.
3.kitap da uzak değil sana. Konuyla alakası yok ama Sol Ayağım'dan bahsetmişken onu da atlamayayım. Ölü Ozanlar Derneği. Filmi de var, biliyorsun. Ben çok sevdim bu kitabı. Çok etkilendim. Adam tutkuyu öyle bir anlatmış ki ağzım açık kaldı. İlkokulda okumuştum çok sevdim hala da çok severim. Kütüphanemi defalarca yeniledim, Sol Ayağım ve Ölü Ozanlar Derneği yan yana dururlar, değişmez olarak. Şimdi yanlarına bir de Puslu Kıtalar Atlası'nı ekleyeceğim. Cidden süper kitap. Okunmalı.

17 Şubat 2013 Pazar

Kusturuplu

 Bilin bakalım neredeyim şuaaaan? Tabii ki mutfak. Klasik olayım işte, karnım tok gözüm aç. Hayır salondan kalkıp mutfağa geldim diye babamın verdiği tepkiler beni delirtecek. Aslında bakınca beni delirtecek ne kadar da çok şey varmış. Bu yaşıma kadar iyi dayanmışım yine ha. Ay nasıl hastayım nasıl hastayım. Sanırsın DSİ burnumda şube kurmuş. Hayır anlamadığım şey de bi organ tıkalıyken aynı anda nasıl bu kadar sümük salabilir? Sümük akıyorsa nasıl tıkalı olabilir? Nasıl, çok iğrencim dimiiiii???? Sümük bolluğundan başım ağrıyor yahu. Hapşırıyorum öksürüyorum falan çok havalı. Yarın da okula gitmeyeceğim zaten, aman ne işim var hasta hasta yad ellerde. Evde oturur, yatar, uyur ne biliyim kitap falan okurum. Puslu Kıtalar Atlası'nda epey bir ilerleme kaydettim bu sabah.  150 küsur sayfa okumuşum yahu. Hepsini de yatağımda fok balığı gibi takılırken yaptım, gururluyum. Yapacak hiçbir şey yok ama var ya. Her şey baya baya bildiğin sıkıcı. Bi de bi üşengecim bi üşengecim ki sorma. Canım da nasıl kinder pingui çekiyor oooof off. Sıkılıyorum yani. O. Hasta olunca daha bi mal oluyorum tabii. Hem enerjim yok hem de sabaha kadar uyuyamıyorum. Ay ne iğrenç bi şey o. Uyuyamamaktan o kadar çok nefret ediyorum ki. Top 5'imde. Nefes alamıyorum falan böyle it gibi ağzım 5 karış açık. Ay kendimden iğrendim yine. Hastalığın en güzel yanı bütün gün pijamalarımla oradan oraya mal mal gezinip acıtasyon yapmam. Buna karşılık olarak annem kısır yaptı mesela bugün. Aslında çok sevmem kısırı ama insan yiyor işte. Nitekim tabağımı silip süpürdükten sonra "ayy üff çok şey olmuş bu kısır yemiycem ben bunu" dedim. Zaten tabakta bi şey kalmamıştı yani, teknik olarak yiyemezdim. Böyle de tutarlıyım işte. Heh bugün o kadar boş geçmedi canım. Biraz araştırma yaptım. Sinema Televizyon bölümü hakkında. Son günlerin favorisi bu bende. Gugıla yazdığım anda Bilgi Üniversitesi çıktı ama ben üniversite için İstanbul'u öyle çok top düşünmüyorum. İzmirde Ege Üniversitesine baktım, o olabilir bak. İngiliz Dili ve Edebiyatıyla Mütercim Tercümanlığa da baktım. Taban puanlar şimdi bile ne kadar yüksek. Bir de Sinema Tv benim ana dalım değil, dilciyim sonuçta. Tabii bu kararlar hep olduğu gibi değişir. Ama söylesene ey okuyucu, sette çalışmak sence de çok havalı değil mi?

16 Şubat 2013 Cumartesi

Kitaplılık

 Selam, merhaba!

 Antalya için güzel bir gündü bugün. Güneşli, sıcak. Formülümüzü hatırlayalım Güneş in Eftal out. Ya, öyle işte. Ne saçma cümleler oldu bunlar yahu. Bugün Kitap Fuarı'na gittim. Hafta başından beri bekliyordum zaten gitmeyi. Ben gittim Türkan Sultan gelmiş iyi mi. Aslında haberim vardı ama ben var ya çok pis hastayım olm ya. Grip. Hasta olduğuma inanıp hasta psikolojisine girmeyi hiç sevmem ama yanımdaki sümüklü mendil kolonisini açıklayacak başka bir şey yok. En azından mantıklı olarak. Neyse canım. Bu hafta babamın vereceği paraya ek olsun diye para biriktirdim. Tabii harçlığımı kesmesinler diye söylemedim bunu. Gizlice 20 lira biriktirdim. Aslında daha fazla biriktirirdim ama nefsime yenildim işte ne yapayım :( Bugün tam banyodan çıktım babam bana para veriyordu ki ben salak ; baba benim küçük bi sırrım var, ben, şeyyy, para biriktirdim bu hafta dedim. Babam da biliyodum ki zaten fark ettim dedi. Yaaaa, ben de mal gibi kaldım öyle. Kandırıyon len diycektim ki 20 lira biriktirdin hatta dedi. Hönk diye kaldım öyle. Adam biliyor olum. Neyse konumuz bu değil. Aslında bir konumuz da yok öyle. Aklıma geldiği gibi takılıyorum ben. Heh, 3 tane kitap aldım. 4.yü de alacaktım param yetmedi eve dönerken onunla Pringles aldım :Dd:DdD:d:D:D:D:Ddd:Dd.D:D



 İlki İhsan Oktay Anar'ın Puslu Kıtalar Atlası isimli kitabı. Küçük bir dokunuş olarak arka kapağında yazanları aktarayım sizlere.
 "Yeniçeriler kapıyı zorlarken" düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hey yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir. "Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır." Kendini saran dünyayı düşleyen bir haritacının, düşlerinden devşirdiklerini döktüğü Puslu Kıtalar Atlası adlı kitap oğlunun eline geçtiğinde onu kendisinin bile tahmin edemeyeceği maceralara sürükler, oysa yaşayacakları elindeki kitaba çoktan yazılmıştır.
 Böyle yazıyor işte arka kapakta. Ben şuan 50. sayfadayım. Kitapta geçen karakterlerden biri bir dövmeye sahip. "ah minelaşk ve minelgaraib" Her şeyde biraz Can var işte. Kitabın üslubu çağımız gençliğine biraz zor, ağır ve sıkıcı gelebilir. Ben de  ilk sayfalarda böyle düşünmüştüm ama sonra okumaya kaptırınca kendimi, çok sevdim. Gerçekten güzel bir kitap. Al, oku sevgili okuyucu. Genişle biraz.

 İkinci olarak Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü.
Kalınca bir kitap ve işte arka kapağından bir bölüm.
 Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şiiri sembolist bir ifade üzerine kurulmuştur.Aynı anlatım tarzı romanlarına da zaman zaman sirayet eder. ancak muhteva açısından metafizik eğilimleri ile estetik endişelerini şiire ayırdığı halde, sosyal temalar için nesri seçmiştir. Romanları, zengin hayat hikayesinden taşarak Türkiye meselelerine kendine has yorumlar getirir. Medeniyet değiştirme girişimlerinin insanımızı soktuğu çıkmazları araştırırken yaptığı tahliller, insanımız ve toplum yapımız açısından dikkate değer hükümler taşır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü toplumumuzun bu değişme süreci içindeki durumunu, fertten yola çıkarak topluma varan teknikle anlatıyor. 
 Bu kitabı henüz okumadım ya da inceleyecek kadar da okumadım. Ama dün sevgili edebiyat öğretmenimin elinde gördüm, merak ettim kaptım kitabı. Adam 2. kez okuyormuş, çok beğenmiş, çok sevmiş. Bir kitabı 2.kez okumak büyük iltifat. Aldım ben de. Sen de al.

 Ve 3. dostumuz da Uçan Spagetti Canavarının Kutsal Kitabıııııı.
Yaaaaaa. Uzunca bir süre gerek kodaman kitapçılarda gerekse naçizane sahaflarda aradım ama bulamadım bu yavrucağı. Ve sonunda öylece gezinirken karşıma çıkıverdi bugün. Önce arka kapak sonra birkaç yorumum olacak. Kafiye.
 Bizi otuz günlüğüne deneyin; eğer bizden hoşlanmazsanız, eski dininiz sizi seve seve geri kabul edecektir. Jain'ler hariç tabii, onların duyguları çok kolay incinir.
 Bu kadar arka kapak. Bunlar aslında Sevgili Dost diye başlayan önsözümsü bir şeyden alıntı. Kitap başlarda çok heyecan verici gibi gözüküyor. Tamamını okumadım sadece 30 sayfa okudum ama umduğumu bulamadım diyebilirim. Aynı şeyi bir de İnci Sözlük : İnsanlığa Lanette yaşamıştım. Ne bekliyordum, ne buldum. Bakalım belki devamında güzelleşir, okunmayacak bir şey de değil ama başlığına göre ağır bir anlatımı var sanki. İnsan daha matrak bir şeyler bekliyor. Pastafaryanizm yaşasın. Yaşasın Pastafaryan Eftal. Mantıklı, akılcı, hoş bir kitap. Ama dedim ya insan daha farklı şeyler bekliyor.

15 Şubat 2013 Cuma

Gencim Gençsin Genç

 Yaş 15 hadi bilemedin 16 taş çatlasa 17. Bizim devre veyahut tertip yani. Ben aralık doğumlu olmamdan mütevellit 15 yaşındayım hala. Olsun konu bu değil. Konu bi yerde ergenliğe bağlanıyor ama konu başka.

 Şimdi ben Can Bonomo hayranıyım, biliyorsun. 15 yıldır yalnızım diyorum, bunu da biliyorsun. Bana kalsa 15 yaş sevgililik için küçük bir yaş. Her ne kadar liseli olsak da ergenliğe girsek de küçük. Ve bunu da sonuna kadar savunuyorum çünkü 15 yaşındaki ergen sevgililerin ne boklar yediğini biliyorum. Bugün mesela birbirinin benzeri 3 olay, 2 farklı kişi. Birine A birine B diyelim.

 Okuldayım, derste arkadaşlarlayım. Daha çok kendi alemimdeyim ama. Etrafımda sürüp giden bir muhabbet var. Bir ara kafamı kaldırıp muhabbeti dinliyorum. Tabii anlamıyorum başta, sonra açıklıyorlar. A kişisi sevgililer gününde buluştuğu eski sevgilisiyle ne boklar yediğini anlatıyor. Küfür ettiği için terbiyesiz diyorlar ya insanlara, bu muhabbeti duysalar sütten çıkmış ak kaşıksın diye ayağımı öperlerdi yemin ediyorum. Sansürleyerek mi anlatsam, pat diye mi anlatsam, hiç anlatmasam mı bilemedim. A kişisi benim 2 yıldır sınıf arkadaşım, kanka dediğim bir kişilik. Blogumu okumaz ama okuyacağı tutar, görür, üzülür diye düşünüyorum. Bu akşama rağmen yine onu düşünüyorum ama atı alan üsküdarı geçmiş paşam ben devam edeyim. Şimdi bu A kişi sevgililer gününde dediğim gibi okulu asıp eski sevgilisiyle buluşuyor. Tenha bi nargile kafe olduğunu tahmin ettiğim bi bok yuvasında oturuyorlar. Eski sevgilisi. Hala eski mi onu bilemeyeceğim. İnsan ayrıldıktan sonra öpüştüğü hatta bunu resimleyip facebookta paylaştığı kişiye hala "eski" der mi, onu da bilemeyeceğim. Yorumsuz. Şimdi bu A bir genç kız. Benim tertip. Akranım. Aramızda sadece 7 ay fark var. İlla bi şey bulmak gerekirse diye o da. O kadar garip geliyor o kadar inanamıyorum ki hala yazamadım aklımı kurcalayan şeyi. Bana tutucu deyin, muhafazakar deyin, aseksüel deyin, istediğinizi deyin ama bir genç kız bir genç erkeğin sikini tutar mı amına koyayım ya! Yanlış okumadın benim ciğer gözlü okuyucum, sikini tuttu dedim. Sırf bir inat, cesaret göstergesi, kendini kanıtlama arzusu vesaire uğruna kendine bunu yapmana değer mi sevgili A? Değmezdi. Hele bunu sanki iyi bir bok yemişsin gibi gülerek pişkin pişkin anlatmana hiç değmezdi. Bana saf de, çocuk de, mal de. Ama kendine olan saygını yitirmene değmezdi. Öz saygı çok şeydir. Sana karşı olan saygımı, sevgimi yitirmene de değmezdi bence. Bu kadar abartmana, kendinden iğrendirmene değmezdi.

 Aslında iki olayı da bi üst paragrafta anlattım. Ama yine de biraz daha değineceğim şu ergen sevgililerin facebooka öpüştükleri fotoğrafları atma konusuna. Dur önce şu yine açık bıraktıkları kapıyı kapatayım, bir gün bu yüzden cinnet geçireceğim sanırım. Evet, şu fotoğraf mevzusu. İnsan düşünür, ben buraya sevgilimle yiyiştiğim fotomu atıyorum ama sap kardeşlerimiz üzülür mü diye. Şaka canım, bu kadar sığ yaklaşmayacağım tabii ki bu konuya. Bana buradaki amaçla içki içtiğinde fotoğraf çeken ne bileyim durum yazan tweet atan genç arkadaşların amacı aynı gibi geliyor. Hatta aynı. Ben büyüdüm. Ben yetişkinim. Ben de sizin yapabildiklerinizi yapabiliyorum ey büyükler! Her çocuk hemen büyümek ister, anne babasını taklit eder. Ne bileyim kız çocuk annesinin ayakkabılarını giyer, makyaj yapar, erkek çocuk babasının yanındayken birlikte tıraş olur falan, yanılıyor muyum? Bu kadarla kalsa iyi işte. Öpüşmek, çok doğal bir şey. Sakın ha karşı çıktığımı düşünmeyin. Ben kişilik olarak öpülmeyi sevmiyorum tamam ama buna da saygı duyuyorum. Çünkü her aşkın tensel bir yanı vardır. İlk öpücükler de genelde 15-16 yaşlarında gelir, çok önemlidir. İlk aşklar çok yaralar, hiç unutulmaz. İlk sevişmeler.... Tamam ben kaptırdım gidiyorum. Konuya dönersek. Senin de büyüdüğünün farkındayım ergen kardeş. Ama bunu kanıtlamak için kendini değersiz duruma düşürmen çok fena. Sigara içiyorsun sana zarar, alkol alıyorsun sana zarar, uyuşturucu kullanıyorsun sana zarar. Öpüşüyorsun okey, dedim ya tam yaşları bu zamanlar zaten ama bunu el aleme yaymanın ne gereği var? Hiçbir zaman el alem ne der diye yaşayan bir insan olmadım bak ben. Sana burada ders verecek son insanım. Ama dedim ya ne yaparsa yapsın öz saygısını kaybetmemeli bir insan. Senin o fotoğrafına bakıp seni hiç tanımadan direkt kaşar damgası vuracak o kadar çok kişi var ki çevrende. Ebeveynimsi bir tavır takınarak söylüyorum ki, bu durumda aileni bir düşünsene. Ben mesela, o fotoğrafı görür görmez "olum bu kızın ailesi görünce ne olcak lan?!" diye tepki verdim. Görür çünkü, malum çağımız bilgi çağı. Bilişim, internet. Hiçbir sır gizli kalmıyor. Peki sen sevgili A, bunu öğrendiklerinde, o fotoğrafı gördüklerinde ailenin yüzüne nasıl bakacaksın? Ben sanmıyorum ki bir baba bunu önemsemeyecek kadar rahat olsun. Bu konu uzar gider. Söylenecek çok söz var. Ama bunları söylemek bana düşmez, benimki sadece küçük bir tepki.

 Gelelim 3. olaya. Pek bir uzattım farkındayım ama anlatmadan duramayacaktım. Bu kısa, diğer olayların bir özeti maiyetinde. Bu da diğer kişimiz B hakkında. Amaçsızca facebookta arkadaşlarımla sohbet ederken birden anasayfam yenilendi ve bir albüm gördüm. Merak ettim çünkü eski bir tanıdığımın (B) albümüydü. Girdim, baktım sevgilisiyle fotoğrafları vardı okey dedim ne hoş. Sonra birden bire onlardan ayrılan bir fotoğraf dikkatimi çekti. Bir grup fotoğrafıydı. Kızlı erkekli bir grup, içlerinden birkaç kişiyi de tanıyorum. Ortada B yanında sevgilisi (!). B'nin başında bir duvak. Yanlış okumadın sevgili okuyucum, bir duvak. Hani şu gelinlerin evlenirken taktıklarından. Yanında sevgilisi parmaklarında alyanslar. Her ikisinde de. Gelin kızımız B elinde bir de aile cüzdanı tutuyordu. Bak işte burası mantığıma hiç sığmadı. Çünkü bu B benden bir yaş küçük. Küçük. Yani henüz lise 1de. Yani taş çatlasa 15 yaşında. Sevgilisi de ondan pek büyük görünmüyor. Peki bu iki "çocuk" nasıl aile cüzdanı aldılar? Yoksa artık aile cüzdanları evli çiftler dışındakilere de mi veriliyor? Ya da bu aile cüzdanı fake mi? Hani bu kısım daha bi mantıklı geldi bana. 14 15 yaşındaki çocukları evlendirip üstüne üstlük bir de aile cüzdanı verme fikri çok saçma çünkü. Saçmalık. Ama bunun altında yatan alt mesaja bak. Bunlar daha çocuk ama şimdiden evlenmeyi düşünüyorlar. Ah ne romantik diyebilirsin ama değil. Biraz daha derin düşün. Bunlar hiç beyinle alınmış kararlara benziyor mu? O yaşta ne yüzüğü ne evliliği? Oldu olacak gerdeğe de girsinler, fotoğraflarını atsınlar. Çünkü bir tek bunu yapmadıkları kaldı. Onu da yaparlar herhalde, gidişata bakılırsa. Mutluluklar B.

 Sözün özü, gençliğin durumu bu. Bu durumda ben marjinal olmaya devam ediyorum çünkü böyle taraklarda bezim yok. Can Bonomo'ya olan hayranlığım yaşımın çerçevesinde çocukça ve safça olarak devam edecek. Ne diyelim, Allah yardımcımız olsun.

Şiirimtrak

Kapıları kapalıydı bugün gökyüzünün.
Bu yüzden kapıda kalmış mutluluklarım.
Alçakça hüzünlerle bağlanmışken basiretin
Seni güldürmek için yaptığım bütün kulluklarım.

Senin elinde pembe düşlerden ekinokslar var.
Benim elimdeyse çamaşır suyuyla beyazlatılmış umutlarım.
Sıcak bir çayın mutluluğunda demlenirken göz yaşın
Umut sınıfın arka sıralarında oturuyordu gülüşü buruk cesareti yarım.
Ve bir damla sevgide buluşuyordu kalbimdeki heyecanlı çarpışın.
Yanmışın,
Yanaklarında o gün batımı kızarıklıklar
Ellerinde kukla olan o edepsiz kahkahaların.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Öküs

Bak yine atarlandım. Niye? Çünkü kıskandım. Kimi? Tabii ki de Can'ı. Sevmeyin kardeşim yaa, sevmeyin işte. Banane ya banane. Öfff. Sinir oldum. Bissürü Rock'n Rolla var zaten bi de sivil halkla mı uğraşıcaz abim ya. Püüü, sinir oldum. Kıskandım. Allam çok malım. Harbiden gerizekalıyım bak. Twittera girene kadar insan gibiyim twittera girdikten sonra direkt assoliste bağlıyorum. Manyağa bağlıyorum. Girmiycem len twittera falan. Yan sekmede açık değil sanki. Amaaan ya çok sıkıldım ben. Çişim de geldi hem. Bana yeni ekşınlar lazım. Imphhh. Hıııımmm peki oldu o zaman. Biz sizi arıycaz gülüm. Hadi gubbay.

Fotolublog

Eneeee. Küçük Eftal. Tamam canım çok da küçük değilim. 2011. 2 sene önce yani. Çok havalı. Ben hep böyle havalı bişiydim zaten :D:D:D:ddd.D:D:dD Allam çok komik. Eski fotoğraflarıma bakıp bakıp fıtık oluyorum. Hele Aslının o albümünden sonra. Psikopatlık. Ergenin dibiyim gençler.
Kanıtlarım var.

Ama burada çok tatlıyım banane banane.

Çok havalı. Soğan halkasına bayılırım. Bir de chicken friesa. Pizzayı da çok severim aslında. Pizza temalı fotoğrafım da olacaktı bi saniye. Yalnız fotoğraftaki tipim. Sivilceler. Baykuş kafam falan. Bileklikler. Ultra süperim. Sayfa düzeni çok sikimsonik oldu farkındayım. Böyle takılalım bakalım. Nasıl olacak neler olacak. Le le le sakine. Nere gittin abo fış aney.

En alttaki fotoğraf çok havalı. Çok kuğulum kahretsin. Kesin annem bana hamileyken çok pis beddua aldı birinden. Püüüüü, hayırsız. Bu fotoğrafların hepsi abimin profesyonel fotoğraf makinesiyle çekildi. Keşke tekrar verse. Allam nolur versin, süpaneke dinimiz amin. Çok severim öyle mal mal fotoğraf çekinmeyi ya. Çok eğlenceli bişi bence. İnsanlar hep mal mal fotoğraf çekinsin. Çocuklar gülsün eğlensin. Neşe dolsun her yer. Bugün 23 Nisan olsun yuppiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii.

Pısss

 Acı ama gerçek. O hevesle beklediğim....... gelse de öğlene kadar uyusam dediğim.......... ki bu dediğimi de gerçekleştirdiğim........ sürekli gezicem dediğim............ ki bu dediğimi gerçekleştiremediğim...... güzeliim, caaağnım, biriciğiiim tatil........... tatil......... tatil......... bitti amına koyayım! Nah yarın pazar sonraki gün pazartesi. Bildiğin okul yeniden başlıyor yahu. Ciddi ciddi 2. dönem başlıyor. Ne ara 1. dönem bitti, ne ara karneleri aldık ne ara o güzelim yarı yıl tatilimiz bitti vallahi anlayamadım. Abi ben ne güzel takılıyordum yahu. Tamam evde çok sıkıldım, okey ama ben okulda daha çok sıkılıyorum be abicim. Yapma be güzel abim. 1 ay olsun yapıverseniz şu tatili. Elinize mi yapışacak canım, sanki götünüze girecek ha. Ah be, kederlendim.


  Koy bi rakı şişeden!
Tamam anne ben bi tane daha kakaolu süt içerim. Ama ben çok içmedim ya uf!!! Peki tamam be içmiyoz!!! Ne ya ne, süt içmek ayıp mı?!!! Karnımdaki kurtlar da benim bi parçam bi kerem hıh -,- Öliiim o zaman, bi kaşık suda boğulayım, top olayım. Heeaa, çay da olur. Neyse ya boşver çayı bi ara demlersin okey. Canım istemiyodu zaten sonra çişim geliyo. Tamam anne yeaa.

 Bu arada yana neden Can'ın albümünün resmini koydum bilmiyorum. Kederlenince kafa going. Okulun açılmasının tek iyi yanı istediğim kadar süt içebilecek olmam. Tabii bizim kızlar yine burunları sokmazlarsa!!! Evde anam babam okulda onlar. Asarım lan kendimi. Öldürürüm bak! Süt istiyom ben yaaaaa. Çok seviyom kakaolu sütü. Kakaolu süt içip zenci olucam ben ye-ha!

 Eneeem, tatil tatil dedik o da bitti ya la.

Yürüdüm Büyüdüm Gibi Göründüm

 Selamlar ve de kelamlar bu yazıyı okuyor olabilecek kişi. Acaba? Naber, nabıyon? İş güç işte oturuyoz. Eheheheheh. Saçımın hızlıca uzamasından nefret ettiğimi söylemiş miydim daha önce? Nefret ediyorum, yeap. Kakaolu sütü ise çok seviyorum bilindik üzere.

 Bugün yine sahilde yürüyüş yaptııııııım. Güneş in Eftal out hesabı. Ama bu kez yalnız değildim, Meli de kattım yanıma öyle yaptık beraber. O da benden telefon bekliyormuş şansa bak. Neyse biz bizim ordan bi başladık teeee Atatürk Parkına kadar yürüdük. Hatta orada da yürüdük. Baya yürüdük yani. Sonra oturduk bi yere. O yerde de önümüzde sevgili bir çift vardı, yiyişip duruyodu allahsızlar. Manzaraya bak, deniz, ağaç, çimen, gökyüzü, yiyişen aşıklar. Çok romaaantiiiik!!! Biz iki sap oturduk dinlendik sonra. Yalnız ben ne geveze adamım yahu bugün bi kez daha fark ettim Melle hayatlarımızı irdelerken. Gelecek melecek ayağına konuştm da konuştum. O ara tükenmez kalemimi kapıp birazcık birazcık birazcık yazdım. Baya bi birazcık yazdım sadece not aldım yani. İnsan yanında biri varken yazamıyor yahu. Sonra da otobüsle döndük. Ya azizim yürüyüşe diye çıkmıştık. Sonra da ben bizim kızı eve attım. Makarna yaptım. Makarnamı beğenmedi pislik ama ben ona makarna yapıcam demiştim güzel makarna yapıcam dememiştim. Over. Cips mips aysti eski fotoğraflar falan takıldık öyle. En şebekistan fotoğraflarımı gördü arkadaş. Rezillik. Yok be. Ben severim öyle. Paylaşımcı insanım işte, huyum yaş kalsın.

 Bu da böyle bir sıcak duş sonrası günün özeti yazısıydı. Fırtınadan bozma hava bugün güneşliydi.
Antalya'nın havası harbiden orospu abi.

8 Şubat 2013 Cuma

Bana Bi Saz Verin

Hello malatyaa ne var ne yok oradaa!!
 Oturduk ailecek haber izliyoruz şuan. Tamam yanlış oldu bi kere tam olarak ailecek değiliz, just father mother and me. Eh, ben de bir yandan müzik dinleyip bir yandan yazıyorum yani ben de izlemiyorum. Ne yalancı adamım yahu. Arada göz atıyorum ama haberlere. Mesela bi teyze fıtık ameliyatı olmuş 11 yıl sonra meğer teyzenin karnında makas unuttuklarını fark etmişler. 11 yıl. O da makas kırılmış teyzenin kemiğine batmış, karnı çok ağrıyor diye hastaneye gitmiş. Röntgende görmüşler, önce cebinde var sanmışlar sonra arayıp bulamayınca trajik gerçek ortaya çıkmış. 11 yıl, fark etmemiş teyze. 11 yıl karnında makasla gül gibi yaşamış ama sonra o şerefsiz makas kırılıverince foyası ortaya çıkmış tabii. Te allam. Trafik 8'de 8 makası suçlu buldu.
 
 Neyse canım, ben bugün açlıktan ölme aşamasına gelince annemin denetiminde pilav yaptım. Yani annem yaptı ben karıştırıp tabaklara koydum ha bi de annem nasıl yapıldığını anlatırken yanında dikildim. Nasıl, ideal çırak di mi? Aslında şuan içimden gelen tek şey aynalı bi odaya gidip -bknz : salon- tek başıma şarkı dinlemek, söylemek, dans etmek falan filan. Ama don't release Eftal mantığında şuan bizimkiler.

 Hava çok kötü ya. Bu ne be böyle arap sidiği gibi şırıl şırıl yağmur yağıyor. Valla çivisini mivisini bilmem ama bu dünyanın bezinin çıktığı kesin. Tek fark bezi çıkan bebeler altına işerken gök kubbe üstümüze üstümüze işiyor. Bereket bereket. Hiç sevmem yağmurlu havaları. Kapalı havaları. Soğuk havaları. Rüzgarlı havaları. Karlı havaları diyeceğim de 10 küsur yıldır kar görmedim ben. Görmedim demeyeyim görmesine gördüm de ellemedim diyeyim.

 Yine kuşlar geçer gökyüzünden şarkılar duyulur o melek sesinden yine günler geçer bakarsın bana sen lazımsın ben olmazsam çok ağlarsın. Diyor şuan Can. Süper'i dinliyorum. Bitti bitecek ama. Çok romantik bir şarkı ama ben aşk şarkısı olarak Şaşkın'ı tercih ederdim. Bknz : Sen nerdeydin sana kim sordu hayatının aşkını, sen kimleydin bana kim buldu senin gibi şaşkını? Nasıl, daha usturuplu di mi? Yalnız ibretlik tespit yaptım Can Bonomo'nun İstanbul Müziği olarak tabir ettiği şarkılarında Can Bonomo dansı dışında başka dans yapılamıyor. Yaa adam özgün müziğine özgün dans yapıyor, başka bir kalıba sokamıyorsun. Gogol Bordello var tabii. Gypsy Punk yapıyor. Arada baya bir benzerlik var ama olsun, Can takılsın kafasına gör ya, o söylesin biz dinleriz. Her türlü takılırız. Rock'n rollayız a canım, işimiz ne, işimiz Can.

 Ne yapsam, ne yapsam. Ben biraz da twitter kankimi ziyaret edeyim bari. Hadi sevgilim, muhabbetle.

Playlist 2

 Abişi abişi yermiş onu abişiii. Keşke ben abimin abisi olsaydım o zaman ona kızardım, o bana su getirirdi, döverdim falan. Ama abimin abisi olmadığım için dayak yiyen taraf da hep ben oluyorum. Ama bu yazı bunun hakkında değildi. Dur yaaa.

 Sizi hiç alakadar etmeyen playlistimden bahsetmek istiyorum. Eminem, Adele, Lana Del Rey, Kiss, Pink Floyd, AC/DC, Black Sabbath, Sting, RHCP, Linkin Park, Train, Nickelback, Dave Days, John Lennon, The Beatles, Bon Jovi, Simple Plan, The Rolling Stones, The Fray, Led Zeppelin, Rammstein, Incubus, Ellie Gulding, Blur, Airbourne, Staind, Coldplay, Pat Benatar, Band of Skulls yabancı çetesini oluşturuyor.

 Duman'dan bir şarkı : Gönül.
 Can Bonomo tabii ki ve Mabel Matiz ve Erdem Yener'in ilk şarkısı -sanırım- Rüyalar Kızı.
Bunlar da yerli olaraktan playlistimi işgal ediyor. Bakıyorum da bissürü şarkı var. Ama ben tabii Cancığımı dinliyorum şu aralar sadece. Son albüm yıkılıyo!!! Meczup da fena değil haniii. Aslında Opium, Ayıl, Şaşkın, Hep Bi' Derdi Olur sonra ciiiima Ben Yağmurum falan pek seviyorum. Ama Opium biraz daha ağır basıyor bilmem nedendir.

 Aman da aman, bizim küçük rock'n rollamız yine mi Bonomo dinliyor, oyy oyy yeriiim. Bi tişörtüm var abimden miras. Üzerinde "Disco is dead, Rock and Roll" yazıyor. Onu giyip duruyorum. Rock'n Rolla'yım ya. Çaktınız mı inceyii ;)):))İ;);):):)İ);):):);)
 Bugün de sürekli Can Bonomo hakkında yazıyorum ama napayım, tükenmez kalemim kayıp.
 Kakolu süt göbeğim 16 kat oldu. 16 Mayıs 1987, kendi doğum günümü bi de bunu unutmam artık :D

Kakaolu sütü kim bulduysa vallahi cennetlik.

Playlist

KALK GEEEL UNUUUT KAYBEEET O ŞEHRİ BENİM KALBİM RİTMİK ATMIYOOR SENSİİZ!!!

 Yaşasın Bonomo! Olmaz Sensiz'i dinlerken yerinde durulur mu a canım? Şuan bile yazmak üzere oturduğum koltukta zıplayıp duruyorum mesela. Seviyorum bacım. Oleeey beee.

 HADİ GEL BULALIM UFAK Bİ PANSİYON YAKLAŞ YÜKSELDİ Mİ TANSİYON OLMAAAZ SENSİİİİZ!!!!

 Tutup bekle lan geliyorum oluuum, diyecek değilim. İçimden geçmedi değil. Ama bu şarkının üstüne Basması Pembe'yi dinleyince içimden masumiyet damlıyor tabii.

 AĞLAA AĞLAAA KENDİNİ BAĞLAA O DELİ KARARLARA DUYMAA DUYMAA SEN SAKIN UYMAA BU FİKRİ FİRARLARAAA

 Candır o basması pembe tabii, Can'dır. Eheheheh, Can'ın pembe basmadan bi elbise giydiğini düşünsenize, amanin. Bugün de pek bir yazıyorum ama blog benim değil mi kardeşim, ister 1 tane ister 1000 tane yazarım. Heaa, adam olun. Şimdi siktirin gidin! Gaza geldim bi saniye. Bir fırt kakaolu süt ve okeyim. Fullüm. Tatsız, moruk, full falan hep Can'ın ayol. Allam, Başkan şarkısına da ölüyom. Arama tonum ;)

 SESİM AYYUKA ÇIKSA YENİDEEN HEP BU ŞARKIYI SÖYLESEEEM OKULA HİÇ GİTMESEEEM!!!!

Dinimiz Amin.

Akrostişemedim

 Eftal benim adım Eftal bebeyimler
 Fay hattında gider trenler
 Tabii onun doğrusu ray olacak
 Ama kafiye tutsun diye zekam akacak
 Le le le sakineler.

 Aha kendime akrostiş yaptım. Canım çekti. Can'a da yapayım hemen.

 Cezayirden gelir sesi
 Ağaç kabuğu çam meşesi
 Naber Bono?

 Nasıl? Yine çok süperim yahu. Eğleniyom yea. Dur Mabel'e de yapayım.

 Merdivenden düşmekten çok korkarım
 Ayak serçe parmağımı hep sehpaya vurarım
 Bol genişli omuzlarım yüzünden kapılara sığmam çarparım
 Etek elbise giymekten esefle kaçarım
 Le Cola hiç içmedim.

 Şiir yazmak isterken kendimi akrostişte buldum işte, naparsın bi yerden başlamalı insan.
Aklıma da yazacak biri gelmiyor. Neyse bu da böyle bir yazı dizini olsun bari.

İçimden Geldiği Gibi

 İçimizden geldiğinde müzik dinleriz bence. İçimden her zaman müzik dinlemek geliyor benim. İçimden gelen şarkıları dinlemek istiyorum. Ve şu aralar pek ingilizce şarkı dinleyesim yok ne yazık ki. Hissettiğimi hissettiren şarkılar dinliyorum. Türkçe dinleyerek kolaya kaçıyorum yani. Mabel Matiz ve Can Bonomo dinlemek yetiyor bana şu aralar. 3 haftadır sadece onları dinliyorum hala da bıkmadım. Bokunu çıkarana kadar devam. Mesela bu satırları yazarken Mabel Matiz dinliyorum. İlham veriyor sanki. Yazdıkça yazasım geliyor yahu.
 Sorumluluk hissi vicdan azabına dönüyor ya zamanla, berbat bir şey. Test çözmem gerek ama ben test çözecek kıvamda hissetmiyorum kendimi. Tıpkı okula gidecek kıvamda hissetmediğim gibi. Ya da bazı günler  derslere girecek kıvamda hissetmediğim gibi. Kıvamım bozuk, hani şöyle kulak memesi gibi olmayanlardanım. Bazı anlar çok yazasım geliyor ama alet edevat bulamıyorum, bazı anlar ise test çözesim geliyor ama muhtemelen gece yarısı falan oluyor. İstisna, bu yazıyı bitirdikten sonra hatta hemen bitirip 2 test çözeceğim. En azından biraz içim rahatlasın. Sonra Cancığımı dinlemeye devam edebilirim. Ve Mabel'i de tabii ki.
 ....Şimdi daha iyiyim. Yani öyle de denilebilir. 2 değil 4 tane test çözdüm. Ve çok uykum geldi. Canım da çok feci yemek yemek istiyor. Ama midem de çok dolu. So, yemiyorum. Aslında bu şekil günlük ya da sohbet tarzı yazmak istemiyorum. Ne bileyim aforizma ya da felsefi ya da daha edebi değer taşıyan şeylerden yazmak isterdim. Ama çok yalnızım, net. Konuşamadığım için yazıyorum bir de. Tabii ailemden bunu anlamalarını beklemiyorum. Onlara kalsa tek yaptığım şey bir şeyler karalamak. -ki haklılar da yazımın çirkinliğine bakılırsa- Aşık mıyım neyim kafası. Keşke aşık olsam da güzel şeyler yazsam yeniden. Bir dönem güzel şeyler yazıyordum doğrusu ama geçmişte kaldı. Mazi Niyazi. Aaaa bak dün akşam gelmişti aklıma, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlardaki Olric gibi bir karakter mi bulsam onunla mı konuşsam hesabı. Mehmet Efeoğlu'nun Mervin'i gibi bir şey. Tabii bu henüz tasarı aşamasında. Ben böyle yalnız takıldıkça bakalım aklıma ne gibi cin fikirler gelecek. Hepimizin hakkında hayırlısı. Eyvallah!
 Not: Bunlar 6 şubatı 7 şubata bağlayan gece, saman sarısı sayfalara elle ve de tükenmez kalemle yazılmıştır. Full.

6 Şubat 2013 Çarşamba

Benden

Dikkat, bunlar saman yaprak üzerine mavi tükenmez kalem ile yazılmıştır.
Tükenmez kalemin saman sayfa üzerinde kayışını seviyorum. Yamuk yazmayı da. Çizgilere meydan okumak bi nevi. Can Bonomo'yu seviyorum. Derda şarkısını da. Aşktan ve Gariplikten albümünü seviyorum. Meczup'u da. Müzik dinlemeyi seviyorum. Dans etmeyi de. Şarkı söylemeyi beceremiyorum. Dans etmeyi de. Yazmayı seviyorum. Okumayı da. Yazım çirkin. Yüzüm de. Şiiri seviyorum. Romanı da. Şiir yazamıyorum. Roman da. Bu yüzden yazıyorum. Bu yüzden konuşamıyorum. Sohbet etmeyi seviyorum. Gezmeyi de. Problemleri sevmiyorum. Çözmeyi de. Yalnızlığı seviyorum. Dostlarla birlikte olmayı da. Yalanı sevmiyorum. Mecbur bırakılmayı da. Aldatılmayı da. Terk edilmeyi de. Sinirlenmeyi de. Kırmayı da. Kırılmayı da.
-Bitti.

5 Şubat 2013 Salı

Çay

Çay dediğin sıcak içilir ve şekersiz. Çayın çay olduğunu böyle anlarsın, başka türlüsü çay değil, başka türlü bir şeydir. Annem hep "Her şeyin doğalı güzel." der, doğru der. Doğal olarak güzeliz. Katkısız güzel. Her banyo yapışımla yeni kararlar alırım ben mesela. Gerek hayatımla ilgili, gerek arkadaşlarımla, gerek kendimle. Büyükten küçüğe. İnsanın kendiyle baş başa kaldığı nadir yerlerdendir. Ve tabii herkes eşittir. Işıklar kapanınca tüm bedenler aynıdır derler, yok öyle bir şey. Benim bedenimle dağdaki çobanın bedeni bir mi? -unutulmaz- Ne diyorduk, çay. Karadenizli olarak çay hastasıyımdır, annemin kızı olarak da çay sevmem. Misafirlikte bir sakarlık yapar da yere dökerim korkusuyla küçükten beri alıştırılmışımdır "içmez o teyzesi, çay sevmez o" ve sonuç, çay sevmiyorum ama vazgeçemiyorum da. Çay gibi insanlar var işte hayatımda. Sevmediğim gibi vazgeçemediğim de. Ya da sevdiğim ama vazgeçmek zorunda kaldığım. Nereden çıktı bu şimdi diyebilirsin. -siniz. Eski defterleri açtım yine. Yalnızlıktan yazıyorum ya ben. Kendi kendine konuşana deli derler diye diye bu hale geldik biz de. Bir düşün bakalım neden 10 bin küsur tweet attım ben. Bu yüzden. Yalnızım ben. Amiyane tabirle kalabalıklar içinde yalnızım. Bu da böyle bir mix oldu, bakayım güzel de oldu.

Mel-i Mal-ı

Bugün beni güneşe çıkardılar. Bugün ben dışarı çıktım hem de Melle. Ve yeni geldim. Öncelikle sabah bizim apartmandan taşınan insanların gürültüsüyle uyandım ve hazırlandım ve Mellere gittim.Melciğim bana kahvaltı hazırladı, canıms. Aslında hazırlıyordu demek daha doğru, bi süre orman hayvanlarıydı sanırım her ne boksa, onu izledim. Melin kardeşi de vardı tabii. Mel patates falan da kızarttı, orada öyle yemek yedim sonra Melin hazırlanmasını bekledim 10 saat. Nihayet evden çıktık ve Migrosa gittik. Başka neresi olacaktı ki? O güneşte yürüyerek gidince doğal olarak susadık ve milkshake aldık. O kahvaltının üstüne. Sonra oturduk bi banka konuştuk işte baya. Uuu, kafiye. Dolaştıııık, dolaştııııık, dolaştııııık ve ben bu arada ikinci part Can Bonomo tişörtüme sahip oldum. Burgerdan yemek alırız diye gittik, yer var mı diye gezerken boş yer bulduk, çömdük kaldık. O ara manyak amcanın teki kolasını üstüme düşürdü, bi de bi şey olmadı ya, bi şey yok diyo. Te allam. Ardından 3 paket jelibon + ekspress kasa macerası geldi. Ve biz Migrostan çıktık, saat 15.30 civarı. Sallana sallana, yolları uzata uzata gelirken cin fikirli biz yine yemek alalım dedik. İkimizin de mahallesi olmayan bi mahallede kaldırımda yarım saat oturduktan sonra tabii. Dedikodunun dibine vurduk o ayrı. Yine manyak bi amca "kızlar kalkın gidin evinizde oturun" dedi. Hea, okey deyip oturmaya devam ettik biz de. Sonra kalktık Le Bim'e gittik :D İçecek almaya girmişken ben cips aldım ve gözüm raftaki yaprak sarmalarına kaydı. Göz canım bu. Kayar. Ama yaprak sarması almadık çünkü benim gözüm hemen sarmaların yanındaki rus salatasına kaydı. Rus salatası aldık. Kaşıklar da beleşti zaten. Tam parka gidiyorduk ki yemek için, kötü çocukları gördük. Bu yüzden döndük başka bi yere, bi çardağa oturduk ve de yedik. Nimet falan ama tadı iğrençti yahu. Hala midem bulanıyor. Rus salatasının üstüne Bim cipsiyle cila yaptık. Sonra da ayrıldık geldik evlere. Koca bi günü bu kadarcık özetliyorum ama baya dolu dolu bi gündü. Mallık yaptık, dedikodu yaptık kendi adıma söyleyeyim baya da eğlendim. Tabii bir de mide fesatı geçiriyorum ama olsun, sıçınca geçer inş. Dinimiz amin.

4 Şubat 2013 Pazartesi

Limon

Limon olsam cürmü kadar yer yakarım. Bu böyle değildi bi saniye. Sıkılmakla özdeşleşmiş iki şey var işte, biri limon biri ben. Sıkılmakta master yaptım hadi onu geç ordinaryüs profesör oldum ama hala tık yok. Öldürseler yalnızlıktan sıkılmam diyordum ki meğer sıkılıyormuş insan. Yalnızlıktan değil de evden sıkılmış da olabilirim tabii. Ye, iç, yat. Yalnız olsam hemen albümlerimi koyup takılıyorum o da en fazla 1 saat falan sürüyor, sonrası yine bana hasret yine bana hüzün. Hava güzel bugün, yürüyüşe çıkabilirim, yani bilirdim. Eğer hasta olmasaydım tabii. Sıkılıyorum, net. Yapacak güzel şeyler lazım ki onlar da yok, bu da net. Neyse kaçtım ben, tuvaleti bir ziyaret edeyim.