30 Mart 2014 Pazar

Varış Noktası

Parsaparlak güneşli bir gündü. Avuçlarından akan ay ışığına aldırmadan yürüdü Köroğlu. Kierkegaard'ın evinin önünden gelen köpek havlamaları yırttı geçti kulak zarını. Olsundu.
Demezlerdi ki bir zaman varmış ve de yokmuş. Zaman var mıymış? Özden önce gelen zaman mıymış, yoksa öz mü geliyormuş önce zamandan?
Ali Baba'nın bir çiftliği varmış. İçinde tapirden tutun da koala yavrusuna değin her türlü hayvan varmış. Bir gün demişler ki kıyamet kopacak. Nuh gelmiş, Ali Baba'nın çiftliğindeki her hayvandan bir dişi bir erkek olmak üzere birer çift almış ve bir gemiye koymuş. Ali Baba'nın çiftliği bomboş kalmış. Issız çiftlikte yalnızmış Ali Baba. Gün olmuş, devran dönmüş, feveran hiç kopmamış. Kırk Haramiler bile ıssız çiftliğe hiç uğramamış. Az gitmişler, uz gitmişler, dere tepe düz gitmişler de bir şey olmamış. Ne yollarına bir canlı çıkmış ne de altın. O kadar yalnızlarmış ki; bir o kadar da kalabalık. Ergenliğe girmiş bizim şu Haramiler. Onları toplamış Sister Jude, bir manastıra kapatmış. Kapıyı kapatırken de Open yazısını Close'a çevirmeyi unutmamış. İçeride çok gizli işler dönüyormuş, o kadar gizliymiş ki şeytanın bile aklına gelmemiş bu işler. Şeytan normal hayatına devam ediyormuş içeride. Tavla oynuyor, torunlarına kazak örüyor, su dokuyormuş. Sister Jude toplamış etrafına müdavimleri, salsa yapmışlar. Derken pikap kırılmış, plak bozulmuş, pilavın dibi tutmuş. Üzülmüşler.
Heh işte, varmak istenilen nokta.
Üzülmek.
Yalnız kalmak.
Yok canım.
Ahmet Cemil henüz küçücük bir çocuktu babası vefat ettiğinde. En büyük hayali bir kitap yazmaktı. Bu hayalinin peşinde koşarken yolu nerelere düşmedi ki? Zonguldak'ta bir madendeydi. Veremdi. Büyükada'ya yolladılar tedavi için. Aşkı uğruna bıraktı tedaviyi, kaçtı oradan. Aşkıyla evlendi, aşkı öldü. Sonra en yakın dostu öldü. Mai başlayan gece siyah bitmişti, değil mi? Behçet Necati neredeydi o zaman?
Çok sıkı dostlardı Tezer ve Nilgün. Hayata bakışları aynıydı, aşkları, kavgaları. Sevmezdi Tezer bir yerde konaklamayı, hep kaçmak isterdi, en çok da trenleri severdi. Hayatı bekleme salonu olarak gören Nilgün ise bir gün atıverdi kendini evinin balkonundan, terk etti bekleme salonunu. Ardından yazılar bıraktı bu güzel insanlar. Şiirler, anlatılar.
Ölüm vardı sonra.
Ölüm varılan noktaydı.
Son demekti nokta.
Ayrı bedenlerde aynı ruhu taşıyan iki insan. Aşktı bu. Kavuşulamayan aşka yazılan onlarca şiir vardı bir de. Geceler boyu okunuyordu bu şiirler, en çok da gecelerde. Yalnızlıktı geceler, karanlıktı, bir başınalıktı, boynu büküklüktü. En çok da gecelerde acırdı insanlar kendine, en çok da gecelerde ağlanırdı. Sabaha karşı 2 ile 3 arası kıyılırdı canlara. İntihar sabaha karşı 2 ile 3 arasıydı.
Bekleme salonu pat diye terk edilirdi. Sylvia Plath vardı, büyük bir yazarla evlenmişti. Çocukları vardı, sonra boşandı. Londra'ya taşındı. Bir gece çocuklarının yataklarının baş ucuna süt ve kurabiye bıraktı, kapılarını kilitledi, açık kalan kısımları bantladı; gazdan etkilenmesinler diye. Sonra da gazı açtı ve kafasını fırının içine sokarak gerçekleştirdi intiharını. Ruhsal sorunları vardı.
Her akşam işten çıkıp şıp diye eve damlıyordu Cemal. Bir gün Tomris ona "Sen erkek değil misin a canım, dışarıda biraz gez, dolaş. Hep erkenden eve geliyorsun." dedi. Sonraki gün altıyı çeyrek geçe geldi Cemal, sonraki gün altı buçukta. Altıydı önceden eve geliş saati. Bir gün Tomris balkona çıktı örtü silkelemeye. Aşağı baktı ki ne görsün, Cemal apartmanın girişinde merdivenlere oturmuş saatine bakıyor, zamanının dolmasını bekliyordu. Şahsiyet Rötarı dedi Tomris Uyar buna.
Milena vardı sonra, Kafka'nın büyük aşkı. Kafka'nın yazılarını çevirmesi ricasıyla başlayan mektuplarda yaşanan aşk.
Aşk buydu, kavuşamamaktı.
Kavuşmamaktı.
Kavuşulmamaktı.
Birçok erkekle birlikte oldu Tezer Özlü. Bir erkeğin elini tutmadan kendini güvende hissedemezdi. İçindeki boşluk dolmazdı. Tamam olmazdı. Muhtaçtı.
Cezmi Ersöz vardı, çok aşıktı Nilgün Marmara'ya.
Tomris Uyar sonunda Turgut Uyar ile evlendi.
Nazım'ın da Vera'sı vardı.
Mecnun'un da Leyla'sı.
Aşk, ulaşma çabasıydı.
Aşk bu yazıda konu dışıydı.
Hayırdır?
Ölüm varılan noktaydı.
Üzülmek varmak istenilen nokta.
Ölümlü, üzünçlüydü her şey.
Her şeyde az çok melankoli vardı.
Hazan dediğin gamlı olurdu.
Herkesçe anlaşılmasa da olurdu.
Olsundu.
Ben yazacağımın en iyisini yazmıştım.
Yaşam güzergahtı;
Ölüm varış noktası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder