3 Mart 2014 Pazartesi

Gök gürültüsünden korkuyorum.

Dinlenilen şarkıların insan üzerinde garip etkiler bıraktığı gri günlerden biri.
Gri.
Şarkıda da söylendiği gibi "ice blue silver sky fades into grey"
Fight Club nam filmi izledikten/tamamladıktan sonra Hayri'nin soyadının Durden olduğundan kuşkulandım.
İrdal mıydı? Kim bilir?
Yağmurun sesine karışan melodiler.
Gök gürültüsünden korkmak zayıflara mahsus mu?
Gök gürültüsü hiç mi korkunç değil?
Hiç mi?
Tasavvur ediniz efenim; loştan karanlık karanlıktan aydınlık bir odada bir başınıza oturuyorsunuz.
Size en yakın canlı formu buzdolabındaki salatalıklar.
Ufaktan melankolik şarkılar dinliyor ve yağmurun sesini duyuyorsunuz.
Çok yemekten mütevellit üzerinize ve karnınıza bir ağırlık çöreklenmiş.
Bam!
Bir anda gök gürlüyor.
Küçükken masanın altına saklanırdım, gece ise annem ve babamın yatağında ortalarına girer uyurdum.
Bunlar beni gök gürültüsünden, şimşeklerden korur sanırdım.
Şimdi af buyrunuz eşşek gibi kız olmamdan mütevellit ne yatağa sığabiliyorum ne de masanın altına.
Bobi'ye sarılıyorum yalnızca :(
Bir de kış uykusundaki kurbağalar gibi uyuduğumdan sesleri duymuyorum çoğu zaman.
Ama gündüz, nasıl korkunç.
Sokakta yürürken yalnız olmayı severim.
Islanmayı da.
Amma velakin gök gürültüsü beni en çok o zaman korkutuyor.
Öncesinde gelişen şimşek çakması olayını söylemiyorum bile.
Ben korkak bir insanım belki ama bunlar da korkulası şeyler.
Şu an burada yazıyor isem bu yalnızlığımı kırmak içindir.
Güzelim sessizlikte kitap okuyamıyor isem bu sessizlik her an bozulabileceği içindir.
Blogger bir arkadaş demeyelim de bir tanıdığım var.
Sürekli melankolikli, yalnızlı yazılar yazıyor.
Şu an onu okuyamıyor isem, tumblrda değil isem overdose melankolya aldığım içindir.
Ama bu benzersiz lezzete asla hayır diyemiyorum.
Bu yazıda ufaktan, silik bir ifşa/itiraf gizlidir.
Yoldan sapmadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder