5 Şubat 2014 Çarşamba

Eftalking

Bazen yazmak kaçınılmaz bir gereksinim haline geliyor. Anlatmam gereken, içimde tutmak istemediğim şeyler oluyor ve kimseyle konuşamıyorum. Konuşacak kimse olmadığından değil, yani tamamen benim saçmalığım, anlatamıyorum bir türlü. Şuan da o anlardan biri. Galiba 20 yaş dişim çıkıyor, canım acıyor. Her şeyi içimden geldiği gibi burada da anlatamıyorum, yani çoğu zaman. Yılmaz'ın okuduğunu bilmem yetiyor. Ya da Umay'ın ya da liseden başka başka kişilerin. Zaten anlattıklarımsa sorun değil. Bunları yazmak bile çok kolay değil, şubat ayı gece soğuğuna rağmen tişörtleyim ve çok tatlış çoraplarımın sarmaladığı ayaklarım terliyor. Ellerim Snape'in Harry'e bakışı kadar soğuk. Yarım saat kadar önce ne sikim düşündüysem Yılmaz'a dm attım ve her an beni unfollowlamasını bekliyorum. Ki komik tarafı; mesajı atmaya karar verdiğim anda midem kıpraşmaya, böbreklerim titremeye, karaciğerim Jüpiter ulusal karşılamasını yapmaya, ellerim uyuşmaya başladı. Böyle saç diplerimden ayak parmaklarımın üzerindeki o küçük tüycüklere kadar ürperdim falan. Garip bir his. Neyse sakin olayım çünkü terslemeden cevap verdi. O kadar paranoyaklaştım ki... Ne zaman biri takip etmeyi bıraksa kesin Yılmaz diyorum. Ufaktan sıyırdım galiba. Ya da tamamen dişimin canımı acıtması kaynaklı, bilemedim. Ehehehehhe. Nihayet kitap danışmak istediğim yegane kişilerden birine kitap danışabildim. Ne bileyim tüm o beni uzaklaştırma, itme ve soğuk davranma durumlarından sonra normal konuştuğunda aşırı seviniyorum. Ve şaşırıyorum. Gelen mesajı açmaya korkuyorum tersleyecek diye, parmaklarımın arasından bakıyorum. Sonra terslemediğini görünce sevincimi dışarı yansıtıp kafamı vuruyorum. Seriously woman, boynum kopup gidecek galiba.
Yazma konusuna gelirsek. Burada rahat olamıyorsam acaba kimsenin bilmediği yeni bir blog mu açmalıyım? Bunu gerçekten düşündüm. Ama ben bu blogu da öncekinden kaçmak için açmıştım. Hatta blogta yazmaya başlama amacım da içimi olduğu gibi dökmekti. Yani zaman içinde amacımdan sapıp kendimle çelişmeye başladım. Olmamalı. Ve burada gelişine yazma kararı aldım. Görünen o ki burası daha çok sıkıcı bir hal alacak, yani hala okuyorsanız; okumayın. Gerçekten.
Tamam, cidden Yılmaz'dan kitap istediğime inanamıyorum. Seriously girl what's wrong with you?! Cevaba bakmaya korkuyoruum. Çok fazla AHS izledim galiba, sürekli bir nigga ağzı dönüyor beynimde. Tam bir zenci yelloz zihnine sahibim şuan. Çok korkuyorum. Uzattıkça uzatıyorum ama her an bunun da öncekiler gibi "Amacın ne Eftal?" e bağlanmasını bekliyorum. Ve bundan korkuyorum. 2 gün önce günlüğüme sakın kapılma, sakın abartma, AYNI HATALARI YAPMA!!! yazdım ve aynı hataları yapıyorum. Tam da benden beklendiği şekilde, değil mi? Üff şuan Ecem, Ceren veya Aslı yanımda olsa ne biçim döverlerdi beni. Stop yelling me!!! Mantıklı düşünüp mantıksız davranmama ne demeli? Yapmamam gerektiğini bile bile yapıyorum işte. Sonuçlarını da biliyorum ama engel olamıyorum. Sanırım şeytan ruhumu ele geçirdi arkadaşlar siz gidip kendinizi kurtarın. Hemen!!
Bir de şu geçen gün peşime takılan tekerlekli sandalyeli adamdan sonra şansım mı açıldı nedir, ehehehehe. Geçen gün de durağa giderken çocuğun teki yapıştı, abim sana hasta olmuş bi selam verir misin aha da şurda bak bakıyo, diye. Egoist mi olsam? Ya da yok okulda bu konuda benden bin kat üstün kişiler var aşık atamam. Neyse, Yılmaz'la konuşmayı suyunu çıkarmadan bırakmalıyım. Her an saçmalamaya başlayabilirim yoksa. Ona da yazık. 5 güne okul açılıyor, uyanamayacağım gibi bir gerçek var. Bir de servisi bıraktım. Azıcık pişman olmaya başlamış olabilirim, en azından benim yerime okula yetişmeyi Aydoğan amca düşünüyordu çünkü. Hala evden kaçta çıkacağıma karar vermedim tabii. Ayrıca kalabalık otobüslere binememe şeklinde über saçma bir korkum da var. Aynı şeyi asansörde de gösteriyorum. Tek başıma asansöre binemiyorum da ben. Ya da kıyafet kabinleri ama şu butiklerde olanlardan. Sonradan eklenmiş, şantiye tuvaleti gibi olanlar. Klostrofobik değilimdir de 29 varım. Neyse, kesin sürekli geç kalacağım. Ceren haklı, olduğu gibi yazmak çok daha rahatlatıcı. Keyfim yerine geldi be. Yılmaz'la konuştum falan. Bir de elimi bilgisayarımın köşesine pis vurdum. Bu geceden sağ çıkabilecek miyim tanrım? Nys sn mşglsn glb.
Artık susmalıyım. Mutlu da oldum. Gidip biraz Tezer Özlü araştırması yapayım.
Ammaaa. Keşke geçmişe dönüp şu vodkayla su bardağı shot yapmaya çalışan Eftal'e her şeyin daha iyi olacağını söyleyebilsem. Tanrım, sabaha kadar o kadar çok ağlamıştım ki bir ara kendi sümüğümde boğulacağımdan korkmuştum. Bir de 10 Kasım var tabii. Dün Ali'yle konuştuk, Yılmaz yanımda dururken neler yaşadığımı, aynı anda 564891568 duygunun birden bünyeme hücum ettiğini anlattım. O da kendini kötü hissettiğini söyledi. Neden diye sorunca da; "Sen Yılmaz'ın yanında bunları hissederken ben ona milyon tane 9buçuk gösterdim." dedi. Umarım çok fazla needy görünmüyorumdur. Aslında Ali'yle Yılmaz hakkında konuşmak çok rahatlatıcı. Hem ben onun ne düşündüğünü, neden öyle davrandığını anlıyorum; hem de onlara kendi bakış açımı sunabiliyorum. Böylece en azından hakkımda kötü düşünmediklerini düşünüp içimi rahatlatıyorum.
Gidemedim.
Hala okuyorsanız ve bundan banane ya deyip gitmediyseniz çok sağ olun!
Seviyorum ulen herkesi!
Pıtırcık Eftal.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder