31 Ocak 2013 Perşembe
Koptum Sizden
Masmavi bir deniz, temiz hava, güneş ve ben tabii ki. Şehir karmaşasının ortasında mükemmel bir kaçış noktası. Kulağımda güzel bir müzik üzerimde Can Bonomo tişörtü diye tutturup aldığım tişört. Ocağın 31'i bugün. Antalya'da kış mevsimi. Ben gribal enfeksiyonun başlangıcında güzelim Akdeniz manzarasına karşı oturmuş yazıyorum. Önümden binbir çeşit insan geçiyor, hepsi ayrı birer roman. Tıpkı kalemini aldığım o büyüleyici az biraz da korkutucu gözlere sahip fotoğrafçı abi gibi. Kafamı kaldırıp göz göze geldiğim insanlara gülümsüyorum. 21. yyda gülümsemek de tarihin o tozlu sayfalarına karışmış. Kimi kafa dağıtmak, kimi spor yapmak kimi de tatlı bir kaçamak için burada. Burası yalnızlık ve özgürlük barınağı. Burası benim yalnızlığımla gururlanıp özgürlüğün kollarında mutluluktan çırpındığım yer. Sanki bir sevgiliyle buluşmaya gider gibi özenle hazırlandım buraya gelirken. Hardal rengi pantolonum ve beyaz tişörtüm. Eşofman giymek buraya edilen bir hakaret değil de ne? Meltemiyle hafifçe üşütüyor belki deniz, tepemizde anaç Güneş. Burada stres yok. Burası arındırılmış bölge. Usul usul dalgalarıyla selamlıyor beni deniz ve aramızda sadece ikimizin anlayabileceği bir muhabbet başlıyor. Veda vaktine dek sürecek bu muhabbet. Aslında herkesin denizle bir muhabbeti var. Hangimiz bu ebedi maviliğe dalıp dertlerimizle boğuşmadık? İç hesaplaşmalar yaşamadık? Kimselere söyleyemediğimiz gizli aşkımızı haykırmadık? Burası tam bir ilham kaynağı. Henüz 15 yıllık bir geçmişe sahibim ama vademi doldurduğumda, artık bir işe yaramadığımda, yerime yenileri geldiğinde, bana ihtiyaç kalmadığında ben burada olmak istiyorum. Bundan 50 ya da 60 yıl sonra yine böyle tahta bir banka oturup elime kalemimi alıp maviliğin ıssız derinliklerine dalıp yazmak istiyorum. Belki de şuan sonraki hayatımın temellerini atıyorum. Bundan 10 yıl sonrasını bilmem ama 50 yıl sonraki planım hazır. Eski bir dost olacak bana bu deniz. Ona bakarak belki küçük bir gülümseme belki de bir damla gözyaşıyla hatırlayacağım anılarım olsun istiyorum. Gözlerimin üstündeki o kara perdeyi kaldırıp dünyadaki bizim için hazırlanmış mutlulukları içime çekmek istiyorum. Acaba dışarıdan çok mu garip görünüyorum? Önümden geçen herkesin bana bakmasını yadırgıyorum. Kış mevsiminin mütemadiyen griliğine direnen bir gün bugün. Güneşin tadını çıkarmak benim de hakkım. İçimdeki ateş, onlar paltolarına sıkı sıkı sarılırken sıcak tutuyor beni. Gençlik ateşi. Nostalji. Şüphe artık hepimizin içini kemiren bir tümör. Merak etmeyin yalnız küçük bir kızdan hiçbirinize zarar gelmez. Hepimiz kendi sıradan hayatımızı yaşanabilir kılmaya çalışıyoruz sadece. Keşke bir şair olsaydım. Çok isterdim bir şair ya da ressam olmayı. Hissetmekle kalmayıp hissettirebilmeyi. Beni anlayan insanlarla koyu bir muhabbet etmeyi. ,Hayata her ne olursa olsun gülümseyebilen insanlara hayranım. Dostluk, aşk, sevgi gibi güzelim duygular varken düşmanlık niye? Bir kere gülümsese bir insan içten, eminim ki devamı gelir. Mutlu bir gelecek değil, her anını doyumsayarak yaşadığım bir gelecek istiyorum. Muhabbetle!
31.01.2013
-Konyaaltı Sahili
31.01.2013
-Konyaaltı Sahili
Nabiim
Merhabalar, salondan bildiriyorum. Bildiğiniz gibi hayat hüznüyle, derdiyle, kederiyle, neşesiyle, meyiyle akıp gidiyor. Güzellikler hep bizimle, tabii görmeyi bilirsek değil mi efenim? Yeap. Aklıma yazacak bir sürü şey geliyor şuan, hiçbiri de ihtiyacım olan şey değil sanki. Oturdum Yalan Dünya'nın tekrarını izliyorum. Baya oldu izlemeyeli. Annem ve babam uyuyorlar şuan ben de yine gram uyku yok ama galonlarca çiş var ve de üşengeçlik. Yani çişimi tutuyorum. Hep yaptığım gibi. Uzun zamandır -2 haftadır- Can Bonomo hayranıyım, aşığıyım, delisiyim. Bu süre zarfında giyim tarzımda değişiklik yaptım mesela. Aslında tek değişiklik baskısız tişört aramam oldu. Şu yaşıma kadar hep baskılı tişört giymişimdir şimdi ise üzerimde -nihayet buldum- baskısız dümdüz salaş bir tişört ve cağnım pijamam var. Tişörte bi şey olmasın diye yatmıyorum ama çıkarmıyorum da. Yaş dedim de, dile kolay 15 yıldır yalnızım. Ve 15 yaşındayım doğal olarak. Çocukluğum da yalnız geçti, gençliğim de. Geçiyor yani. Asosyal falan değilim, dostlarım var tabii ki. Ben aşk ilişkilerinden bahsediyorum canım. Biraz malım da o konularda. Mesela hep imkansızdan hoşlanmak gibi korkunç bir alışkanlığım var. Bknz : Can Bonomo. Canım ya, çok seviyorum. Ya bu aşık olmak ne melem bi şey, henüz çözemedim. Filmler, kitaplar ve yakın arkadaşlar da pek yardımcı olmadı doğrusu. Herkes birilerinden hoşlanıyor, platonik takılıyor, aşk acısı çekiyor. Ben de her insan gibi sevmek ve sevilmek istiyorum tabii, ama kasıyor yahu. Rahatsız ediyor insanı. Ya da beni. Özgürlük anlayışıma ters işte. Ben böyle imkansız imkansız Can'la iyiyim. Geceleri televizyonda güzel şeyler verseler ya.
29 Ocak 2013 Salı
Kids
Otobüste ağlayan bebeklerin canı cehenneme. Kendi yeğenim de olsa hiç hoşlanmıyorum çocuklardan. Hayvanseverler gibi siz de bana saldırın sevgili çocuk severler. Ne yapayım yani, hiç sevmiyorum küçük canavarları. Bugün bi tanesi kafama lego attı, gözümün kenarına. Nasıl acıdı var ya. Annesi, dedesi hımısı nımısı hepsi var diye bi şey yapmadım, ters ters baktım sadece ama hızını alamadı velet bu kez de oyuncak fırlattı, reflekslerim olmasaydı kafamı yarıcaktı ibne. Bi şey de yapamadım ama sinirden kendimi yedim orda. Bi de karşıma geçti mal mal sırıtıyor bana, yapıştırcam ağzına iki tane. Ya bütün çocuklar manyak ya da bana özellikle manyak olanlar denk geliyor. Ben mutsuz ama yalnız hayatımda iyiyim böyle ya. Umarım ne evlenirim ne de çocuğum olur. Abimler de pek sevgili müstakbel yeğenimi -henüz yok- benden olabildiğince uzak tutsunlar. Biz böyle birbirimizi uzaktan sevelim. Ben diğer çocukları sevmemeye devam ederim. Ayy, hala kulaklarımda o bebeğin böğüre böğüre ağlaması ya, yazık valla.
28 Ocak 2013 Pazartesi
Imphı
Şimdi ben burada aforizma yapabilir veya dalga geçebilir, mükemmel bir hikaye yazabilir ya da kendi hayatımdan kesitlerle burayı doldurabilirdim. Boş beleş kelimeleri sayfa boyunca ard arda dizebilirim de. Ama gecenin ya da günün ilk saatlerinde tartışacak o kadar çok konu varken ben burada kendi uykusuzluğumla savaşıyorum. Uykusuzluk ve açlık. Dünyada peşimizi bırakmayan sinsi birer gölgeler. Kısır döngü işte. Acıkıyoruz, yiyoruz, doyuyoruz, tekrar acıkıyoruz. Uykusuzluktan saçmalıyorum. Hadi ama çişim gibi gelsene.
27 Ocak 2013 Pazar
Ha?
-Aşık oldum. Ne yapmalıyım?
+Boku yedin. Artık günlerin cehennem azabından hallice geçecek. Yapacak bi şey yok. Siki tuttun, hadi hayırlısı.
+Boku yedin. Artık günlerin cehennem azabından hallice geçecek. Yapacak bi şey yok. Siki tuttun, hadi hayırlısı.
24 Ocak 2013 Perşembe
Güzel Bir Gün
Kendimle iç içe, baş başa, omuz omuza mükemmel bir gün geçirdim bugün. Hava mis gibiydi, sabah güneşli öğleden sonra ise hafif kapalı ama yine de sıcak. Eee ocak sonlarında böyle havalar bulmak da Antalya'nın nimetlerinden işte. Dayanamadım, kalamadım evin içinde. Yapacak birçok şey vardı aslında. Arkadaşlarla buluşup gezebilirdim. Ama ben açık havada dolaşmak belki biraz da kitap okumak istiyordum. Ve tabii bunları yalnız yapmak. Yaptım da. Yalnızlık ceketimi giydiğim ve kulaklığımı taktığım gibi ver elini sahil. Eh sahile yürüyerek gitmek de Konyaaltı'nda oturmanın faydalarından. Kulaklarımda Can Bonomo'nun sesi, elimde kinder pingui yürüdüm de yürüdüm. Hatta arada süt dilimi de yedim ve çişim gelir diye bi şey içmedim. Gidiş dönüş yaklaşık 2,5 saat sürdü. Ve ben belki de hayatımın en güzel 2,5 saatini yaşadım. Yalnızlığımı o kadar çok özlemişim ki. O bana ne yaparsam yapayım asla küsmeyen, her zaman kucak açan en yakın ve en eski dostum. Apartman ve şehir ortamında büyüyen her çocuk gibi benim çocukluğum da evde, annemin dizinin dibinde geçti. Abim benden 11 yaş büyük e haliyle yalnız bir çocukluk geçirdim. Okula başlayana kadar hiç arkadaşım olmadı mesela. Evde barbie bebeklerimle kendi hayal dünyamda yaşadım çocukluğumu. E durum böyle olunca yalnızlık bende eskiden beri var. Birçok kişinin aksine severim yalnız kalmayı ve yalnızken de çok eğlenirim. Ama arkadaşlar, okul ortamı falan derken bu eski dostumla arayı çok açmıştım. İşte bugün bizim için yeniden buluşma günüydü. Sahilde uzun bir yürüyüş. O deniz kokusunu ilk aldığım an o kadar mutlu oldum ki. Uzun uzun bazen şarkı söyleyerek bazen hoplayıp zıplayarak bazen yavaşça düşünceli bir şekilde yalnız başıma yürüdüm. Ve sonra bunu hep yapmaya karar verdim. Tabii ki hava iyiyse, bok yoluna gitmeye hiç niyetim yok. Ben bugün belki bir tabumu daha yıktım ve kendime olan güvenimi tazeledim. Belki önemli bir karar vermedim ama yaşadığımın ve özgürlüğümün bir kez daha farkına vardım. Yalnızdım ve özgürdüm. Yalnızım ve özgürüm. Özgürlüğüm kadar yalnızlığım da önemli benim için. Yalnız olduğumu hissetmeyi sevdiğim gibi özgür olduğumu hissetmeyi de seviyorum. Ve tabii denize karşı düşüncelerimle baş başa olmayı. Muhabbetle!
19 Ocak 2013 Cumartesi
Hep
Bardağımda durmadan boşalan çay gibiyim bugün. Sıcak bir çay kadar değerin varsa yine gel. Dilsiz birinin anlattığı masallar gibiyiz seninle, platonik sevişiyoruz. Sen değil sesin lazım bana, belki bir fısıltı belki de bir yel. Ama senden. Ne yapsa, ne söylese önemsenmeyen biriyim belki de. Belki de bu yüzden yazıyorum sana. Boşluktayım ya hani, gel doldur içimi ne bulursan ya da ne istersen. Her şey o kadar sana kalmış ki, evde kalmış bir kız kurusu soğukluğundasın. Vazgeçmek için erken, umut etmek için çok geç. Araftayım, ama bil ki doğru taraftayım. Kapalı bir kutudayım. Alkol değil yalnızlık sarhoşuyum. Mutluluk bizim için tek hecelik bir oyunken sen neden mızıkçı olmayı seçtin? Saçlarından damlayan hayallerine güneş açtığında gökkuşağı mı sıçıyorsun? Bu yüzden mi bu hayata karşı burukluğun? Anlamsız kelimelerle kurduğun cümleler gayet iyi anlatırken seni neden yalan adında bir tercümana başvurursun? Küçük çocukların elinden şekeri almak kolay ama ya o vicdan azabı. Senin de elinden şekerin alınmış olmalı. Ne göndereni belli bu mektubun ne de alıcısı. Sadece sen ve ben varız düş kırıklığının karanlığında. Eğer sen de karanlık dünyanda bir parıltıya ihtiyaç duyanlardansan selam, merhaba!
Kapı
Durma, aç kapıyı. Belki tozlu evet, belki kırık dökük, belki bir harabe. Senin kalbin de böyle değil mi zaten. Yapma, ağlama yine yağmurda çıkıp dışarıya. Ayıp mı senin de duygularının olması? Saklama onları, mahzene kapatma. Kıyma içindeki o iyi insana. Belki giyotin, belki de asılmak. Her ikisinde de ölmüyor mu düşünceler. Sen ölmeden ölmesine izin verme içindeki çocuğun. Sıradanlaşma, sıradanlaştırılma. Bırak sana deli desinler sen yine içinden geldiğince yaşa. Ya da öl sıkılınca çabalamaktan. Sana kalmış bana da kalan. Olmayan mirasın pek hevesli varisisin işte bu dünyada. Ne sana kalacak ne de kalmış senden öncekine de. Karun kadar zengin olsan ne olacak, yanmayacak mıyız birlikte o çok korktuğun ateşte. Yapma, seni aşağılamasına izin verme, unutma sen ondan daha değerlisin senin gözünde. Asla korkma sana bir zarar gelecek diye, öldürmeyen acı katacak sana o sihirli güçleri. Hadi, bekleme artık aç şu siktiğimin kapısı. Kır artık seni hapseden zincirlerini. Belki acıyacak ama unutma acı çekmeden büyük işler başarılmayacak.
17 Ocak 2013 Perşembe
Çalınmışlık
Devrilen çınarlardan bir köprü yaptım, benden sana dek uzanan. Ellerimde yıkık mutluluklardan çiviler vardı, çekiç niyetine kullandığım ise çamaşır suyuyla beyazlatılmış umutlar. Paraf kaplı hayallerimden toz kaplı rüyalara dek uzanan, senden sona dek uzanan. Ve bir kapı açılırsa gökyüzüne yeraltından, bil ki ben o kapıda bir bekçi olacağım durmadan sorun çıkaran. Aklımda delice düşünceler olacak koyu bir merakla, kalbimden geçen ise bana dönüp gelir misin attığım bumerangla? Kapalı. Tek gördüğüm şey bu gözlerinde, yeniliğe kapalı, aşka kapalı, mutluluğa kapalı. Boş, bomboş o minicik yüreğin ve aslında bembeyazdı senin de düşlerin. Sona kadar. Seni karanlığa hapseden o yenik düşüncelerin, aslında hiçbir suçu yok o suç attığın dönencelerin. Şafakta bir martı kadar pembe olan kanatlarınla uçacaksın senin olan o ıssız maviliğe. Ve çığlıklarınla uyandıracaksın körü körüne inanmışları. Çığlıkların olacak onları bu kahpe hayattan koparan. Ve ben bir köprüdeyim, senden sona dek uzanan.
16 Ocak 2013 Çarşamba
Sana Dair
Senli cümlelerimin sensiz öznesi ben. Bu sabah yine sessiz bir alarmla uyandım karanlık gökyüzüne. Yıldızların bile gözükmediği kopkoyu bir karanlıktı penceremden görünen. Gel. Delice korktuğum bu karanlıkla baş başa kaldım ben sabahın kör saatinde. Zamanın ortasında bomboştu uyuyamadığım saatler. Gözlerimin altı kadar mordu gece, düşlerim kadar pembeydi Güneş. Rüyalarda. Hayalsiz, gri bir dünyanın kara deliğinde gökkuşağı bulmaya çalışan bir bedeviydim belli ki. Rengarenk bir bahçenin çorak tek köşesiydim ben. Seni görene kadar. Ve birden yağmur yağdı kurak gönlüme ki adı sevda, senin sevdan. Vasiyetimde yazılmış iki hece gibiydi duygu yoğunluğum. Gitme. Kal bir gün daha ya da istediğin kadar. Soy, at o önyargı denen kabuğunu ve bak gökyüzüne bir daha. Gör senin olanı gökyüzünde. Bu parlak, bu aydınlık, bu berrak kalp senin. Belki paylaşmak istersin. Sözlerim var gökyüzünde sana dair. Tek tek okuman gerek eğer tenezzül edersen. Karanlık bir gecede belki de saat 3 ile 5 arası. Gökyüzünde bana dair, bize dair, sana dair bir şeyler bulacaksın.
Ona Açıklı Mektup
Bir damla göz yaşı olmuşum cam bardakta.
Beklerken namusunu gecenin, gözlerim buğulu.
Önümde saat 2 den sonra heybetlenen romantizmin gevşek çarkları sebepsiz.
Huysuzum ama hadi sevgilimli cümlelerim Türkçe.
Uykusuzum, mutsuzum ama halleniyorum resmini gördükçe yersiz.
Ve ev soğuk ve ev sıcak.
Merdiven adımları sakin, Cihangir sakin, sessiz.
Demek ki geliyorsun.
Gel, çal kapımı teyakkuzdayım!
Topla eteklerini çıkarken merdivenlerimi adım adım.
Giydiğin o kırık beyaz elbisenin döküldüğü yere dökülüyor benim de çingene çocukluğum
Oradan tanışıyor belki nefes alışverişlerimiz.
Sen buraya açan çiçekleri yolmaya,
Bir ömrü sararıp solmaya, yalandan benim olmaya geliyorsun ya.
Gel,
Çal kapımı teyakkuzdayım!
Sen başka kalbe Ocak olmuş geliyorsun, ben aylardan Temmuz’dayım.
Üstüne basa basa verdiğin aşk sözcüklerini getir gelirken emanet dudaklarına.
Pencereden esen rüzgar dönme dolap sevincinde kötü haber.
Bir bilet al bu evden…
Bir çiçek aç adını benim de bildiğim.
Üşürsem ısıt beni.
Bir şiir ol yalnızca bu gece,
Yalnızca benim bildiğim.
Ben alışık değilim asma kat olmaya temelli sevdalara.
Kaybetsem de kazansam da.
Sen bizim o çocuğun oldukça,
Gel, çal kapımı Teyakkuzdayım.
Geri gitme, ben zıplarım üzerinden şimşekler çakarsa üzerimize, sen eğil.
Merak etme, ölmüyorsun.
Bu hikayenin mutsuzu benim;
Sen değil…
-Can Bonomo
-Can Bonomo
15 Ocak 2013 Salı
Aşktan ve Gariplikten
Biraz salak belki de biraz da gerizekalıyım ama sanırım ben Can Bonomo'ya aşık oldum. Olum nasıl tatlı nasıl seksi nasıl yakışıklı nasıl sempatik nasıl marjinal anlatamam ya. Resmen Cuma gecesi Beyaz Show'u izlediğimden beri Can'la yatıp Can'la kalkıyorum. Tumblrda falan imzalı albüm resimlerini gördükçe gözlerim doluyor yahu. Ben ki albümünü alabilmek için para biriktiriyorum. Bu hafta sonu kesin alacağım. O kadar ki son albümünün tüm şarkılarını bir gecede ezberledim. Geceleri uyuyamıyorum şarkılarını söylemekten, Can'ı düşünmekten. Sürekli ama sürekli Can'dan bahsediyorum millete. Yerim ya, çok tatlı şerefsiz. Aaah aaah. Nikah şahidimiz Beyaz olacak.
4 Ocak 2013 Cuma
8 Mile
Cheddar : Peace Rabbit!

Lily : Will you sing me?
He's chokin' how, everybody jokin' now.
Fuckin' shit.
There's vomit on his sweater already.
Snap, back to reality, oh, there goes gravity.
Oy Oy Eminem 2
Evet yine ben ve Eminem hayranlığım. Hastalıklı bir durumda benimkisi biraz. Nasıl anlatsam, mesela ingilizce birini tanıtma olayına girdiğimizde sınavda bile olsak direkt Eminem'i tanıtıyorum. Her ne kadar dinlediğim müzik tarzı değişse de Eminem dinlemekten vazgeçmiyorum falan. Uzuuuun uzuuun zamandır rock dinlerim zaten ama biraz popa doğru kayma yaşamıştım bu Usher, -isimlerini bile hatırlamıyorum şuan- vb insanları dinleyerek. Hala da severim kendilerini ama biraz da kaliteli müzik dinlemek istedim -Usher kalitesiz müzik mi yapıyor seni sürtük demeyin Scream'in sözler öldürüyor, Eminem her şarkıda ana avrat düz gidiyo, dünyayı sikiyo yine de doymuyo da demeyin, o ayrı bi dünya hem kaliteli müzik başlığında Eminem'den bahsetmiycem ki- ve klasiklere yöneldim. Böyle söyleyince Vivaldi, Beethoven, Mozart dinliyormuşum gibi oluyor -zaman zaman, her zaman değil- rock dünyasının klasiklerini dinlemeye başladım, bilirsiniz işte ; Pink Floyd, Led Zeppelin, Ac Dc, Metallica, Black Sabbath, The Rolling Stones gibi gibi. Kaliteli müzik ve psikopatik -patentini almalıyım- sözlü şarkılar. İtiraf ediyorum içlerinden en çok Pink Floyd'u seviyorum. Neredeyse herkes farklı anlasa da Pink Floyd'un The Wall albümü baskılı tişörtüm bile var, canım ya. Mesela şuan müzik listem tamamen bu tarz şarkılar + Eminem'den oluşuyor. I'mma fuckin' Stan. Eminem'den sürekli ingilizce bahsettiğimden olsa gerek ingilizce yazasım geliyor, şuan aklımda da The Real Slim Shady şarkısının nakaratı dönüyor zaten. 8 Mil'i bugünküyle beraber 8 defa izledim, kotam yetse yine izlerim. Nasıl seviyorum nasıl. Zaten bıkmadan izleyeceğim bir 8 Mil bir Harry Potter serisi var ama Harry de başka bir yazımın konusu olsun. Eminem'in hayatı bir çok kişi tarafından biliyor zaten, acı dolu bir çocukluk beraberinde psikolojik sorunları da getirmiş tabii. Asi, ama bir o kadar da seksi ;D Yahu adam 41 yaşında, hiç gösteriyor mu? Şuan şoktayım bir saniye, 41 yaşında bir amca için düşündüklerime bak. Ama Eminem bir efsane, Rap'in kralı tabii ki. Küçükken Eminem'le evlenmeyi hayal ederdim ta ki kızının benden 2 yaş büyük olduğunu öğrenene kadar. Eminem 37 yaşındayken yani ben yeni yeni ingilizce öğrenmeye başlamışken başladı bende bu hayranlık ama çok çok küçükken Eminem dinleyip zıpladığıma dair rivayetler var, bilemiycem bu yüzden bilinçli olarak diyelim. Son zamanlarda Eminem'le ilgili birçok fikir atıldı ortaya, örgüt falan filan. Ben bunların tamamen dışındayım. Eminem'i Eminem olarak seven biriyim ben. Tamam, Slim Shady diye bir ikinci kişiliği var. Hangimizin yok ki? Ne diyordum, Eminem hayran olunası bir kişilik ve 8 Mil de çok güzel bir film. Filmi izlerken "Ay çoook tatlııı, ohaaaa yeriiim!" türü çığlıklarımla evi çınlatıyorum tabii, kaçar mı. Dilci bile olsam hiçbir Eminem şarkısının tamamını ezberleyemedim, ezberleyemem. Neden mi, çünkü kopup gidiyorum da ondan. Bir süre sonra sözlere değil sesine odaklanıyorum sonra da kendisine ve düşüncelere. Her şeye rağmen Eminem'i feci seviyorum. Rap sevmem ya da ucuz rap sevmem mi demeliyim. Wiz Khalifa dinlerdim bir aralar, o da iyi bir rapçi kesinlikle. Ama Eminem is the best abi. Ve Eftal kaçar.