11 Temmuz 2015 Cumartesi

Büyümek Gerginliktir.

Acısıyla tatlısıyla, bu blogta onlarca girdisiyle lise yıllarımı noktaladım. Aslında noktalayalı epey oluyor, malum yaz ortasındayız. Şimdi hayatımda sınav sonuçları, okul ve bölüm araştırmaları, tercih listeleri ve bolca stres var. Aslında bir nevi bunların da sonuna gelmiş durumdayım. Stres hariç tabii.Son zamanlarımın küçük bir özeti olarak:
Sınavdan beklenmeyen ama istenen sonuç alındığına göre aylardır hayallerin baş kahramanı olan üniversiteye geçiş imkanı doğmuştur. Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü. Bu yılki gereksiz yapılan sonuç açıklama geciktirmeleri dolayısıyla sonuçların açıklandığı haberi evin yakınlarında bir çiğköftecide, bir "şeytan dürtmesi" sonucu alınmış ve adeta uçarak gidilmiştir. Ha bir de yanında en sevdiklerinden güzellik ötesi bir insan da sürüklenmiştir. Nihayet eve konana kadar geçen o kısacık süre yıllar gibi gelmiş, heyecandan kafa yenmiş, gereksizce saçmalanmıştır. Eve ulaşıldığında bilgisayarın açılmasını beklemek azap haline gelmiş, telefondan titreyen ellerle bakmak zor olsa da sonuca ulaşılmıştır. İlk olarak yanlış yere bakılmış, ama ona rağmen sıralamanın hedefle uyuştuğu görülmüş o sırada yanında olan dünyanın en iyi abisine sarılılmıştır. Daha sonra dolan gözleri gizleme çabasına girilmiş, dünyanın en tatlış yengesinin "Şuna bilgisayardan bak da adam gibi öğrenelim." teklifiyle bilgisayara geçilmiş ve doğru sıralama görülmüştür. Beklenenin epey üstünde olan bu sıralama annenin "İnşallah Ankara değildir." dileğini perçinlemiş, bardak son damlayla taşmış, sürekli tetikte olmanın gerginliğinden bıkılmış ve kaçınılmaz olarak ağlanmıştır. -Bu arada küçük bir notla belirtmek isterim: Annemin herkese anlatmaktan büyük keyif aldığı üzere bendeniz sınavdan yarım saat kadar önce ağlamaya başladım. Sınav bitti yine ağladım. Beklerken gerginlikten ve korkudan ağladım. Ve nihayet sonuçlar açıklandığında "God its cannot be true!" diye ağladım. Duygusal biri değilim.-Burunlar çekilip bir bardak suyla kendine gelinip en yakın arkadaşa sarıldıktan sonra koltuğun üstünde bırakılan çiğköfteler yenmiş o arada diğer arkadaşların sonuçları öğrenilmiş, meraklar giderilmiştir. Üstüne bir de üniversite nasihatleri eşliğinde dondurma yenmiş ve nihayet rahatlanılmıştır. Derken yine sancılı bir dönem olan ve şu an halen devam eden tercih dönemi gelip çatmıştır. Aslında rahatsındır, İstenilen şehir, istenilen üniversite, istenilen bölümün son sıralamasının 2000 kişi önündesindir. Ama hala için rahat değildir. "Ulan ya 2000 kişi oynarsa, tövbe." şeklindeki düşüncelerden paçanı kurtaramıyorsundur. Ve 2,5 yıl senin kahrını çeken, özellikle son yıl her psikoz sınırına geldiğinde sana  yardımcı olan, sana olan inancını hiç kaybetmeyen, seni seven, güvenen, her şeyini rahatça paylaşabildiğin; bir anne, bir abla, bir dost, bir öğretmen ve belki de yakın gelecekte bir meslektaşın olan ve aslında her şeyi ona borçlu olduğunu hissettiğin kişi gelin tercihlerinizi yapalım mesajını atmıştır. Gidersin. Tek tercih yapma çılgınlığını bir kenara bırakıp mantıklı bir liste hazırlarsın. O ara beraber deneme sınavlarına göğüs gerdiğin, pek çoğuyla aynı okuldan, aynı sınıftan mezun olduğun, bir kısmıyla dershane sıralarında kaynaştığın arkadaşlarının heyecanına tanık olur ve o günlerin bir daha yaşanmayacağını ayrımsar belki de bu son görüşün diye düşünürsün. -Yine bendeniz herkesi farklı yerlere yollayıp keep in touch şeklinde, her limanda bir sevgili mantığıyla "Ya Yunan adalarına kaçarız be, bekle beni." diyerek güzide planlar yaptım. Maamafih uygulamaya geçileceği pek de kuvvetle muhtemel değildir- Artık tercih listen hazırdır. Her şey belli olmasına rağmen birkaç kişiyle konuşulur. Bir yandan yine o 2000 kişi oynarsa korkusu devam ederken diğer yandan "Ya bunlar gereksiz be, gideceğim yer belli zaten." düşüncesi de hiç uzak değildir. Bu arada Ankara'da kalınacak yer belli olur, dünyanın en iyi abisi unvanını hak ettiğini kanıtlar ve sana kalacak mükemmel bir yer bulur. Sen de tercihlerini girersin, başvurunu onaylayıp ÖSYM'ye gönderirsin. Ve her allahın günü "Lan doğru mu girdim acaba? Olm ben YGS'de kitapçığımı, LYS'de salonumu yanlış yazmış adamım bak kesin bi salaklık yaptım." korkusuyla aisten ayrılmaz, sürekli kontrol edersin. Bu arada Hacettepe Mütercim Tercümanlık ilk sıraya, Dil Edebiyat "Nasıl olsa ilki tutmayacak." diye ikinci sıraya yazılmıştır. 2000 kişi geri gitme düşüncesi yerini 500 kişi ileri gitme düşüncesiyle paylaşır: "Abi ya yanlışlıkla mütercim tercümanlık gelirse?" şeklinde saçma bir korkuya da kapılırsın. O durumda ne yaparsın sorularına "Hem ağlarım hem giderim." yanıtı verirsin. Ama bir yandan da işin gerçekleri yüzüne birer birer vurulmaya başlanır. Dil Edebiyat okuyup akademisyen olma bir hayaldir, Dil Edebiyat mezunlarının işsiz kaldığı ise su götürmez bir gerçek. Dil bölümü çıkışlı olmanın tek sorunu seçecek bölüm seçeneğinin oldukça az olmasıdır aslında; dil seçeneği çoktur. İzmir'de kalburüstü bir mütercim tercümanlığa sıralama tutar. "Sen mütercim tercümanlık oku, Dil Edebiyatta en iyi ihtimalle düşük maaşa köpek gibi çalışacaksın." çok sık duyduğun bir cümle halini alır. Ha bir de "O puanla Dil Edebiyat mı seçtin, salaksın." da top 5tedir. Aklın her geçen gün daha çok karışmaktadır. Bir gün "Antalya'da okuyayım, aileme yeterince yük oluyorum daha fazlasını yaşatmayayım en azından ev burada." dersin, diğer gün "Ama hayallerim..." dersin. Her şey senin elindedir. Dil Edebiyat mı Mütercim Tercümanlık mı kavgası sık aralıklarla baş gösterir, ve her seferinde "Dil Edebiyatı en rahat sana yazdırıyorum çünkü senin iyi bir edebiyatçı olacağından eminim." cümlesi gözyaşlarıyla hatırlanır ve sıralama değiştirilmez.
Bugün dahil 6 gün daha var önümde. Ama gerçekten bir sonraki yazıyı Ankara'da yazmayı çok istiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder