3 Aralık 2013 Salı

17

sevgili anne,
yıllardır sana laf anlatmaya çalışıp bir türlü kendimi dinletemediğim için içimi buraya dökeceğim.
beni (9 ay bile değil) 7 ay karnında taşıdın, büyüttün, besledin vs vs iyi hoş güzel hepsi. hep senin sözünü dinlediğim için ilkokul hayatım boyunca öğretmenlerin gözdesi ama arkadaşlar arasında dışlanan çocuk oldum. benden nefret eden birçok kişi oldu. hala da olmakta. aklım ermeye başladığından beri beni nazi disipliniyle yetiştirmeye çalıştın. abime yaptıklarını benim üzerimde de uygulamaya çalıştın. beni hep abimle kıyasladın. ama bak abime, senin nazi disiplininden kaçıp askeri disipline sığındı. ve yılda 1-2 kere gelirse geliyor yanına, aramıyor bile. ders çalışma konusunda hep baskı uyguladın, ikimize de. kafandaki o mükemmel evlat imgesi bir türlü gerçekleşmedi. en çok abimde yaklaştın. bense, bildiğin gibi aykırı olanım. liseye geçip gerçek beni bulana kadar sana uydum, tabii ufak tefek değişimler o zamandan baş göstermeye başlamıştı. küçük örnekler vereyim, okurun anlaması açısından, ilkokulda ben bir gün bile saçımı açık bırakıp gitmedim okula. ya örgülüydü ya da annem düzgünce (!) tarayıp toplardı saçımı. diğer öğrencilerin aksine önlüğümde yakayı takmaya yarayan düğme yoktu, kurdele vardı. ve önlük cebimde de daima bir mendil bulunurdu. beyaz külotlu çoraptan başka bir şey giymezdim ve evet okul ayakkabısı o dönem hala vardı. okuldan eve gelene kadar çişimi zor tutar ve tam annem evin kapısını açtığı anda salardım. çünkü okulda tuvalete gitmem yasaktı. 2. ve 3. sınıflar hep böyle geçti. sidikli bir çocuktum, inkar etmiyorum. ders çalışırdım, kitap okurdum. 5. sınıfa kadar bilgisayarım olmamıştı. hiç çocukluk arkadaşım olmadı. çünkü antalya'ya yeni taşınmıştık ve sen dışarı çıkıp oynamama izin vermiyordun. evde koltukların üzerinde zıplamam yasaktı, mutfak dışında bir yerde yemek yemem yasaktı, enerjimi atabileceğim hiçbir şey yoktu. evdeydim. yalnızdım. çocuktum. sıkıldım dediğimde hep aynı cevapla karşılaşıyordum; ders çalış/kitap oku. ders çalışmadım ama kitap okudum. bazen de zorla ders çalıştırırdın. daha ikinci sınıftaydım ve sen beni hafta sonları matematik kursuna yolladın. ilkokulda dershaneden zorla matematik etüdü aldırdın, çalışkanlığımı hep matematikle ölçtün, 9. sınıfta matematik ve geometriden özel ders aldırdın. çünkü sen mükemmel bir evlat istiyordun. çünkü sen sayısalcı olmayan insanların da zeki olabileceğine inanmıyordun. çünkü sen istediklerini almaya abimde öyle alışmıştın ki. ama bende olmadı, işler ters gitti. hiçbir şey planladığın gibi gitmedi. ben zaten planlanmamış çocuktum. senin tarihi geçmiş kurallarınla büyüdüm, tabiri caizse beynimi yıkadın anne. hiçbir zaman yalan söyleyemedim. hiçbir zaman risk alamadım. hiçbir zaman iyi olduğuma inanamadım. bana öyle şeyler yaptın ki, daima herkesi kendimden iyi gördüm. bana hep rekabeti aşılamaya çalıştın ama tek yaptığın beni aslında ne kadar başarısız, ne kadar zayıf olduğuma inandırmaktı. bundandır belki hiçbir zaman kendime tam olarak güvenemedim hiçbir konuda. şimdi bunları neden yazdığıma gelirsek, her şeyi bir yana bırakabilirim ama sen bugün beni çok kırdın be anne.
dershaneden normalde döndüğüm saatten erken dönmüşüm, farkında değildim. eve girdim suratın beş karış. erken geldin dedin. bir de aramıştım sizi durağa gidiyorum diye, bunu bile yapmıştım. erken geldin dedin. bu iyi bir şey değil mi bile diyemedim, lafı ağzıma tıkadın. "birinin arabasıyla mı geldin?" dedin. 16 yıllık kızınım be anne, hiç mi tanıyamadın? akrabam bile olsa arabasına binmemek için bin dereden su getirdiğimi hiç mi bilmiyorsun? bir yere kadar bu bile kabullenilebilir ama ben sana hayır otobüsle geldim, boştu hatta dediğimde sen bana "doğru söyle, biri mi bıraktı seni?" dedin. yani inanmadın. senin o dayattığın tatsız kurallardan kurtulmak için, bana empoze ettiğin o saçma sapan, tarihi geçmiş düşüncelerden kurtulmak için debeleniyorum, evet. nihayet kendimi buldum. sen de benim üzerimde o istediğin etkiyi bir türlü kuramadın zaten. dedim ya, ben aykırı olandım. senin tüm o matematik sevdana inat yabancı dil seçtim. senin bütün o beynimi kemirmelerine inat ders çalışmadım ama yine de iyi notlar getirdim. çocukluğumu mahvettin, gençliğimi tüketmene izin vermeyeceğim. ama sen her şeye rağmen 16 yıllık kızını tanıyamamışsan benim susup oturmaktan başka elimden bir şey gelmez. her zaman bana verdiğin o garip terbiye yüzünden dalga konusu oldum, dışlandım. sevilmeyen insan oldum. hepsine göğüs gerdim de anne, yapmadığım bir şeyle itham edilmek. bak işte o insana çok fazla koyuyor. bir değil, iki değil. hep bu şüpheciliğin yüzünden sana bu kadar uzağım. bu yüzden sana bir şey anlatmıyorum, anlamıyorsun çünkü. en kötüsü de bir noktaya takılı kalıp o saçma ahlaki yargılarına başlıyorsun. ben sen değilim anne. olmayacağım da. mükemmel evlat da olmayacağım. ben sadece eftal olmak istiyorum. ben sadece eftal olacağım. hani küçükken sorulan beylik bir soru vardır, anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı, diye. ben hep abim derdim, kaçardım polemikten. ama şimdi düşünüyorum da, seni çok sevmeme rağmen babam derdim. babam senin gibi değil çünkü. onun dinlemeden yargılamak gibi bir özelliği yok. bu yüzden babamla daha iyi anlaşıyorum, bu yüzden babama her şeyimi anlatıyorum, bu yüzden birçok çocuğun aksine babamdan çekinmiyorum. şuan gerçek kimliğimi bulduysam, senin etkinden kurtulduysam babam sayesinde hep.
abimi de kendine benzettin. bu yüzden onu daha çok seviyorsun zaten.
ziyanı yok, hep biri daha çok sevilir. o biri sen olabilirdin anne ama yitip giden çocukluğum ve utançla hatırladığım tüm pişmanlıklarım için seni suçlayacağım.
sen bugün beni çok kırdın anne. şüphecisin, bana güvenmiyorsun biliyorum. demek ki ben o güveni verememişim dedim hep. ama bu kadarı da fazla. sınırı aştı. daha fazla söyleyeceğim bir şey yok. kırgınım sadece.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder