2 Kasım 2013 Cumartesi

çünkü vazgeçmek hiç kolay değil.

gayet iyi gidiyordum, ta ki rüyama girene dek. o kadar mutsuz uyandım ki. bana ezik diyebilirsin ama o an sana çok ihtiyacım vardı. bir kere bile dokunamamıştım sana, sarılmak istedim. ellerini tutmak belki de. çok istedim. sadece yanında olmak istedim. ihtiyacım vardı çünkü. gayet iyi gidiyordum, vazgeçiyordum, unutuyordum, devam ediyordum. yanılmışım. vücudumun sana ihtiyacı var. parmaklarımın sana değmeye, gözlerimin sana bakmaya, kulaklarımın seni duymaya ihtiyacı var. düşünmüyorum dediğim her şeyi bilinçaltıma öyle bir atmışım ki. bunları yazarken utanıyorum bile, ama hem defterim bitti hem de burası benim kendim olabildiğim yegane sığınağım. ama utanıyorum işte. bu kadar aciz durumda olduğumu göstermekten korkuyorum. ama aciz durumdayım. hep bir yanım eksik gibi. hep bir şeyler eksik gibi. kahkaha atarken bile mutsuz hissediyorum. internete göre depresyondayım, sanmıyorum. bazen, seni tamamen unuttuğumu düşünüyorum. gülüyorum, eğleniyorum, dans ediyorum. sonra bir sözcük duyuyorum, herhangi bir sözcük. ve sonra tepe taklak geri dönüyorum sana. ne kadar uğraşsam da senden gidemiyorum. ne kadar denesem de seni düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. küçük sinsi bir düşünce bir anda günümü yerle bir edebiliyor. kendimi çok kötü hissediyorum. daha fazla yalnız kalmak istiyorum, daha fazla uyumak. ama uyuyamıyorum. yalnız da kalamıyorum. ne zaman yalnız kalsam ya da uyumaya çalışsam hep sana kayıyor düşüncelerim. bu yüzden sürekli dikkatimi dağıtmaya çalışıyorum, belki de bu yüzden hiçbir şeye odaklanamıyorum. salak salak şeyler yapıyorum. neredeyse komaya girebileceğim kadar içki içtim örneğin, hala pişmanım. tek birada çakırkeyif olan ben kaç votka shot attım hatırlamıyorum bile. ama sarhoş olmam için alkole ihtiyacım yok, bir dize geliyor aklıma, oluyorum. sonra diyorum ki; seni sevmek için sana ihtiyacım yok. ve sonra da daha da yalnızlaşıyorum. sevdiklerimi sevmiyorum artık, sevemiyorum. çünkü içimdeki her yeri işgal ettin, herkesi dışarı attın, tüm hücrelerimi kapladın, resmen kene gibi yapıştın, gitmiyorsun. elimde olmadan hayal kuruyorum, ama kuramıyorum da bir yandan. asla gerçek olmayacağını biliyorum ya; hayalimde bile biz olamıyoruz. hayalimde bile acı çekiyorum. bazen sırf eğlence olsun diye kendi ölümümü düşünüyorum ve nasıl oluyorsa o bile sana bağlanıyor. bambaşka bir konudan söz ederken sana bağlanması gibi tıpkı. nasıl beceriyorsam obeb-okek konusunu bile sana bağlayabiliyorum. bende sana özel bi yetenek var galiba. içimdeki kelebekleri öldürdüğünden beri mutlu olamıyorum. soğuk hissediyorum, hep üşüyorum. hayır, kansızlıktan değil. midem sık sık bulanıyor bir de. anlıyorum, vücudum seni içinden atmak istiyor, senden nefret ediyor hatta. ama sana ihtiyacı var. sen ip gibisin, hani şu bir ucu boyuna bir ucu sağlam bir yere bağlı olandan. bir yandan beni hayata bağlıyor bir yandan da yavaş yavaş öldürüyorsun. nefesimi kesiyorsun, nefes alamıyorum, içimi öyle bir kaplamışsın ki. hiçbir şeye karşı bir istek duymuyorum artık, başka bir deyişle hiçbir şey yapasım yok. uyumak bile istemiyorum. geceleri seni düşünerek uykuya dalmaya çalışıyorum, rüyamda seni görüyorum ve uyandığım anda aklıma gelen ilk şey yine sensin. resmen her tarafı seninle çevrili bir et parçasıyım. kalbimi geçtim, ruhum acıyor. hissettiğim tek şey; nefes alamadığım. hep bir huzursuzluk hep bir karmaşa. hayat akıp gidiyor, birkaç ay sonra sen de gideceksin. keşke üzüldüğüm tek şey bu olsaydı. hiç tanışmasaydık demiyorum, keşke hiç girmeseydim hayatına diyorum. çünkü hayatından çıktığımı bilmek çok acı veriyor. ve ben zamanla geçer dedikçe daha da ağırlaşıyor. daha da zorlaşıyor. geçmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder