19 Mayıs 2013 Pazar
Ben, Hiçbir Şey
Yeni bitirdim okumayı. Oysa ki dün gece başlamıştım. Uykuya yenik düşmeseydim çoktan bitmişti de. Neyse. Aslında fark etmediğim birçok şeyi fark ettirdi bana bu kitap ve tabii ki Aytuğ Akdoğan. Ne kadar şanslı olduğumu fark ettirdi. Beni seven ve beni her şeyimle kabullenen bir ailem, arkadaşlarım, yemeğim, kıyafetlerim, defterlerim, kalemlerim olduğu için aslında ne kadar da şanslı olduğumu fark ettim. İçimden geldiği gibi davranabildiğim, yazabildiğim, paylaşabildiğim ve beni dinleyen, beni önemseyen insanlar olduğu için ne kadar şanslı olduğumu fark ettim. Ben burada, güzel bir pazar günü, kuş cıvıltıları ve kahve eşliğinde düşüncelerimi yazarken, balkondan annem ve babamın birbirine karışan seslerini dinlerken aslında ne kadar boktan şeyleri kafama taktığımı, ne kadar boktan şeylere üzüldüğümü fark ettim. Acı çekmedikçe yaşadığımı hissetmediğimi ve sırf bu yüzden yaşadığımı hissedebilmek için kendime acı çektirmeye, kendimi küçük düşürmeye çalıştığımı ve en nihayetinde de bunu başardığımı fark ettim. Halbuki acı çekerek değil de mutlu olarak da yaşadığını hissedebiliyormuş insan dediğin. Aytuğ Akdoğan'da imrendiğim tek nokta ceketini alıp gidebilmesi. Ülkeler boyu, sokaklar boyu yalnızlığıyla dopdolu gezebilmesi. Ama yine de onun yerinde olmak istemezdim. Çünkü onu bunu yapmaya iten sebepler korkutucu. O yaşadığını fark edebilmek için, kendini öldürmemek için bambaşka yollar seçmiş, bazen yanlış bazen doğru seçimler yapmış biri. Ama hiç kimse, Tanrı ya da Aytuğ Akdoğan'ın ta kendisi bile hangisinin yanlış hangisinin doğru olduğunu bilemeyeceği bir şekilde yapmış bu seçimlerini. Kitabı o kadar karanlık ama o kadar da açıklayıcı ki aynı zamanda. Tıpkı yol gösteren bir öğretmen gibi. Benim seçimlerimi uygularsan başına gelecekler bu der gibi. Ne yalan söyleyeyim, dedim ya imrenmedim değil. Bazen benim bile öyle karanlık anlarım oluyor ki ayakkabılarımı giyip gecenin bir yarısı kaçmak istiyorum evden, ailemden, yaşadığım şehirden hatta ülkeden! Kaçmak intiharın bir diğer adı değil midir zaten? Nasıl ki Aytuğ Akdoğan kendini öldürmemeye çalışıyorsa. Karanlığın en yoğun olduğu an aydınlığın en yakın olduğu an değil midir? İşte bunu unutmamalı insan. Aydınlık yakın dostlar. Düşündüğümüzden daha da yakın. Kitaba gelirsek, okuyun. Farkındalıklarımız açısından çok iyi bir kitap. Ötekiler'i anlamaya çalışalım biraz. Zaten biz de başkasına göre bir Öteki değil miyiz? Romanlar özneldir ama ben karanlığın evrensel olduğuna inanıyorum. Muhabbetle!
Bir de Başı Bozuk'u okumanı öneririm.
YanıtlaSilen kısa zamanda, seve seve
YanıtlaSil