25 Kasım 2012 Pazar
Yıkarlar değil Yıkarlar
Bazen tam bir deniz kızı Eftalya oluyorum. Sanki yarım saat önce banyoya girmeye üşenen, kokuşuk kokuşuk oturan ben değilmişim gibi bir girdim mi bir daha öldür allah çıkmıyorum sudan yahu. Tabii sonrası elektrik + su faturasının gözüme gözüme sokulması. Ben ki yazları gölgeli şezlongumda mıyıl mıyıl uzanmış, yavşak yavşak bakınırken, sıcaktan bunalıp 8 kilo ter atarken üşengeçliğimi yenip denize bir giriyorum ufuuuu sonrası mukdeşem. Bebeler gibi sığ suda cıbıl cıbıl oynamak mı dersin, dalıp sonra yosunlardan korkup hızla su yüzüne çıkmak mı dersin, kendi kendimle yarış yapıp en uzağa en hızlı kim gidecek şizofrenliği mi dersin, sonra efendicağızıma söyleyeyim suyun içinde fok balığı gibi taklalar atmak mı istersin, ne ararsan bende mevcut. Mesela bu yaz Marmaristeyken hepsini birer birer yaptım. Yalnız yüzmek her ne kadar hüzün verici olsa da bir süre sonra alışıp bu nimetten faydalanmadım da değil. İstediğimde girip istediğimde çıkmak, istediğim kadar uzağa gitmek, canım mı sıkıldı hoop çıplak ayaklarla etrafta bir tur atmak, turist amca ve teyzelerle karşılıklı gülümseşmek ne biliyim el sallaşmak falan, güzel şeylerdi bunlar. Hala Marmaris tatilinin izlerini taşıyorum, bikini izlerim duruyor hala, biraz solmuş yer yer yok olmuş ama olsun hala orada, hala benimle. Banyodan çıkıp nerelere geldim yahu. Amma tatilin faydalarından hazır söz açılmışken es geçmek de olmaz tabii ki. Düşünsenize bir kere yoklama derdi yok, sabah erken kalk derdi yok. Tek kötü yanı okul zamanları benim dışımda bir etkenle toplanan yatağımı ben toplamak zorunda kalıyorum ama o kadar kusur kadı kızında da var canım. Sınavlara hazırlan, derslerde uyumamaya çalış, defterleri tamamlayacağım diye uğraş derdi de yok. Neredeyse 10,5 yıllık öğrencilik hayatımda ilkokuldan beri (6. sınıf olabilir) hiçbir zaman defterim tam olmadı. Hele liseye geçince bırak tamamlamayı defter taşımaz oldum. Nerede o eski günü gününe ders çalışan (annemin katkıları büyük), derslere katılan, öğretmenini can kulağıyla dinleyen, en önün değişmez sahibi Eftal, nerede şimdi ki derslere uyumak için giren, dersi sadece ilk ve son 5 dakikada dinleyen, hayaller kuran, yatan, ders çalışmamak için harcadığı çabayı ders çalışmak için harcasa 2 yılda hem üniversiteyi hem de liseyi bitirecek olan Eftal. Şimdi düşünüyorum da çocukken susuz yemişler bizi. Oku öğretmen/doktor/polis/mühendis ol, paranı kazan, kendi evinde mutlu mutlu yaşa diyerek. Büyüdükçe hayatın gerçeklerini daha bir hissediyor, daha bir fark ediyor insan. Hatırlıyorum küçükken ben abim asker diye askeri hemşire olmak isterdim, sonra geçen gün bir tanıdığımız geldi beni en son 5. ya da 6. sınıfta görmüş olacak bana sen en son astronot olmak istiyordun dedi, zaman geçtikçe ben önce ingilizce öğretmenliğini, doktorluğu, avukatlığı, genel müdürlüğü, gazeteciliği, köşe yazarlığını en son da turizm rehberliğini düşündüm. Yani büyüdükçe ideallerim daha kolay ulaşacağım şeylere dönüştü. Hatta bir ara gökbilimci olmak istiyordum, gökyüzüne takmıştım kafayı, salak salak kitaplar, kasetler, belgeseller falan izliyordum. Arkeolog bile olmak istedim yahu. Şimdi bir de şu halime bak. Lisedeyim, dilciyim, geleceğe dair tek planın İngiliz Dili ve Edebiyatı okur sonra da rehberlik lisansı alırım, sonrası allaha kalmış. Hee Eftal yaparsın sen merak etme. Oğlum nereye yapıyon lan, millet o kadar çalışıyor, didiniyor. Peheeeyy. Ben bu gidişle üniversite mezunu bir işsiz olmazsam furun beni. Düşünüyorum da bir kafe açsam, böyle hem restaurant hem pastacı kıvamında. 2 katlı hoş bir mekan. Kendi işimin patronu, garsonu, temizliçisi olsam. Rehberlikten de soğumamın nedeni sadece tek bir bölgenin rehberi olma olayı. Ben ki dünyayı gezmek istiyordum. Şimdi git bakkala ekmek al desen yapmam valla. Düşünsene rehber olmuşum aynı zamanda bir gazetede gezi yazıları falan yazıyorum. Ay yok anacım o da sıkar beni. Böyle konulu bir şey oldu mu senden bir şey yapman beklendi mi yapamıyorum ben, içimden gelmeli. Nah böyle blogta yazar gibi yazarsam oh ne ala. PuCCa gibi bi' şey oluyormuşum. Ama bende onun hayatı ne gezer. Neyse ya daha 15 yaşındayım uzun boylu düşünmek için çok erken. De keşke en azından ne olmak istediğimi bilseydim. Aaaa bak yine karıştı ben ne diyordum, hah su. En büyük zevklerimden biri banyodan çıkıp kafamda havlu, üstümde bornoz öyle malak malak oturmak. Şuan bile kafamda havlu var işte. Eheheheh. Ben ki yaz kış sıcak suyla yıkanan insanım, hiç bana göre değil öyle soğuk suyla yıkanmak o ne öyle horon tepiyormuş gibi. O sıcak suyun verdiği mayışmayı, rahatlamayı, masaj etkisini ne verebilir ki başka. Ucuz spa. Bornozla oturma rekorum 2,5 saat. Onda da terleyip çıkartmıştım yoksa ben öyle devam edebilirdim. Banyo yapmak güzel şey, insan temizken özgüveni daha bi sağlam oluyor ha bir de o kokulu duş jellerinin hastasıyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder