27 Haziran 2013 Perşembe

Anlayamadılar

Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim
Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda...
Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!..
Rakı sofralarında söylenip acı tütün çiğnercesine sevdik
ANLAYAMADILAR...

26 Haziran 2013 Çarşamba

Eftallü Macera Avında! Bölüm: 1

Kahramanımız kod adı Eftallü bugün de olağan bir şekilde uyanmalıydı. Lakin öyle olmadı tabii. Babası yanına gelip: "Saat 10.30 oldu, yine öğlene kadar yatacak mısın hüloooğ?!" diye bağırana kadar Eftallü yine öğlene kadar yatmayı planlıyordu. Gelen bu garip sesten tırsan kahramanımız her zamanki gibi sıçrayarak uyandı ve çapakların hendek yaptığı gözlerini açmaya çalışarak babasına döndü. Babası tünelin ucunda hafif bir ışık görünce hemen konuşmaya başladı. Lakin kahramanımız hala uykuda olduğu için hiçbir şey duymuyordu. Arada kulağına deden........istanbul..........kalp...... gibi sözcükler çalındı ve kahramanımız çok zeki olduğundan hemen parçaları birleştirdi ve dedesinin İstanbul'da hastanede kalbinden rahatsız bir şekilde olduğunu anladı, acil şifalar diliyoruz. Bu kısa uyanıklık evresinden sonra tekrar uykuya dalan kahramanımızı babası uyutmadı ve kahramanımız küfrederek yatağından çıktı. Bilgisayarının şarj kablosunu prize takıp çok sevdiği malum oyun yüklenirken kendisine kahvaltılık gevrek ve kakaolu süt hazırlamaya koyuldu. Hazırlıkları bitince kahvaltısını alıp oyunun başına oturdu. Ta ki arkadaşı G'nin evine gideceğini hatırlayana kadar. Biraz geç kalmış olsa da hızlı bir şekilde hazırlanmaya başladı. Bir yandan dişlerini fırçalarken çoraplarını giyen Eftallü, oyunu ve bilgisayarını kapatmaya çalışırken de giyinmeye uğraşıyordu. Apar topar evden çıkan kahramanımız parasını unuttuğunu fark edip eve gerisingeri döndü ve parasını alıp çıktı. Antalya şehrinin kavurucu öğle güneşi altında hangi otobüse bineceğini bilmemenin tedirginliğiyle caddeye doğru yürümeye koyuldu. Bir yandan da içinden oldukça gerizekalıca cümleler kuruyor, bu da yetmezmiş gibi hayal kuruyor ve kendisiyle tartışıyordu. Caddedeki durağa ulaşan kahramanımız o duraktaki komşu teyzeyi görünce diğer durağa doğru kaçarak uzaklaştı. Yardımsever otobüs şoförü amcanın da yardımıyla doğru otobüse binen kahramanımız hedefine doğru yola koyuldu. Otobüste "acaba müzik mi dinlesem lan?" tarzı kendiyle tartışırken otobüsün sesinin daha ilginç olduğuna karar verdi. Otobüste hiperaktif yarı çıplak bir çocuk, bir teyze ve garip bir adamdan başka bir şoför bir de kendisi vardı. Herhangi bir olayın gelişmediği ama yolcuların oldukça ilginç olduğu bir yolculuktan sonra hedef durağa ulaştı. Orada arkadaşı G'yi aradı, arkadaşının verdiği tarifler üzerine bir oraya bir buraya kuyruğunu kaybetmiş eşek gibi dolaştıktan sonra G pes etti ve "beni bekle seni almaya geliyorum" talimatını verdi. G'yle buluşmaya dönersek, günün daha da erken saatlerinde hatta ilk saatlerinde açlıktan kıvranan Eftallü facebookta G'nin paylaştığı yarına dair bol yemek içerikli durumu gördü. Kısa bir konuşmanın ardından artık o da davetlilerden biriydi! Varsın Eftallü bekleyedursun, beklediği yer bir hastanenin acil kapısının önüydü, genç bir adam elinde siyah bir bezle koşarak geldi. Bir anda bezin genç adamın elinden düşmesiyle altında yatan acı gerçek su yüzüne çıktı. Genç adamın parmağı kopmuştu! Kahramanımız şahit olduğu bu görüntü karşısında bir garip oldu ve hafif tertip şok geçirdi. Derken G geldi ve onunla birlikte muhabbetli bir yola koyuldular. G'lerin evinden önceki son durakları bir bakkal oldu ve G içeri girdiğinde kahramanımız bakkalın önünde ayağına yapışan iğrenç siyah poşeti çıkarmaya çalışıyordu iğrenerek. Gerekli siparişler alındıktan sonra G ve Eftallü G'nin evine ulaştılar. Sıcak bir karşılama olmuştu, kahramanımız bunu beklemiyordu. Ne de olsa o pişkin, yüzsüz bir şekilde plana sonradan dahil olmuştu. Çok sıkı bir arkadaş grubunun arasına kaynak yapmıştı, onlarla çok da yakın olmamasına karşın. Gariptir ki, grup kahramanımıza hiç de öyle davranmadı. Sıcak karşılamayı bol kahkaha, birbirinden güzel yemekler ve eğlenceli bir ortam takip etti. Saatlerin nasıl geçtiğinin farkına varamayan kahramanımızın artık kalkma vaktiydi. Pek hoşlanmasa da el mahkum herkese birer veda öpücüğü verip evden ayrıldı. Bir yandan da farklı insan gruplarını tanımanın, ortamlarını öğrenmenin heyecanıyla doluydu. Kahramanımızın o anki durumunu tek bir cümleyle açıklamak mümkündü: Bugün hiç tanımadığım birine sırf iyi birine benziyor diye usulca yaklaşıp en yakın otobüs durağı nerede dedim. Birkaç denemeden sonra aradığı cevabı bulan Eftallü en yakın otobüs durağına doğru yola koyuldu. Yoldan geçenlerin nedensiz bakışları altında yaklaşık 20-25 dakika otobüs bekledikten sonra yaklaşan bir otobüs şoförüne; "buradan Işıklar'a nasıl gidebilirim?" diye sordu. Şoför ona terminal otobüsünü beklemesini söyledi ve böylece kahramanımız beklemeye devam etti. 10 dakika daha bekledikten sonra sıkılan kahramanımız yanında oturan teyzeye "terminal otobüsü kaç dakikada bir geçiyor?" diye sordu. Teyze de sanki bu soruya ihtiyacı varmış gibi bir konuşmaya başladı ki, ufuuu. Telefonum çaldı numarasıyla oradan kaçan kahramanımız yaklaşan bir otobüs şoförüne daha aynı soruyu yeniledi lakin bu defa şoför; "buradan geçmez gel ben seni caddeye götüreyim" dedi. Neredeyse 40 dakikasını boşu boşuna bekleyerek geçirdiğine sinirlenen Eftallü bu teklife balıklama atladı ve şoför onu 100. Yıl'a kadar götürdü ve ücret de almadı. Teşekkürler şoför abi! 100. Yıl durağında beklemeye başlayan Eftallü durumdan işkillenince bir şoföre daha sordu. Bu kez "sen yanlış yerde bekliyorsun, karşıya geç" cevabını alan kahramanımız ikiletmeden üst geçitleri hoplaya zıplaya geçip karşıya vardı. Bu arada güneş tüm sıcaklığıyla beyninde kuzu çevirme yapıyordu. Bir süre de burada bekleyen Eftallü otobüs gelmeyince bir şoföre daha sordu ve "maalesef buradan geçmez güllük caddesinden binmelisin" cevabı kahramanımızın suratına tokat gibi indi. Hay ben sizin tarzı başlayan bol küfür içerikli cümlelerle yürümeye karar veren Eftallü önce Kapalıyol'a ardından Işıklar'a neredeyse yarım saatte ulaştı ve keşke en başından yürüseymişim dedi. Ve tabii bir de zaten ilk kez geldiği bu semte bir daha gelmemeye de karar verdi. Film almak amacıyla Işıklar'a gelmeye çalışırken oradan oraya savrulan kahramanımız sıcaktan ve yorgunluktan artık insanlıktan çıkmıştı. İlk girdiği filmcide aradıklarını bulamadı, ikincide de. Bir süre Işıklar'a filmci arayarak aşağı yukarı dolaşan kahramanımız artık pes etti. Yorgunluk zirve yapmış, her yeri ağrımış üstüne üstlük bir de acıkmış ve susamıştı. Evlerine giden otobüsün geçtiği durağa zor attı kendini, ah bir de otobüse yetişmek için koşmasaydı her şey daha iyi olabilirdi. Güç bela otobüsü yakalayıp eve doğru yol alırken yine yolcular dikkat çekti, içlerinde turist  bir çift de vardı ve şoförün yabancı dili dolar ve avrodan ibaretti. Yine de karışmamaya karar veren kahramanımız yorgunluktan bitap düşmüş halde, hiç susmayan vıdı vıdıcı teyzeye dinleye dinleye, kalça kemiğini demire çarpa çarpa evine geldi. Kapıya açan babasına isyan eden kahramanımız biraz soluklandıktan sonra kendini belediye başkanına otobüs şoförlerinin denyoluğunu anlatan bir mail yazarken buldu. İki koldan maili gönderen Eftallü içi rahat ve über yorgun bir şekilde evinde takılmaya devam etti. Yemek yedi, markete gitti, oyun oynadı, sosyalleşti ve bugünlük sosyalleşme kotamı doldurdum deyip OT dergisini okurken aklına bir fikir geldi. Banyodan sonra bunu uygulamaya koyan Eftallü şuan uykuya özlemle bakıyor. Onu kendi haline bırakıyoruz. Evet, bir maceranın daha sonuna geldik. Başka başka maceralarda buluşmak üzere, hoşça, sevgiyle, muhabbetle!

işte buralar hep sensizlik

nasıl başlasam bilemiyorum. şöyle bir düşündüğümde aklıma şu dizeler geliyor sebepsizce; gözlerimde parıltısı bakır bir tasın, kulaklarım komşuların ayak sesinde. varsın bir yudum su veren olmasın, baş ucumda biri su yok desin de. yalnızlık 21. yüzyılın kronik sendromu. kanser değil daha beteri, tümör değil daha acı vereni. toplasan neredeyse 75 milyonuz şu ülkede, sorsan hepsi yalnız. saatler var kalabalıksın, mutlusun, boşsun ama huzurlusun ve saatler var ama hiç kimse yok etrafta bir selam verebileceğin. duyduğun tek ses saatin tıkırtıları olduğunda o yegane gürültü bile bir arkadaş olur sana. dijital saat kullananların vay haline. oturur düşünürsün, yalnız düşünürsün. dersin ki dün bu saatte ne yapıyordum ben? geçen yıl bu saatte ne yapıyordum? 10 yıl önce bu saatte ne yapıyordum? 1 saat öncesi bile hatırlanmaya değmezken uğraşır durursun hatırlayabilmek için, aklına hiçbir şey gelmez. hayal kurmayı denersin, uzanırsın yatağına. sonra hayallerinin asla gerçek olmayacağını fark edersin. içinde bir şeyler kırılır, paramparça olur. olsun dersin asla yarına dair bir hayal kurmazsın, daima uzak gelecek olur hayalindeki, belki dersin, bir umut. beklersin işte hep o siktiğimin umuduyla beklersin. uzak gelecek yakınlaşır sen de elinde boğulmuş hayallerinle kalakalırsın. ama yine de hayal kurmaya devam edersin. ne kadar bozguna uğrasa da hayallerin ve hep uzak geleceğe dair. bazen hayallerin o kadar sarıp sarmalar ki seni, neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt bile edemezsin. ben bunu yaşadım mı yoksa hayal mi ettim diye düşünür düşünür sonunda yine bir çıkmazda bulursun kendini. hatırlayamazsın. bilemezsin. siktir edersin. zaten siktir etmezsen ölürsün. kimse dertsiz değil ki. herkesin siki pardon derdi kendine büyük. ah bir de aşıksan. ya da olma yolundaysan. hayallerin bir tatlı gelir ki sana gerçeği yaşamak istemezsin. nefret edersin. kendi hayallerini kıskanırsın. yalnızların en büyük yoldaşıdır hayalleri. ah bir gerçek olsa dedikleri, şans eseri gerçek olsa daima daha fazlasını istedikleri ama onları asla yolun ortasında bırakmayan dostları. sanal bir mutluluktur hayaller. bazen kaptırır kahkaha atarsın, heyecanlanırsın ve gözlerini bir açarsın; yalnızsın. işte o kadar. mutluluk ömür boyu değil, mutluluk 3-5 saniye. mutluluk gerçek değil, mutluluk hayallerde. ve eğer ki yalnızsan mutsuzsundur arkadaşım. bu yüzden yalnızlar daha melankoliktir. bu nedenledir ki yalnızlıktan intihar eder insanlar. kredi kartı borcu yüzünden intihar edenler de yalnızlıktan intihar etmiştir. borcunu paylaşacak, ona yardım edecek kimsesi yoktur çünkü. sevgilisinden ayrılıp intihar edenler hep yalnızlık. dünyasını kaybetmiştir çünkü. anne, baba, vicdan. yalnızlık hem iyi hem kötü. yalnızlık hem güzellik hem işkence. yalnızlık dozunda alınmazsa acı verir insana. bana gelince; 166 gündür daha bir yalnızım sanki. bugün seni tanımamın 166. günü. bugün sensizliğimin 166. günü. arabesk bir dille; sen varsan her şey tamam sen yoksan her şey eksik. sensizlik işte, yalnızlığın öbür adı. bakma, yazmaz sözlüklerde. tdk nereden tanısın seni böyle derinden? ama benim lügatımda var böyle birkaç kelime. yazılışları farklı anlamları aynı. ama ben onlara sesteş değil sendeş diyorum. her şey o kadar sen ki, senin içinde yalnızım. sen kalabalıkta sörf yapmaya devam et ben senin için de yalnızım.

25 Haziran 2013 Salı

Ayrılık Sevdaya Dahil

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
En görkemli saatinde yıldız alacasının
Gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
Uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
Rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
Mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
Onu çok arıyorum onu çok arıyorum
Heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
Bir yerlere yıldırım düşüyorum
Ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
Ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
Hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
Telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
Gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
Yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
Yansımalar tutmuş bütün sahili
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
Çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
Çünkü ayrılanlar hala sevgili
Yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
Hava ağır toprak ağır yaprak ağır
Su tozları yağıyor üstümüze
Özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
Eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
Karanlık çöktü denize
Yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
Ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
Kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
Bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
Sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
Yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
Bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
Benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
Hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
Tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
Hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız.

23 Haziran 2013 Pazar

Yapmayaydın İyiydi.


Sana gözlerini açma demiştim.

Senin gözlerin de yeşildir şimdi.
Girersem çıkamam içinden.
Üzülürüm.
Üzülürsün,
üzülür yastıkların.
Duvarların üzülür demiştim.
İndir o uzun siyah kirpiklerin tenine değsin.
Bana bakma demiştim.
Öylesine bir gün otururken meyhanede,
Aklıma gözlerin gelir.
Ağlarım kahverengi.
Seni ağlarım.
Bizi ağlarım.
Deviremediğimiz dağları,

Sevişemediğimiz bağları ağlarım demiştim.
Ama açtın ya yine sen gözlerini.
Açmayaydın iyiydi.
Sana adını söyleme demiştim.
Senin adın kesin bir prensesin adıdır.
Unutamam aklımda kalır.
Dayanamam söyleme demiştim.
Ben yoldan kolay çıkarım.
Beni kendi trafiğinin kazalarında zayi etme.
Bir gün başka bir kalbe tezgah açacak olursun.
Orayı benzinle değil, senin adınla yakarım demiştim.
Ama söyledin ya yine adını
Söylemeyeydin iyiydi...
Sana, aşık olmayalım demiştim.
Bu viranelerde, bu birahaneler dolaşma.
Buralar benim.
Aşkını kendime öğrettiğim dershaneler,
"Eyvah"larla "hay allah"larla gemi yaptığım tershaneler benim.
Seni buralarda görmeyeyim.
Sakın ama sakın;
Aşık olmayalım demiştim.
Aşık olursak,
Mutsuzluk bizi bir yerimizden tutup öyle savuracak ki,
Kolumuzdan kanadımızdan olacağız demiştim.
Her gün dalgalar yutacak gemilerimizi
Kaptanlar bizi terk edecek, biz batacağız demiştim.
Sana, aşık olmayalım demiştim!
Ama aşık olduk ya yine seninle biz
Olmayaydık iyiydi.

22 Haziran 2013 Cumartesi

ABİ BEN AŞIK OLDUM GALİBA.
Veee tam da şuan yeni bi karar verdim. Bütün yazı boşa harcamak yerine çok zekice bir fikir geldi aklıma. Şiir okumayı seviyor muyum? Evet, çokça. E o zaman? Olay şu; sevdiğim, beğendiğim, hayran kaldığım, aşık olduğum şiirleri kağıtlara şahsi el yazımla yazacağım. Yaz sonunda da hepsini bir araya getirip ciltleteceğim. Best of Eftal's olacak yani. Hem yaz boyu şiir okuyacağım ve yazacağım hem de şiir kitabım olacak canım istedikçe doya doya okuyacağım. Evet evet bazen çok zeki olabiliyorum.
Muhabbetle!
******DAHA İLERLEMİŞ SAATLER******
Aslında yeni kayıt yapacaktım ama bu fotoğrafa kıyamadım adamım. Ay yerim ya ne tatlı yarimim. Şuan da tahmin edebileceğiniz üzere Can Bonomo dinliyorum. Bana Ayıl diye bağırıyor arkadaş, üzerinize afiyet biraz ayran içtim de.... Öğlenden kalmayım yani dostlar.
Bugün neler yaptım, bir bakalım. Uyandım, tıkındım, müzik dinledim, Doktorlar'ı izledim ( :( ), Aşktan ve Gariplikten albümü eşliğinde ultra garipleştim ve şiirleri yazmaya başladım. Ayrıca yeni kitaplar da edindim. Metin Kaçan - Ağır Roman ve Fındık Sekiz. Ağır Roman'a başladım yeni. Güzel gidiyor ama başka kitabım yok ondan ötürü yavaş yavaş ilerliyorum. Gelelim Can'a. Abi yine bir sürü kişiye cevap vermiş ama ben tabii ki içlerinde yokum. Nasıl isterdim bana cevap vermesini nasıl isterdim. Ve tabii konserine gitmeyi, onu görmeyi, ona sarılmayı, onu öpmeyi, ona dokunmayı, onu....... Ağlattım kendimi kşdfguıhdfbgdfhjg. Tabii şuan Süper'i dinlememin de bi etkisi var bu durumda. Abi adamdan tam sıkıldım diyorum hooop en başa dönüyorum. Deli seviyorum şerefsizi. O kadar seviyorum ki ufuuuuu. Yani buralar yine Can Bonomo'yla dolacak, bilgilerinize. Sesini yediğimin, tipini sevdiğimin, dövmeleriyle konuştuğumun..... Sabahtan beri sürekli Can'la ilgili şeyler yapıyorum. Doctor Who izlerken bir yandan da ezberden şiirlerini yazıyordum en son. Belki de ben yeniden dönerim şiir yazmaya. Kim bilir? Oy caneeey. Bi kere de beni gör abi nolur ya. Şerefsiz caneeey. SeÇoSe knk.

Tam Olarak Bu.

21 Haziran 2013 Cuma

ya bi siye ya

Merhabalar. Sakin sakin yazıcaktım bak annem yine bokluk yaptı. Hey allahım ya. Sinir oldum yine. Eve misafir çağıracakmış bugün de deli yorgunum, yorgunum çağırma dedim atar yaptı. İyi o zaman çağır ama ilgilenmem dedim yine atar yaptı. Bi de çocukları var ve ben çocuklardan iğreniyorum. Banane abi ya. Kadından da nefret ediyorum zaten. Bi ara yazmıştım yine burda kendi fikirlerini dayatmaya çalışan bencil bi pislikten başka bi şey değil. Abi karıda bok gibi para var sözde bana jest yapmak için tişört alıyo ama waikikiden alıyo. Hayır yani markayı ezdiğimden değil ama ben zengin değilim yine de daha iyi markalardan giyinebiliyorum. Bi kere senin maddi durumun ortada o kadar parayı mezara mı götürücen amk. Sadaka vericeksen hiç verme. Zaten kestim o tişörtü de içim rahatladı. Ay yine sinir oldum ya. Gelicek bır bır bır söylenecek tadımı kaçıracak gidecek orospu. Kadın takmış öğretmen ol diye. Kendisi de kolejde öğretmen. Atanamamış. Heç gusra bakmasın benim öyle koleje sokacak torpilim yok onun gibi. Bu ne ya? Annem de ayrı dert. Vıcık vıcık olmamı istiyo. Bi kere kişiliğime ters. Temizlik budalası kadın ya. Ay valla delircem.
ööööööööööööööööööööööööf. küçük harflerle yazıcam bak atarlandım yine. annem ayrı dert. misafir ayrı dert. çocuk ayrı dert. yine benim başıma bırakacaklar o veledi kendi siklerinin keyfinde oooh. banane abi yaa. kim doğurduysa o baksın. nefret ediyorum çocuklardan. katlanamıyorum abi. zorla değil ya. hay siktiğimin. nereden geldim ben eve ya. keşke gelmeseydim dışarda yatsaydım aq. öööööööööööööööööf. gelsin yine işkence. şimdi de gitti babama şikayet ediyo beni amk. hanım köylü zaten adam. hep bana patlıyo abi. benim suçum ne ya? lanet olsun.

18 Haziran 2013 Salı

Tell me would you kill?

Selamlar sabahlar akşamlar öğlenler canlar! Merhabalar!
Güzel bir gün, neşeli bir gün! Tatildeyiz ya haniiiiii. Cuma günü işkence sona erdi tabii. Okuldan ne kadar nefret ettiğimi bilmeyen yoktur sanırım. Son 2 hafta da gitmemiştim zaten gidince fark ettim ki HİÇ ÖZLEMEMİŞİM. Ben teşekkür almayı bekliyordum ama bana bi kıyak yapmışlar takdir aldım. Tabii hatırlarsanız şöyle bir olay vardı; eğer takdir alırsam babam bana video kamera alacaktı. Karne günü eve gelince ve babam karnemi görünce "Sen sözünü tuttun takdir aldın ben de sözümü tutup kameranı alacağım." dedi. Ama ben fikir değişikliği yaptım ve sırf Subway Surfer oynayabilmek için tablet istedim. O da okey ne istersen dedi. Aslında şuan düşünüyorum da acaba kameraya geri mi dönsem? Ya da fotoğraf makinesi? Ama bir yanım da tablet istiyor. Neyse bir sonraki döneme artık. Bu arada Temmuzda 3 günlüğüne Ankara'ya gidiyorum. Anıtkabir'i görmek için yeter de artar bile. Ve Ağustosta bi ara Zonguldak'a gidiyoruz, memleket. Kuzenimin daha doğrusu kuzenlerimin düğünü var. Yanlış anlaşılmasın kuzenlerim birbiriyle evlenmiyor, sadece aynı dönem evleniyor. Bunların dışında bu yaz evdeyim, Simsle kafayı bozmaya devam edeceğim. Cumadan beri zabbaha gadar durmaksızın oynuyorum valla. Bağımlısıyım, kabul. Dün Ege ve Oğuzhan'la sinemaya gittik. Hangover'ı izledik ya da izlediler mi demeliyim, ben uyudum da biraz. Biraz ama ya. Çok uykum vardı naaaapiiiiim...... Ama film güzeldi, güzelmiş. Siz de gidin izleyin canlar. Bi ara Startrek ve Hızlı ve Öfkeli'yi de izleyeceğim inşallah amin dinimiz. Güzel haberler verebilirim sanırım. Mesela saçım nihayet normal oldu ve ben açık bırakabiliyorum. Boyatmayı düşünüyorum ama hala sadece düşünüyorum. Kötü haber de burnuma nazar değdirdim. Uzun zamandır ne yara ne bi şey turp gibiydi canımın içi. Ama bu sabah bi uyandım uuuuuuuuuuuu fena. Kendimce ufak çaplı cerrahi müdahalelerde bulunduktan sonra biraz da olsa insancıllaştı en azından. Geçer ya. Babamın dediği gibi; geçince bi şeyi kalmaz. Heyecanıma gelirsek, dedim ya Ankara'ya gideceğim diye. Uçakla gideceğim. Abimlerin sürprizi! Bu benim ilk uçak yolculuğum olacak e haliyle tırsıyorum hafiften. Herkes beni sakinleştirmeye çalışıyor ama doğal olarak denemeden bilemeyeceğim, tıpkı bıyık aldırmak gibi. O da ayrı bi macera. Erkekler çok şanslılar azizim çok.
Neyse canlar ben müzik dinlemeye geri döneyim. Leyla The Band çok iyi bu arada. Ama ben pek Türkçe dinlemiyorum. Sevgiler ve muhabbetle ve sağlıcakla!

12 Haziran 2013 Çarşamba

Eyo!

Bu akşam kuzenimdeyiiiim! Burada laptop ve sınırsız internet var. Bu demektir ki istediğim kadar film izleyebilirim, oley oley oley! Şimdi Hitchcock'ı izliycem, dolmasını bekliyorum. Sonra Django'yu. Sonrası allah kerim. Ay süper bi şey bu, oley oley!
(AWKWARD İZLEYEREK SABAHLADI)

10 Haziran 2013 Pazartesi

Benim ben

Komşunun internetine bağlanmaya çalışırken donan bilgisayarımın allah belasını versin. Bu ne ya?! Ağlarım bak. Halbuki ben daha güzel yarınlar için balkona bile çıktım. Şuan da size balkondan sesleniyorum zaten. Uzun süreli mide ve sırt rahatsızlığımın sonuna geldim gibi bi şey. Ama ne çektim ben be. Günlerdir ne yemek yiyebiliyorum ne uyuyabiliyorum; yatamıyorum bile. Oturamıyorum. Berbat bir şey bu ülser ya. Neyse iyileşiyorum ya iyileşiyorum. Umrumdaa değiiil iyii kiii bittiiiii omuzlarımdaaan koca bir yük gittiiiiii Ehem. Bugün bana göre çook çoook uzun bi aradan sonra dışarı çıktım. Dışarı dediğim de Aslıyla Migrosa gittik. AVMleri her ne kadar boykot etsek de, el mahkum abi. Havalar deli sıcak. Tamam bu tatsız bi durum kabul ediyorum ve utanarak belirtiyorum ki çok eğlendik D:D:D:d.dD:D Bi kere otobüs beklerken veterinerin orada 2 tane yavru köpek vardı. Ay ben yerim onlarııı, çok tatlıydılaaaar. Onları sevdik sonra migrosa gittik, dondurma yedik çünkü çulsuz çapulcularız. Sonra eğlence amaçlı kıyafetlere baktık. Aslıya kıyafet denettirdim. OT dergisini aldım, maksat yeşillik olsun. Yine miligram hesabı olan paramı son sentine kadar harcayıp eve döndüm. Ama güzeldi ya havalıydı. Canım da böğrek çekti işte. BÖÖÖÖÖÖĞĞĞREEEEEK. Yarın Aslı bana simit ısmarlıycak böyle üçgen peynirli, sıcacık allaaaah. Sonra daaa TİŞÖRT ALICAAAM! Bugün Pis Yedilinin tekrarı vardı, orada Ceyhun'un giydiği gri tişört benim tişörtüm! Yani aynısından bende de  var e haliyle yeni tişört almam gerekiyor yani. Dizilerle pişti oluyorum yahu. Hazır demişken, yarın o tişörtümü giyeyim ama kesin kirlidedir. Bi de çok sinir olduğum bi şey var. Annem tişörtlerimi yıkandıktan sonra ütülemeden dolabıma koyuyor ya. Ben de zaten sersem sepelek bi insan olduğum için giyerken fark etmiyorum, kırış kırış çıkıyorum evden. Haydeeee! Öf anacuğum ya. Neyse yarın yeni cici tişörtlerimi alayım da ben oh oh suyundan da obaaa! Pek bi oynağım bugün. Balkon da iyiymiş ha. Bi de beleş wifi bulaydım. Hadi eyvallah cansısbeybilerim. Ben yarın dönerim size. Ölmez de sağ kalırsak tabii...
Muhabbetle!
Not: çiçek kokusu ft yemek kokusu; ÖĞĞĞK!!

7 Haziran 2013 Cuma

Ötekilere


Hala bekliyoruz. Güzel günler göreceğiz, neşeli günler. Kuşlar yeniden cıvıldayacak meydanlarda, güneş yeniden ısıtacak bizi. Bekliyoruz. Güneşin zaptı yakın. Ama bi okuyun, ne de güzel yazmış Can Bonomo.
"
Cesaretin bittiği yerde bir kıvılcım çakar gözüne.Kör olursun.Sevgi ve anlayışın bittiği yerde, çakallar saldırır üzerine.Zayi olursun.Özgürlüğün bittiği yerde, dilinden eder seni zalimler.Lal olursun.Aklın bittiği yerde aptalları taçlandırırlar; en beteri şah olur.Sen mat olursun.Sen kendinden önce dünyayı kurtarmaya çalışırsın,Sanat dersin, bağış dersin, kardeşlik dersin.O çıkar bir yerden,Ben der.Bu kafayla ne şerefsizler adam olur,Sen zor olursun."
Şimdi bu adama hak vermeyenlere ne denir? "Nabıyon la deyişik?" denir. Ya, velhasıl kelam vaziyet fena. Ama en karanlık anlar aydınlığa en yakın anlardır. Buna inanıyoruz. Geçen gün kandildi mesela. Üzerinize afiyet pek alakam yoktur ama yine de topladım kandil simitlerini meydana gittim. Dağıttık tabii. Aldığım hayır dualarıyla cennete kombine yapmış kadar oldum. Eyvallah. İnsanlık henüz ölmedi arkadaşlar. Öldürmeye de hiç niyetimiz yok. Şucu bucu diye ayrılacağımıza Türküz diye birleşelim. En azından bunu başarabiliriz. Kalpten inanıyorum, sabırla bekliyorum. Akın var güneşe akın, güneşin zaptı yakın! Nazım Hikmet ta o günlerden görmüş geleceği. Ne güzel adamdır.
Muhabbetle!

1 Haziran 2013 Cumartesi

Türkiye Direniyor!

Antalya Cumhuriyet Meydanı binlerin sesiyle inliyor. Genci yaşlısı kadını erkeği Taksim'e destek oluyor, Özgürlüğünü kurtarmaya çalışıyor. Oradaydım, yaşadım, biliyorum. Önce bir basın açıklaması oldu oturduk uslu uslu dinledik. Sonra hep bir ağızdan başladık sloganlara. Bu arada polis de çevremizde, bizi bizden koruyorlar sanırım. Keşke kendilerinden korusalardı. Neler oldu bugün meydanda? Kimler geldi? Kimler gelmedi ki? Piercingliler, dövmeliler, uzun saçlı erkekler, kısacık saçlı kızlar, küpeliler yani halk tarafından ötekileştirilmiş bütün marjinal (!) insanlar bugün destek için, özgürlük için meydandaydı. Herkes tek ses tek yürek olmuş, siyasi görüşlerin farklılığı ya da takımların farklılığı umursanmaksızın ortak bir düşmana karşı el ele, faşizme karşı omuz omuza! 7'den 77'ye Antalya oradaydı. Ve sonra polis geldi. Portakal gazıymış, sıkıldı. Taşlar atıldı, coplarla eylemcileri kovaladılar. Ama ne oldu? Antalya yılmadı, tekrar topladı ve sloganlara devam! Yaptıkları tek şeyin ses çıkarmak olduğu topluluklar terörist muamelesi görüyor güzel ülkemde. Ama keşke bu tepkiyi teröristlere karşı gösterselerdi.
Halk direnmeye devam ediyor ve edecek! Artık uyandık! Ve asla tekrar uyutulmayacağız! Satılmış medya ne kadar uğraşırsa uğraşsın burada binlerden, on binlerden, yüz binlerden bahsediyoruz. Herkes ayakta! Gezi Parkı için yakılan ateş katlanarak devam ediyor! Her yer Taksim Her yer Direniş!
Ötekiler bugün meydandaydı, peki diğerleri neredeydi?
Vicdanınız rahat mı bilmiyorum hatta bir vicdanınızın olup olmadığından bile emin değilim. Ama biz burada "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz!" sloganıyla direnişe devam ediyoruz! Yılmadan, bıkmadan, usanmadan, yorulmadan.
Gençleri ezip geçmek için başka şeylere ihtiyacınız var çünkü; BİBER GAZI GENÇLERDE KAFA YAPIYOR.
Alkolü yasakladın, sigarayı yasakladın. Hadi diyelim halkın kendi kendini öldürmesine engel olmak istiyorsun, ama senin deyiminle "vicdanlara sesleniyorum" kendi kendini öldürmesini istemediğin halkı sen neden öldürüyorsun?
Televizyona çıkıp yalanları bir araya dizmek oluyor sana ulusa sesleniş. Madem Doğu'da insanların ölmesini istemiyorsun neden Taksim'in göbeğinde insanları öldürüyorsun?
#bubirsivildirenis 
Halk ayakta! Dün geceden beri kim uyuyabildi ki? Kalbimiz Taksim'de, kalbimiz Ankara'da, kalbimiz Adana'da. #direnankara #direnadana #direnizmir #direnantalya
TAKSİM'E SELAM DİRENİŞE DEVAM!

#direngeziparki

Neler oluyor şuan Taksim'de? İstiklal'de? İstanbul'da? İzmir'de? Ankara'da? Edirne'de? Çanakkale'de? Türkiye'de?
Türkiye direniyor arkadaşlar. Genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle, siviliyle ünlüsüyle Türkiye Direniyor. Ve bu direniş öyle kolay kolay biteceğe de benzemiyor. Bugün Kurtuluş Günü. Bugün Adalet günü. Bugün Özgürlük Günü. Bugün Türkiye kendi potansiyelini fark etti. Bugün Türkiye uyandı. Doğa sevgisiyle, Vatan sevgisiyle tüm Türkiye el ele, tek vücut oldu. Bugün Türkiye faşizme karşı tek ses tek yürek : HER YER TAKSİM! HER YER DİRENİŞ!
Gezi Parkı isyanın sembolüdür arkadaşlar. Gezi parkı bizim görünen sebebimizdir. Gezi parkı bir uyarıcıdır. Ağacını vermek istemeyen bir milletten ülkesini vermesini asla bekleme! Biber gazı sıkıyor polisler, hala. Ama farkında değil ki polis aslında ne olduğunun. Polis polisten önce bir insan. Polis bir Türk. Ve artık polislerin de saf değiştirme vakti geldi de geçiyor bile.
Dünya gündeminde şuan "Türk Baharı" konuşuluyor. Ama güzel ülkemin satılmış medyasında hiçbir bilgi alınamıyor. Sosyal medya da olmasa her şeyden habersiz kalacaktık. Dün akşamda beri twitterda durumu takip etmeye çalışıyorum. Polisin uyguladığı şey artık eylemcilere karşı gelmek falan değil. Polisin yaptığı vahşet. 2 ölü kesinleşti, 1i için net bir sonuç yok. Sadece Taksim İlkyardımda 118 yaralıdan bahsedilirken biri çıkıp diyor ki "8 yaralı 63 göz altı". Saçmalamayı bırakın artık. Halk TV canlı yayına, haberlere devam ediyor. Sabaha kadar çok şey değişti bu ülkede. Hala uyuyan varsa bi dürtüp kaldırın. Gün uyuma günü değil Direniş Günüdür! Taksim için, Gezi Parkı için, ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ İÇİN FAŞİZME KARŞI EL ELE, KOL KOLA!
Türk, Kürt, Alevi, Sünni, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı vs vs... Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Gezi bizim! Türkiye bizim!
Gün gelecek eğer ses çıkarılmazsa AVMlerden çiçek almaya başlayacağız, ithal. Gün gelecek köprülerde piknik yapacağız, denize karşı. Elimizde ne yeşil bırakacaklar ne kahverengi. Topraklarımızı da betonlaştırıyorlar çünkü. Ben toprağa basmak istiyorum. Dün de bugün de yarın da.
Betonarme bi gelecek istemeyen herkesi uyanmaya davet ediyorum. Uyanın ve görün artık şu ülkenin durumunu. Güzel ülkem elden gidiyor, ağaçlarımız yok oluyor. Oksijene muhtaç kaldığımızda biber gazının solunamayacağını anlayacaklar ama işte o zaman çok geç olacak.
Son ağaç öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenilmeyeceğini anlayacak.
Polis terörizmine, Polis cinayetlerine karşıyız. Polis daha fazla can almasın, canımız yanmasın, canınızı yakmayalım. Sizin savaş açtığınız insanların tek silahı dillerindeki sloganlar, ellerindeki bayraklar. Peki bu bir iç savaşsa neden tek taraf silahlı? Adaletini özledim güzel ülkem. Belki senin gözüne sadece dolar yeşili güzel geliyor ama biz ağaç, çimen yeşili seviyoruz. Biz Türkiyeyiz! Biz Atatürk'ün çocuklarıyız! Acaba hiç düşündün mü, sen ne çocuğusun?
Polislerini çek artık özgürlük savaşçılarının üstünden. Bize ağaçlarımızı geri ver ki derin bir nefes alabilelim.