31 Aralık 2012 Pazartesi

New Year's Eve

31 Aralık 2012'den canlı bildiriyorum. Hala canlıyım hatta heycanlıyım. Yeni yıl'a son saatler kala ben açım. Evet, yanlış duymadınız sanki o hamburgerleri, börekleri, çiğ köfteleri, mandalinaları, çikolatalı pastaları, cipsleri, çorbaları götüren ben değilmişim gibi açım. Olum ne utanmaz ne arsız ne gözü doymaz bir insanım ben yahu. Neyse canım, yerimden kalkmaya üşenmediğim bir anda kalkıp biraz daha yemek yiyeceğim. Bu arada size yerimden bahsetmem gerek. Şimdi bir salon düşünün, klasik 4 parçalı koltuk takımı olan. 3'lü koltukla tekli koltuk arasında, sehpadan büyük masadan küçük garip bir eşyanın konulduğu bir boşluk bir de.  Hah işte ben tam da o boşlukta o şeyin yanında yerin üzerine koyduğum kıçımdan küçük yastığın üzerinde oturuyorum. Amaç? Tabii ki bir ekşın yaratmak. Aslında annem carlayana kadar kapının önünde yerde oturuyordum ama o da feci can acıtıcıydı. Beni çılgın beni! Götüm götüm soğuğu yesem de oturduğum yerden memnunum, kişisel ofisim gibi. Yeni yılda kırmızı giymek adettendir, ben de kırmızı tişörtümü ve cağnım kırmızı yılbaşı şapkamı taktım tabii. Kırmızı donum Marmaris'te kalmış, çok üzüldüm :( Kırmızı donsuz yılbaşı mı olur yahu?! Ah, tişörtle şapkayla idare edeceğiz artık. Buralara yaz gününü geçtim, yılbaşında bile kar yağmıyor canım. Ama öyle bir yağmur yağdı ki, biz de tam o ara okuldan kaçınca ıslandık hatta sudan çıkmış balıktan beter olduk. Tabii ben direkt deniz kızı Eftalya. Şimdi de tişörtle oturuyorum falan annem çıldırıyor, ne saadet. Gönül isterdi ki yeni yıla sevgilimle beraber gireyim, ama nabalım sevgilimiz yok, ben de bobi ve mandalinayla gireceğim. Bir yılbaşı akşamı klişesi olarak ptt, pijama+terlik+twitter olayındayım. Naklen yayın yapıyorum. Şimdilik bildireceklerim bu kadar, esen kalın efenim. Olur da bu gece bir daha yazmazsam diye ; İyi Seneler!

24 Aralık 2012 Pazartesi

Kalbim Egede Kaldı

Return of the King! Eveet, kürkçü dükkanına döndük. Sanal bir 4 gün geçirmişim gibi geliyor, sanki 4 gündür uyuyorum da yeni uyanmışım gibi. Nasıl güzel, nasıl eğlenceli geçti anlatamam. Zaten yaşadığım birçok şeyi de hatırlamıyorum ya. Uzun çook uzun bir yolculuk sonrası İzmir'e gelmek ve Bornova'yı görüp hiç beğenmemek gibi şeyler yaşadım. Balçova'yı daha çok sevdim. Konakta kaldım, esprisini bile yaptım. Kaldığımız yerde pijama+patik+bobiyle gezdim. Bir sürü şey yaşadım ve over. Neden bitti ya? Off. Sıkılmadım mı? Zaman zaman ve ultra. Ama sonuçta bunu engellemenin bir yolunu buldum. İnsanları yolculukta tanıyormuşsun, öyle de oldu. Arkadaşlarımı yolculukta tanıdım. Yeni arkadaşlar edindim. Yeni arkadaşlarımla çok eğlendim. Kum yedim, pet bardak yedim. Sinek oynamayı öğrendim. Karşıyakada ilk kez midye yedim ve çok sevdim. Boyoz yedim, kumru yedim. 4 gün boyunca yemekte tavuk çıktı, aç kaldım. Gülmekten çenem ağrıdı. Soğuktan götüm dondu, 5 derecede hırkayla gezdim. Kahvaltı yaptım, geç yattım erken kalktım. Yılbaşı bileti aldım, alışveriş yapmış kadar oldum. Gezdim, dolaştım, hasta oldum, fotoğraf çektim, çekindim. Kısaca İzmir gezisi yaşanması gereken bir şeydi ve iyi ki yaşandı. Her şeyi anlatmıyorum çünkü bugün Aslı'ya anlatmam 4 saatten fazla sürdü. Sözün özü ; İyi ki gitmişim İzmir'e.

19 Aralık 2012 Çarşamba

Yolcudur Abbas

Dı-dı-dı-dııımmm! İşte büyük gün geldi çattı. Yarın İzmir yolcusuyuz bebeyimler. Günlerdir heyecanla beklediğimiz bu yolculuk sonunda yarın gerçekleşiyor.Amanin çok heyecanlı. Şimdi gelelim detaylara. 3 gece
4 gün sürecek olan bu üniversite + kültür gezisi için yola yarın 06.00'da çıkacağız. Yani bunun için benim 05.00'da uyanmam lazım. Olm ben nasıl uyanıcam o saatte yaa. Üff. Neyse, otobüste Betül bebeğimle beraber 3 saat o cam kenarında 3 saat ben cam kenarında olmak üzere oturacağız. Odada da zaten Mel, Betül ve ben kalacağız. Ah, bir de Bobi tabii ki. Lütfen ama Bobisiz İzmir olur mu hiç, tabii ki olmaz. Canım Bobi. Ay ne güzel ya, bu yıl benim tek başıma yolculuk yılım oldu valla. Önce tek başıma Marmaris'e gittim şimdi de İzmir'e. Sürekli Ege bölgesindeyim :D Betül fotoğraf makinesini de getiriyor sağ olsun, bir sürü fotoğraf çekiniriz. Eğleniriz, gezeriz, kültürümüze kültür katarız. Hediyelik eşya alırım falan. Ay hayali bile güzel. Neyse canım, gezi dönüşü başıma gelenleri yazarım. Bu biraz kısa bir yazı oldu ama benim bavulumun hala eksikleri var. Bavul hazırlamak ne zor işmiş yahu, keşke yazın gitseydik, tüh tüh tüh.

16 Aralık 2012 Pazar

Oy oy Eminem

Anaaaam, Eminem nasıl tatlı, nasıl tatlı. Canım ya. Ben daha minicik küçücük ufacık tefecik bir çocukken bile dinliyormuşum. Hatta kızının benden 2 yaş büyük olduğunu öğrenene kadar Eminem'le evlenmeyi hayal ediyordum yahu. Adam gelmiş 40 yaşına hala yakışıklı hala seksi. Püpüpüpüpü maşallah. Ne zaman ingilizce dersinde birini tanıtmamız gerekse hep Eminem'i tanıtırım, sınavda bile. Çok seviyorum seni Marsh'cığım, marry meeeee. Tamam sakinim, gidip Pink Floyd dinleyeyim.

Son Gelişmeler

Selamlar selamlar, yeniden buradayım bebekler. Teknik sebeplerden ötürü uzun süredir yazamıyordum, ne yalan söyleyeyim teknik sebep dediğim internetimin tükenmesiydi. Abim ve babamın ortak kararı üzere vınn kullanıyorum uzun zamandır, dolayısıyla film, dizi, video izleme konusunda çok şanssızım. Ama Misfits beni müptelası yaptı yahu. Çok güzel bir dizi, çok eğlenceli öneririm bebeyimler. Sözün özü ben Misfits'te bir sezon bitirince internetim de say goodbye to me. Yazmadığım bu zaman zarfında neler oldu neler, bir kere çarşamba günü benim doğum günümdü. Çok da eğlendim. Eeee 12.12.12 olunca herkes heyecanlıydı :D Önce okulda pringles partisi verdik sonra da çıkışta mantıcıya gittik, yuppiii. Bundan daha iyisini hayal bile edemezdim acayip mutlu oldum tüm arkadaşlarıma thnx. Sonrasında Aslı'nın hediyesi beni aldı eskilere götürdü. Bana albüm yapmış canım ya. Eski fotoğraflarımız falan vardı, çok romantik. Bakalım ben onun doğum gününde ne yapacağım... Doğum günümü uzun uzadıya anlatmak isterdim ama canım hafızam sağ olsun pek bir şey hatırlamıyorum ama o gün sürekli yedim onu hatırlıyorum işte. Kakaolu süt, kola, ice tea ooooh mis. Evde de pasta yedim. Aslında babam mum falan almış, mumu üfleyip öyle yiyecekmişiz ama ben eve gelince açtım buzdolabını aldım pastayı yardım ortadan ikiye hüüööppğpöğp diye yedim. Tabii babam aynen şok :D Neyse canım düşünmesi yeterdi. Devamında ise sınav haftasıydı işte, doğum günüm yine sınav haftasına denk geldi. Sınavlara girip çıktık. Veee bizim okul serbest kıyafete geçiş yaptı, yani sanırım. Öğretmenler hiç kızmıyor artık yasa yürürlüğe girmiş. Bundan kelli ben de okula serbest gideceğim, ay çok heyecanlı. Cumartesi günü Aslı'yla Işıklar'a gidip uzun zamandır çok istediğim tişörtü aldım, tabii bulana kadar cılkımız çıktı ama olsun sonunda emelime ulaştım. Ve "beni kötü aletlerine emel etme Aslııı!!!!" Aslında gayet eğlenceli bir hafta geçirdim vee bu perşembe İzmir'e gidiyoruz. Heyecandan karnım ağrıyor ya da tuvaletim gelmiştir bilemedim şimdi. Betül ve Mel de geliyor, beraber kalacağız canlarım yaaa. Bir an önce yarın olsun istiyorum, ilk kez bir pazartesiyi bu kadar heyecanla bekliyorum. Nedenini ise bilmiyorum bile ilginç şeyler bunlar. Neyse, benden bu kadar hoşçakalıııın!

9 Aralık 2012 Pazar

Evim Güzel Evim

İnsanın evi gibisi yok sevgili arkadaşlar. Test ettim ve onayladım. Şimdi olayı baştan alıyorum. Bazı arkadaşlarımın bildiği üzere sevgili ebeveynlerim cumartesi günü Muğla'ya gitmek üzere cuma akşamı yola çıktılar. Beni de sınavım olduğu için yanlarında götürmediler ve teyzemlere bıraktılar. Cuma günü ben gayet mal bir biçimde okula gitmek üzere hazırlanıyordum ki annem sinsice yanıma yaklaştı ve "Eftalcim sen eşyalarını yanına al, hava kararır, it kopuk olur sen direkt okul çıkışı git teyzenlere." dedi. Bu cümleden de anlaşılacağı üzere bizim asıl planımız benim okul çıkışı önce eve daha sonra teyzemlere şeklindeydi. Hadi dedim gider ayak hır gür çıkarmayayım diyerek kabul ettim bu emrivaki kararı. Tabii uyku sersemliği ile sabah şebelekliği birleşince ben yanıma sadece bi eşofman bi tişört aldım. Derken okul bitti ben de valiliğin oradaki duraktan otobüse binip teyzemlere gittim. Eve girdim, üzerimi değiştirdim, yemek yedim, tv izledik, ve uyuduk. Böyle özetlediğime bakmayın, o evde ben dahil 6 kişi vardı ve küçücük bir salonda toplaşmıştık. Ben ki bizim salonda yalnız takılmaya alışık bir insanım, 6 kişi bir odada olunca ve o 6 kişiden biri de 7 aylık bir bebek olunca görmeliydiniz curcunayı. Dedem ve teyzem bağırarak anlaşan insanlar olduğundan cuma günü o yorgunlukta benim beynim durma noktasından 5186452186 adım ilerideydi. Erkenden yattım,oh yatak da çift kişilikti. Gerçi sabaha kadar zırt pırt uyandım, yanımda biri var sanıp kabus falan gördüm ama olsun. Ben yanımda biri varsa uyuyamam yatak da çift kişilik olunca bilinçaltım Oscar'lık oyunlar oynadı bana. Cumartesi günü zorla kahvaltı yaptırıldım ve ders çalışmaya yollandım. Biraz ders çalıştıktan sonra açlıktan gebermek üzere olduğumu hissedip içeri girdim ve bang! Teyzem mantı yapmış canım sırf ben istedim diye. Öğlen de tüm takım oturduk aynı tabaktan mantı yedik. İğrenmedim ama biraz garip geldi işte. Toplu yemek yemeye alışkın değilim ben. Abi ben yalnız yaşıyorum yahu babamla ayrı odalarda takılıyoruz, komşu geliyor babamı soruyor evde olacaktı ama bir saniye bi bakıyım diyorum. Öyle bir ortamdan gelme biri olarak bu ortamı yadırgamam çok da garip olmamalı. Zaman geçtikçe fark ettim ki ben diş fırçamı unutmuşum. Hemen bakkala inip diş fırçası aldım ve bu sorunu çözdüm. Cumartesi de cuma benzeri bir curcuna halinde geçti, ben yine bu kadar sıcak aile ortamına ve bu kadar bol yemeğe alışkın olmadığımdan sarhoşa döndüm. Pazar günü artık annemlerin geliş günüydü. Lakin onlar da akşam geldiler. Eve gideceğim dedim kuzenin annenler gelince bırakır seni dediler. Ben de okey dedim ve ders çalışmaya döndüm. Tabii kahvaltıda bir sürü kızartma yedikten sonra sivilceler fora bir hale dönüştüm. Dersimi çalışıp bitirdikten sonra yine yemek yedik. Ben de bekliyorum bekliyorum hiç kimse eve gidelim, hadi gidelim tarzı bir cümle kurmuyor. Annemleri arayıp duruyorum hani bir şeyler anlasınlar diye ama o da yok. Neyse en nihayetinde herkesi harekete geçirmeyi başardım ve evime döndüm. Evden içeri girdiğim gibi de banyoya koştum. Bir güzel yıkandım oh mis. Sözün özü; insanın teyzesinin evi de olsa kendi evinin yerini tutmuyor ve ımmmm banyo yapamamak iğrenç bir şey!

6 Aralık 2012 Perşembe

Benim Mutlu Yalnızlığım

Yalnızlık bu dünyada bize verilmiş olan sayılı nimetlerden bence. Fazlası zarar ama eksikliği daha büyük zarar. Örneğin bugünü ele alalım, Betül arkadaşım bugün okula gelmediğinden ötürü ben bugün yalnızdım. Böyle yazınca sanki başka arkadaşım yokmuş gibi göründü, yok öyle bir şey sağ olsunlar başka arkadaşlarım da var tabii ama Betül olmayınca ne bileyim bugün yalnız takılasım geldi. Öyle de yaptım. Öğle arasına kadar baya sıkılmıştım aslında. Öğle arası da kaptım kitabımı ve kulaklıklarımı doğruca kütüphaneye uçtum. Dürüst olmak gerekirse bu okula geldiğimden beri hayalimdi, öğle arası kütüphaneye gidip kitap okumak hatta liseye başlamadan önce mutlu oluyordum oh ne güzel kütüphanesi var diye ama hayat şartlı izin vermedi. Ben de bu hayalimi bugün gerçekleştirebildim. Ah nasıl mutlu oldum nasıl. Uzattım ayaklarımı, taktım kulaklıklarımı, açtım kitabımı oh mis. Dünya benim, kendi dünyamda takıldım öyle. Sonra da karnımın gurultusuna daha fazla dayanamadım ve zirvedeyken bıraktım. Hem zaten kütüphane de kalabalıklaşmaya başlamıştı. Sınıfa çıkıp eşyalarımı bıraktım bırakmasına da bir baktım benim çişim gelmiş. Birçok liseli kızın aksine ben tuvalete yalnız gidebiliyorum nitekim öyle de yaptım. Sonra da kantine girdim, kantine girdiğim anda kantinci teyzeyle göz göze geldik ve kadın gülmeye başladı. Tabii ben onun üstüne tutup kakaolu süt isteyince pek de kuul olamadım. Olsun, aldım sütümü ve bu okuldaki en büyük zevklerimden birini gerçekleştirdim. Nedendir bilinmez C bloğun girişindeki o sandalyede oturmayı pek bir severim. Böyle herkes önümden geçer, şıkır şıkır milleti izlerim falan hoşuma gidiyor bunlar. Gittim oturdum oraya, elimde sütümle. C blok tabii bizim mekan, beni yine sütle görüp linç etmeye çalışanlar mı dersin, selam verip sessizce uzaklaşan mı ararsın, görmezden gelenler veya adam gibi konuşup gidenler mi istersin, her türlüsü vardı yani. Ben de o ara Aslı ve Betül'e mesaj atmaya çalışırken bir yandan da twitterda takılıyordum. O kendimle geçirdiğim öğle arası bana bir iyi geldi ki sorma, belki de kakaolu süttendir bilmiyorum ama ben yeniden mutlu, enerjik Eftal gibi Eftal oldum. Tarih dersinde not bile aldım yahu artık siz hayal edin halimi. Son derste de bizim kızlarla baya eğlendik zaten. Teneffüste de sınıfta telefonumla takıldım. Zaten kulaklıklarım ve telefonum ve kitabım kalp ben. Dediğim gibi yalnızlık güzel ama abartmaya da lüzum yok, ara sıra böyle küçük kaçamaklar da iyi geliyor hani.

5 Aralık 2012 Çarşamba

Sütü Seven Kamyonju

Göbekli bir insan olarak çok tatlıyım bence. Millet bira göbeği yaparken ben kakaolu süt göbeği yapıyorum. Hayattaki en büyük zevklerimden biridir kakaolu süt içmek. Hatta bugün iki elimde birer tane süt varken aşırı mutluydum. İki kolunun altında da birbirinden güzel kızlar olan bir zenci gibi hissediyordum kendimi. Canım kakaolu sütlerim. Lakin kantinci teyze Ecem'in tembihleri üzerine bana "Sana süt yooğk!" diye carladı yahu. Neyse ki oradaki yardımsever ağbi "Ver canım sütünü içsin kız." dedi de alabildim. Lıkır lıkır içtim bir de oh. Gerçi hala midem bulanıyor ama olsun ve göbeğim indi beybiler. Tabii ben ultra dürüst insan Eftal olarak hemen gidip babama paramın tümüyle süt aldığımı yetiştirdiğim için bana yarın daha az para verecek sanırım, yani daha az süt içebileceğim. Serviste çok eğleniyorum ama bir de anladığım dilden konuşsalar daha mutlu olacağım yahu, anlamayınca da salak, saf vb diye dalga geçiyorlar bugüne bugün AğLe gençlikteniz. Yalnız son teneffüs Özge'nin "Bir kere de sınıfta ol Eftal." demesi çok üzücü. Ben kaka çocuk değilim, sadece derste sıkılıp geziyorum yahu, o kadar. Hala Gizem'in parfümü kokuyorum öhöhöhöhöhö. Yarın Betül arkadaşım okula gelmeyecekmiş, ben yalnız kalacağım. Babam gitme evde kal ders çalış dedi ama pıfff evde sıkılıyorum ben. Yarın okula gidip mal mal dolaşırım artık sanki hiç yapmadığım şey. Neyse, sözün özü kalbimin üzerine kido dövmesi yaptırmalıyım, canım sütüm aslanım kido! Haftaya bugün doğum günüm, aşırı heyecanlıyım, mükemmel!

4 Aralık 2012 Salı

Kakaolu Süt

Kim demiş liseliler süt içemez diye? Ben gayet her gün, günde en az 2 kere kakaolu sütümü alıp içiyorum okulda. Hatta bugün 3 tane içtim. Betül arkadaşımla yemekhanede mantı olduğunu öğrenmemizle gözlerimizin kıvıl kıvıl dönmesi bir oldu tabii. Mantı oğlum bu, boru değil. 5. dersin sonuna kadar zor zapt ettik hatta ben edemedim yalvar yakar dersten birazcık erken çıktım. Yemekhaneye doğru bir depar atmışız ki, Usain Bolt görse birinciliklerinden utanır yani. Tabii öğrenci adam aç adam. Ben de öğrenci ve her daim aç bir adamım. Nasıl bir aşkla ilerlediysem rastamı da kaybettim bugün. Nasıl üzgünüm, nasıl. Mantının üzerine 3 tane kakaolu süt içtim de kendime geldim yani. Hayır hala gelemedim, yani doğum günüm de yaklaşıyor neden bana kimse rasta almıyor ki? Emin olun bu beni çok mutlu eder canlarım :) -gülüşümmm.....- Neyse mantı diye önümüze içinde ne idüğü belirsiz bir şey olan hamurlu yoğurt verdiler ama o bile deydi (böyle mi yazılıyor) yahu. Sözün özü, kakaolu süt candır, aşktır, bebeğimdir. Çok seviyorum kendisini hep benimle olsun istiyorum. Ve yarın koşa koşa kakaolu süt almaya gidiyorum sanırım okulda. Rastamı kaybetmeseydim iyiydi ya. Evlat acısı gibi koydu yeminle.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Ortaya Karışık

Bana samanyolundaki dizileri yazan senaristin kafasından verin. Turkcell Style reklamını yazan senaristin kafasından da verin. Hatta ortaya karışık bir şeyler verin. Bugün öğle arası sadece çikolata yiyip kakaolu süt içmeme rağmen nasıl doymayan bir insansam geldiğimden beri tıkınıyorum. İki tane eti puf yedim, bir paket ruffles yedim, iki tane mandalina yedim. Sonra benim neden midem bulanıyor, neden sivilcelerim çıkıyor. O değil de benim canım kakaolu süt çekti yine uff. Ah bir de söylemeden geçemeyeceğim, okulda okul polarını giyenler var yahu. Ben de öyle asi, kötü bir öğrenci değilim en azından Betül arkadaşım gibi polo üstü pembe hırka giymiyorum ;DDDD amma ve lakin okul poları ya bildiğin halı. O şeyi nasıl giyiyorlar anlamıyorum. Ben yastık olarak kullanırdım herhalde. Gerçi polara ihtiyacım yok ben direkt uyuyorum ya hadi neyse. Pazartesi sendromunun aksine bugün çok hızlı geçti. Almancacı adımı Eftalya olarak değiştirdi ama olsun. Eftal'in kız versiyonu Eftalya'ymış, ben de topum zaten. Hem benim adım Eftalya'dan gelmiyor ki, Eftalit Devletinden geliyor işte. Akhunların diğer adı Eftalit hatta hükümdarlarının adı Heftal. Öyle de psikopat bir ismim var tabii. Neyse ben seviyorum ismimi, hoş bir şey. Nasıl salak bir saçım varsa garip garip kafalarda, sürekli bir kafa bi milyonluk hali ne biliyim bir serdar ortaç şarkısı gibi kıçı başı ayrı. Düzsen düzsündür arkadaşım. Ya da kıvırcıksan kıvırcık, dalgalıysan dalgalısındır. Nedir yani bu mix menü halleri. Canım sıkıldıkça salak tipimin salak fotoğraflarını çekiyorum, öyle mal mal eğleniyorum işte. Hayat şartları. Böyle de şahsına mahsus bir kişiliğim işte. Aman ne övdüm kendimi, hadi hoşçakalın. Ve kötü haber babam leptabımı İzmir'e götürmeme izin vermediği için 20-21-22-23 aralıkta yazamayacağım. Ama gezinin özetiyle size döneceğim bebeyimler.

2 Aralık 2012 Pazar

Lanet Olsun

Neden en büyük dünyevi acıları kadınlar çekiyor? Regl oluyoruz, her ayın bir haftası acı çekerek, şakır şakır kanayarak geçiyor. Acıdan kendimi öldürmek istiyorum resmen, tanrıya yalvarıyorum canımı al da bu acıdan kurtulayım diye. Mide bulantısından ölecek gibi oluyorum ama midem boş olduğu için kusamıyorum bile. Boş boş öğürmek, saatlerce tuvaletten çıkamamak, ağrıdan ağlamak, acıdan böğürmek. Kendimden geçiyorum yahu aynadaki yüzümü görsen sapsarı zaman zaman da yemyeşil. Solgunluk, sivilceler bir yana bu regl sancılarına kesin bir çözüm bulunmalı. Sıcak duşmuş, sıcak su torbalarıymış, ağrı kesicilermiş, yok ayağına çorap giymiş, yok içine atlet giymiş. Ağrıyı önleyeceğini bilsem eskimolar gibi gezeceğim, içlik bile giyeceğim. Ama yok mutlaka çekeceksin bu siktiğimin ağrısını. Ağrı kesiciler bile belli bir süreden sonra etki etmeye başlıyor. E, ağrı kesici içmek de kötü. Bir yerini iyileştirirken bir yerini bozuyor bu haplar. Koltukta oturacak, yatakta yatacak pozisyon bulamama mı dersin, tam geçti derken olanca şiddetiyle geri dönen ağrılar mı dersin. Resmen hayatımın bir bölümünü mide bulantısı ve bel ağrılarıyla geçiriyorum. Tanrıya şükür ki ilk gün dışında o kadar çok ağrımıyor ve kasık ağrılarım yok iyi ki. Bir de regl dönemindeki psikolojik bozukluklar var, bir anlayış göstermiyorsunuz yahu. Ben çocuğum olsun diye bu acıya katlanmak zorunda değilim ya. İstemiyorum ben çocuk mocuk, hem kim alır ki beni gayrimeşru çocuk da yapmayacağıma göre yalnız öleceğim ben. Şehrin uzak bir köşesinin kıyı bir mahallesinde bir kapıcı dairesinde kokuşmuş cesedimi bulacaklar benim. Fareler kemirmiş olacak etlerimi. Yapmıycam lan çocuk falan. Bir de bu regl sancılarına karşılık biz de sünnet olduk, askerlik yapıcaz falan demiyor mu erkekler, küreği alıp ağzını yüzünü parçalayasım geliyor yeminle. Lan senin artık o acısını bile unuttuğun sünnetle, en fazla 15 ay yaptığın askerlikle bir mi hayatımda ortalama 35 yıl çekeceğim bu ağrı? Neymiş efendim, çocuk içinmiş. Vücudu yeniliyormuş. Sağlıklı bir vücut içinmiş. O zaman erkekler neden olmuyor kardeşim? Erkekler de regl olsun lan. Ben askerliğe gitmeye razıyım. Onlar da çeksinler bu acıyı. Anlayış bekliyor insan yahu. Ben evde neredeyse sürünecek duruma geliyorum adam tutmuş bana odanı topla diyor. Tabii babacığım ütüyü, temizliği, yemeği, hatta sana masaj da yapayım mı? Çünkü çok sağlıklıyım ben şuan, hiç ağrım yok, öyle hobi olsun diye vakit geçirmek için böğürüyorum zaten ben. Bu ne ya, hele şu özerkliğime ulaşayım ilk işim yumurtalıklarımı aldırmak olacak. Regl döneminde o kadar midem bulanıyor ki sadece ağrı kesici haplarla yaşıyorum bildiğin. O da zorunluluktan. Su bile içemiyorum, hap da içemeyen biriyim zaten. Öyle bir durum ki annemin ekmeğin arasına koyup yine de içiremediği hapı susuz götürdüm resmen. Lanet olsun ya, kız doğduğuma lanet ediyorum böyle zamanlarda. Erkekler taşaklarını sere sere otururken ben tuvalette tanrıya yalvarıyorum. Tuvaletten çıkamıyorum yahu, 2 saat içeride kaldığımı bilirim. Ağrı geçsin diye öyle hareketler yapıyorum ki yetkililer görse jimnastikte madalya verirler, hatta direkt adıma olimpiyatlar düzenlerler. Cıvır cıvır sivilceler kaplıyor bir de tüm yüzü, uff. Sanki 15 aylık hamileymişim gibi bir şişkinlik oluyor. Belirtiler en az bir hafta önceden başlıyor. Gecenin bir yarısı ağrı yüzünden uykumdan ağlayarak uyandığımı biliyorum ben. Yarı uyur yarı uyanık gidip hap içmiştim bir de, ne içtiğimi hala bilmiyorum. Günde 2-3 tane ağrı kesici alıyorum neredeyse ölüm nedenim ağrı kesiciler olacak. Bir de bilmiş bilmiş o kadar ağrı kesici içme zararlı demiyorlar mı, saçımı başımı yoluyorum ben o ağrılar yüzünden. Neymiş efendim, gençsin dayanırsın falan filan. Anneme de çok saygı duyuyorum bu konuda. Kadının bu ağrıları çektiği yetmezmiş gibi bir de 2 tane normal doğum yapmış yahu. Regl sancısından daha beter bir şey varsa o da normal doğumdur arkadaşlar. Bir de kadınlar her ikisini de yaşıyor. Boşuna dememişler cennet anaların ayakları altında diye. Erkekler de biz sünnet olduk, askerlik yaptık diye gezinsinler. Bir gün çeksinler şu regl sancısını da göreyim ben onları. Bu ağrılar öyle bir ruh haline sokuyor ki adamı sürekli sinirlisin. En  ufak bir şeyi üzerine alınıyorsun, biri bir şey dese hemen patlıyorsun. Tek beklentin de anlayış ve çikolata tabii ki. Özellikle bu dönemde insanın canı tatlı şeyler istermiş, ben yaşamadım henüz. Yemek yiyemiyorum ki doğru düzgün, midem bulanıyor yahu. Başım dönüyor, bayılacağım neredeyse hani şakır şakır kanamasam hamileyim diyeceğim o derece. Ne diyeyim ya, lanet olsun.

1 Aralık 2012 Cumartesi

Ağlak

Hiç beklemediğin bir anda beklemediğin şeyler olur bazen. İstemezsin, aklının ucundan bile geçmez böyle bir şey olacağı. Ama olmuştur işte, aniden. Ve sen bir anda dünyanın merkezinden uzaklaşmaya başlarsın. Biraz önce aklının ucundan bile geçmeyen şeyler meteor yağmuru gibi art arda yağmayan başlar üzerine. Şaşırırsın, bir anda bocalarsın, ne yapacağını bilemezsin. Midende anlamlandıramadığın bir hareketlenme belki gözlerinde yaşlar belki de ellerinde bir titreme. Aklına gelen onca anı, şarkı sözleri, gülüşler. Elinin tersiyle ittiği/ittiğin bir gelecek belki de. Birlikte yaşayabileceğiniz bir gelecek. Ardından keşke gelir ve pişmanlıklar tabii. Onu takip eder ya'lar. Ya şöyle olsaydı, ya bunu deseydi, ya böyle yapsaydı/yapsaydımlar. Sonra kendini suçlamaya başlarsın her şey için. O'nun hiçbir suçu yoktur, bütün suç bütün hata sendedir. Hele bir de  yalnızsan o an her şey gözünün önünde büyümeye başlar, seni ondan uzaklaştırır kendi dünyana hapseder. Suçlulukla dolu o dünyana. Aynada gördüğün yüzden nefret etmeye başlarsın, kendi sesinden iğrenirsin, düşüncelerine katlanamaz hale gelirsin. Yine zaman geçer bu kez daha bir ılımlısındır, En azından kendine karşı biraz daha hoşgörülü davranmaya başlarsın, daha bir adil olursun. Tüm suçun sana ait olmadığını anlarsın yeniden kendini sevmeye başlarsın. Kendi içinde yaşadığın kavgalar, çelişkiler sona erer. Dünya artık o sisli gri renginden kurtulur yeniden güneş açar, gökkuşağı çıkar belki de. Herkes daha güzel görünmeye başlar gözüne, dertlerinin aslında o kadar da kafayı takacak şeyler olmadığını anlarsın. Belki de harcanan zamana üzülürsün, yitip giden günler canını acıtır ama aşmışsındır. Bir aşkın ya da bir alışkanlığın mı demeliyim, sonuna gelmişsindir. Mutsuzlukla hatırlayacağın bir anı olmuştur geçmişe dönüp baktığında belki ama bittiğine üzülmek yerine yaşandığına sevinmelisin işte. Döktüğün gözyaşlarının anlamsızlığına sinirlenmek değil, duygusuz biri olmadığına en azından ağlayarak içinden atabildiğine mutlu olmalısın. Her şeyden önemlisi kendinle barışık olmalısın ve kendini sevmelisin. Yaptığın hiçbir şeyden pişmanlık duymamalısın. Ama biliyorsun işte, o orada, her zaman olmasa da zaman zaman, sana acı vermese de eskisi gibi içinde bir yerleri sızlatmaya devam ediyor, edecek. Öyle bir an gelecek ki istemediğin şeyler hatırlamak istemediğin kişiyi hatırlatacak sana. Tam aştığını, unuttuğunu sandığın anda eskisi gibi şiddetli olmasa da geri dönecek. Dediğim gibi, hüzünlü de olsa bir gülümsemeyle hatırlamalısın. Ya da unut gitsin, tabii yapabilirsen.